AİLE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bazen gördükleriniz çok sinir bozucu olsa da huzur kaçırmamak için katlandığınız oluyor mu? Peki “katlanmak” yerine olduğu gibi kabul etmeyi denediniz mi? Aşağıda gördüğünüz  fotoğraftaki benim annemin koltuğu; yeni, bal rengi, güzel bir modeli var. ”Kılıf alalım kızım.” dedi, aldım. Sonra kılıfları kirlenmesin diye de üzerine  örtü örttü. Böyle acayip bir şekilde duruyor salonda koltuklar. 





Olanı olduğu gibi kabul etmek en zor şey hayatta. 35 yaşım için ne büyük öğreti. Bu konu hakkında kendimle çok mücadele ediyorum. Eski ben olsam;  “Ya anne Allah aşkına ev darma dağınık gözüküyor, bu ne böyle gözünü seveyim kaldır bunları ya, insan vallahi gelmek istemiyor böyle görüp siniri bozulmasın diye ....” der, daha  birçok şey söyleyerek en sonunda örtüleri kaldırıp tartışmanın fitilini ateşlerdim. 

Onun öyle sevmesi, öyle oturmayı tercih etmesi duygusu son derece anlamazdı çünkü. İnsan evini böyle pazar yeri gibi saçma sapan hallere sokar mıydı? Ruhum daralıyordu salona girince, çünkü her koltukta koltuk örtüsü üzerinde başka bir örtü vardı ve salon kesinlikle göz yoruyordu. 

Artık bu salona girdiğimde gözlerim yorulmuyor, sinir de olmuyorum. Eskiden olduğu gibi evi hallaç pamuğu gibi yapıp, eşyaların hepsini fırlatıp atmak gelmiyor içimden. Olanı, oluğu gibi kabul ediyorum. Annemi seviyor muyum? Evet, hem de aşırı seviyorum. Peki insan sevdiklerinin seçimlerine -hayati bir risk taşımıyorsa eğer- saygı duyması gerekmez mi? 

Bu soruyu ilk Dr. Özgür Bolat’ın “Anne Baba Okulu” eğitiminde sormuştum kendime “Değiştiremediğim şeyler neden sinirlerimi bozuyor? Neden sürekli "karşımdakinin iyiliği kisvesi" altında birçok şeyi değiştirmek istiyorum? Bunlar gerçekten onların iyiliği için mi yoksa kendi kişisel çözümsüzlüklerim içim mi yapıyorum? 

Aldığım cevaplar çok enteresandı. Özgür hocaya “Annemin milyon tane yeni ve güzel kıyafeti olmasına rağmen uzun zaman yıkayıp yıkayıp aynı şeyleri giyiyor. Onun sanki yokmuş gibi böyle gezmesi hoşuma gitmiyor. Alamıyor olabilirdi, bu da çok normal ama alıp giymemek çok sinir bozucu değil mi? Onun kendine bakmasını istiyorum sadece!” demiştim. Aslında burada doldurmaya çalıştığım benim toplum tarafından kabul görme ihtiyacımmış. Mükemmelliyetçi yapım -ki öyle olduğunu sanmazdım- ve toplumda kabul görme ihtiyacım yüzünden annemin benim istediğim gibi giyinmemesi benim sinirlerimi bozuyormuş. Aslında “O benim annem ve böyle mutlu.” diye düşünüp onu olduğu gibi kabul etmek esas çözümmüş. Çünkü gerçek sevgi koşula bağlı olamazmış. Beni de herkes annem saçma sapan giyinse de ya da eski püskü giyinse de -ki böyle yapmıyor ama misal verdim- o şekilde sevmeli diye düşünmeliymişim. Hatta herkes beni sevmek zorunda değil bunu da kabul etmeliymişim. 

Sonra “Peki bu durum hayati bir sıkıntı yaratabiliyorsa?” diye sordum Özgür hocaya. “Mesela?” dedi. “Mesela annem kafasına göre tansiyon ilacı alıyor, doktora gidip ilacını değiştirmesi lazım, tansiyonu ilaca rağmen dengelenmiyor ve asla doktora götüremiyoruz!” dediğimde “Anneniz sizden ilgi görebilmek için, bu ihtiyacını doldurmak için belki de bir çocuk gibi yapması gereken esas şeyleri ilgiyi üzerine toplamak için yapmıyordur!” demişti. Sarsıcı değil mi? Ben sarsılmıştım en azından. 

Çocuklar ya da yaş almış yetişkinler, yaş ne olursa olsun insan hayatının bir döneminde aslında olmak istemediği biri olabiliyor. Bu hayatını zora soksa bile! Hiç birimiz olmak istediğimiz gibi değiliz ya da karşımızdakiler de öyle değil. Ama olanı olduğu gibi kabul edebiliriz, en azından bunun için çabalayabiliriz. 

Biz eskisi kadar anne kız kavgaları yapmıyoruz, hatta nadiren tartışır hale geldik desem yeridir.  Çünkü çabalıyorum. Ben çabaladıkça o farkında olmadan değişiyor. Tıpkı zaman zaman uyumlu bir ilişkide olamadığımız, çocuklarımızın biz kendimizi değiştirdikçe daha iş birlikçi olmaları gibi. 

Dedim ya; artık salona girince koltuk örtüleri sinirlerimi bozmuyor, salon gözümü yormuyor çünkü ben annemi seviyorum o da sevdikçe değişiyor. Çünkü insanın zorluklarla geçen annesiz bir çocukluğu olması, ilk aldığı eşyalarını zorluklarla elde etmesi, babası ve ablasının peş peşe gitmesi sonucu koca dünyada yapayalnız kalmış olma hissi vb. daha birçok şey onu çeşitli acayiplikler yapmaya itebiliyor. Ya da o şeyler bana acayip gelebiliyor çünkü ben de o annenin yetiştirdiği bir çocuğum. Bazen çok daha derini gördüğümde kimseye kızamaz hale geliyorum. Çok hümanist olduğum söylenemez ama derini görmeye çabaladığımdan beri eski asabi hallerimin kalmadığı söylenebilir. 

Ben olanı görüp, anlayıp, kabul etmeyi seçtim.. Çünkü insanları değiştiremezsiniz, değişmelerini beklemeden kabul edersiniz ve onlar değişirler. Yeni yılda ve yeni yaşım yaklaşırken dileğim; beni de olanımla değil olanımın arkasındakini gören insanlarla karşılaştırsın rabbim.. 


Tüp Bebek Nedir, Nasıl Yapılır?

Tüp bebek; bir yıl süresince normal cinsel ilişki ile gebelik elde edemeyen çiftler için hazırlanmış, tıbbi teknolojiler kullanılarak uygulanan yardımcı üreme yöntemlerini kapsar. Yumurta ile spermin laboratuvar ortamında döllenmesinin sağlandığı ve deneyimli embriyologların özel şartlarda oluşturulduğu bir dizi yöntemden oluşan tüp bebek işlemleri, çiftlerin sağlıklı bir gebelik elde etme oranlarını önemli miktarda arttırmaktadır.





1 ) Tüp bebek tedavisi hakkında genel düşünceler nelerdir?

Tüp bebek uygulamalarındaki döllenme aşaması; doğal gebeliğin oluşmadığı durumlarda, laboratuvar ortamında yumurta ile spermin bir araya getirilmesidir. Tüp bebek tedavisi ilk uygulamaya başlandığı zamanlarda ön yargılara maruz kalan bir yöntemdi. Anne ve baba adayları en çok yumurta ya da spermlerin karışmasından ya da dini anlamda etik olmadığını düşündükleri için bu yöntemden uzak durmaktaydı. Bunların gerçekliği yansıtmamaktadır. Tıbbi olarak yapılan doğru bilgilendirmeler ile bu tip düşünceler artık değişmiştir. Tüp bebek yöntemi modern toplumlarda çocuğu olmayan ailelerin de ümit dünyası olmuştur.

Günümüzde, tüp bebek tedavisi en önemli üreme yöntemlerinden biri haline gelmiştir.

2 ) Tüp bebek tedavisi nedir?

Tüp bebek tedavisi; kadın üreme hücresi ile erkek üreme hücrelerinin laboratuvar ortamında birleştirilmesi ile döllenme sağlanması, döllenme ile oluşan embriyolar anne adayının rahmine yerleştirilmesidir.

3 ) Tüp bebek tedavisi kimlere uygulanabilir?

Tüp bebek tedavisi bazı endometriozis çeşitleri gebeliğe engel olduğunda, nedeni bilinemeyen kısırlık durumlarında, her iki tarafın da üreme organlarındaki fonksiyon bozuklukları durumunda, doğuştan genel üreme anomalilerinde, alt yöntemlerle gebelik elde edilemediğinde, immünolojik kısırlık durumlarında uygulanabilir.


4 ) Döllenme süreci nasıldır?

Döllenme tamamen laboratuvarda gerçekleşir. Spermler yumurtaların yakınına bırakılıp, spermlerin kendi kendilerine yumurtanın içerisine girip döllemeyi gerçekleştirmesinin beklenmesi şeklindedir. Buna klasik tüp bebek-IVF işlemi denir. Ayrıca mikroskop desteği ile, spermin bir pipet yardımı ile direkt olarak yumurtanın içerisine aktarılması ile döllenmenin gerçekleşmesine de mikroenjeksiyon denir. Özellikle mikroenjeksiyon yöntemi, sperm sayısının çok az olması ve hatta menide hiç sperm bulunmaması durumunda uygulanan devrim niteliğinde bir yöntemdir.

Tüp bebek uzmanları, hangi yöntemi uygulayacağını, çiftlerin durumlarını inceleyerek belirler.

5 ) Tüp bebek tedavisinde hangi ilaçlar kullanılır?

Tüp bebek tedavisinde, kadının yumurtlamasını desteklemek için özel ilaçlar kullanılır. Yumurtlamanın tetiklenmesindeki amaç, embriyoyu meydana getirmek için aday olan çok fazla sayıda yumurta üretebilmektir. Hamilelik oranları, bir embriyo yerleşimi meydana geldiği zaman, ortalama %10, 3 tane embriyo yerleştirildiği zaman ise, %40 ile %50 civarındadır. Ancak ne kadar embriyo transfer edileceği hastanın yaşına ve geçmiş öyküsüne bağlı olarak uzmanlarca karar verilmesi gereken bir durumdur.

Döllenen yumurtalar, embriyo haline gelir. Gelişen embriyolardan seçilenler,  rahmin içine aktarılır. Bu işlem rahim içerisine rahim ağzı yolundan ince bir kateter yardımıyla yapılır. Sonrasında, kadınların yaklaşık %50’sinde hamilelik durumu gözlemlenir. Ancak ortaya çıkan bu hamileliklerin maalesef bir kısmı düşük ile sonlanmakta ve çiftlerin, uygulama başına yaklaşık % 40 civarında çocuk sahibi olabilme durumları gözlemlenmektedir. Bu oran, yapılan birçok tedavi sonucunda ortalama % 70 ile %80 civarına çıkabilmektedir. Bu ortalamanın haricinde geride kalan % 20 ile % 30'luk böm -modern tıbbın bütün olanaklarının kullanılmasına rağmen- bebek sahibi olamamaktadır.


6 ) Tüp bebek tedavisinde hamilelik kesin denebilir mi?

Tüp bebek tedavisi hem maddi, hem de manevi açıdan ciddi oranda fedakârlık gerektirir. Ancak %100' lük net bir başarı, maalesef ki söz konusu değildir. Bu başarı oranını sağlayacağını garanti eden tüp bebek merkezleri konusunda dikkat etmek gerekir. Tüp bebek tedavisinin başarısı anne adayının yaşı, yumurta rezervi, kullanılan tedavi yöntemleri, doktorun uzmanlığı ve deneyimi, embriyolog tecrübesi gibi çok fazla etkene bağlıdır.



Kaynaklar:



Kahvaltılarımızın ve aslında diğer tüm öğünlerimizin vazgeçilmezi peynirin nasıl yapıldığını ya da geleneksel yöntemlerle yapılsa nasıl olacağını hiç düşündünüz mü? Peki ya bu deneyimi yerinde incelemek sonra da tadına bakma şansınız olsaydı... ? Benim oldu da, sizlerle de paylaşayım dedim. Geçenlerde yaptığımız Gürsüt A.Ş.  fabrika gezisinde tülbent içinde peynir olup  süzülmesi beklenen sütleri görünce birden aklıma düşen şu duygularla başlamak istiyorum bilgilerimi aktarmaya:


İlk gördüğüm günü hatırlıyorum; mutfak lavabosunun musluğuna asılmış bir tülbent ve tülbentten akan sütlerin ziyan olmaması için altına konan bir tencere. Teyzemin yanında çalışan teyze peynir yapıyormuş meğer. Peynir böyle yapılıyormuş yani. Çok şaşırmıştım ve tadını merak etmiştim. Demek marketlerin raflarında kutu kutu dizilen peynirler böyle yapılıyordu. Çocuk aklımla sormuştum " Has teyzeciğim gerçek peynir de böyle mi yapılıyor? O da kendine bir çay koyup uzun uzun anlatmıştı "Onlar gerçek peynir değil kuzum, gerçek peynir işte bu ninelerimizden öğrendiğimiz gibi yaptığımız peynir  aslında..."  diye..



Geleneksel yöntemlerle peynir üretiyorlar.

Yıllar geçti ve hepimiz gelişen teknoloji ile kirlenen bu düzende geleneksel yöntemlere merak saldık. Evde süt kaynattık yoğurt yaptık annelerimiz gibi, süt kaynattık peynir yaptık ninelerimiz gibi. Kendimiz ve çocuklarımız adına en doğru ne ise ona yönelmeye çalıştık. Fakat zamanla gördük ki süt öyle dakikalarca kaynayan, ev ortamında bekletilip de sonradan işleme sokulacak kadar dayanıklı bir yapıya sahip değil. Bunu bizim için çok daha teknik olarak yapacak, içindeki yararlı organizmaları koruyacak, ortamın sterilizasyonunu sağlayacak ve paketlemesinden soframıza gelene kadar ki tüm evrelerine özen gösterecek bir sistem lazım. Yani ninelerimiz gibi peynir yapacak ama bunu teknik yeterlilikte olan bir ortamda gerçekleştirecek bir sistem.



İşte Gürsüt Gıda'nın fabrikasını gezerken, peynirleri koca koca tülbentlerin içinden süzüp dinlenmeye bıraktıkları o kocaman havuzlarda görünce "Tam aradığımız yöntem ve tam da aradığımız hijyen ortamı." diye geçti içimden. Süt hava ile temas etmeden özel bir sistem ile süt tankerlerinden fabrikaya sevk ediliyor. Süt gereken ısıda ısıl işleme tutulup geleneksel yöntemlerle peynire dönüştürülüyor ve soğuk zincir bozulmadan raflarda yerini alıyor. Ben de bu döngüye şahit olma fırsatı elde ediyorum. İçimden geçen o duyguların yanında kendimi şanslı da hissetmiştim. Soframda yediğim ürünlerin yapılış aşamasını görmek ve içime sine sine "Doğru yoldaymışız." demek güzel bir histi.


 Videomuzu çekmek için birçok emek harcayan Ailemizle Tv sahibi, kurucusu, gezen kamerası Berna'ya sonsuz teşekkürler. 


Sonra firmanın Genel Müdür yardımcısı İhsan beyden teknik bilgileri aldık onları da size olduğu gibi aktarıyorum.

*Gürsüt AŞ'de : Taze Beyaz Peynir, Çoban Peynir, Dil, Örgü, Çeçil, Çerkez, Kaşar, Mozzarella, Krem Peynir, Süzme-Kaymaklı-Homojenize Yoğurt, Lor, İzmir Tulum Peyniri, Klasik İnek Peyniri üretimi yapılıyor. Hepsinden bizzat tattım ki zaten biz ürünlerini kullanıyorduk da çeçil peyniri efsane.
*Koyun-Keçi-İnek sütlerinin karışımı olan, olgunlaştırılmış beyaz peynir ve İzmir tulum peyniri Çanakkale-Balıkesir’de çalıştığı anlaşmalı mandıralarda üretiliyor.

*İşletmeye gelen tüm sütler öncelikle pastörize ediliyor.Taze Beyaz Peynir gruplarında tamamen geleneksel yöntemler ile üretim yapılıyor. (Yerinde gördüm ama hijyen açısından benim çekim yapmama izin verilmedi.)

*Ürünler - bir miktarı yasal olsa bile- insan sağlığına zarar verecek kimyasallar kullanılmamakta. Bu yüzden ürünlerin raf ömürleri az. Firma bunu bir handikap olarak görmüyor "Sağlığınız bizim için değerlidir." diyorlar.

*Ürünler taze tüketilmesi için sık sevkiyat yapıyorlar, ürünlerin reyonda en az sürede beklemesi sağlanıyor. Üretimin tüm alanlarında hijyen en önemli kriterleri.

İşletmede üretimden sorumlu kişiler de şunu ekliyor:

Peynir; içerdiği kalsiyum, protein ve hayvansal yağlar açısından besleyicidir. Çocuk gelişimi için de en önemli besinlerden birisidir. İçerdiği yoğun süt miktarı açısından çocuğun ihtiyacı olan besinleri önemli ölçüde karşılar. Peynir için olması gereken sıcaklık +2/+6 ⁰C’dir. GÜRSÜT, üretim alanından son satış noktasına kadar bu soğuk zinciri korumaktadır. Bu şekilde ürünler besleyici özellikleri ve nefasetini kaybetmeden tüketiciye ulaşmaktadır.

İşletmemizde  1 kg taze beyaz peynir için 5 kg, 1 kg çoban peynir için 6 kg, 1 kg kaşar-dil-örgü-çeçil için 10 kg, 1 kg İzmir tulum peyniri için 11 kg, 1 kg klasik beyaz peynir için 8 kg süt kullanılmaktadır.


Hayatımızın olmazsa olmazı kalsiyumun en lezzetli halinin soframıza gelişinin öyküsü Gürsüt AŞ.' de işte böyle. Bizi son derece steril ederek üretim kısmın soktular. Firma yetkilileri ürünlerini pazarlayan bir çalışan yerine ürüne inanmış ve bunu herkese aktarmaya çalışan insanlardı. Üretim aşamasının kurallar silsilesi ile dolu olduğundan ve asla hataya mahal verilmediğini de belirtmek isterim. Beni bu güzel deneyimi yaşamam için davet eden sevgili arkadaşım Esra'ya sonsuz teşekkürler.

Gürsüt hakkında :  İlk üretim 2002 yılında Ödemiş İşletmesi’nde yapılmış. Mart 2017’den itibaren Tire Peynir Fabrikası’na geçen firmanın temeli 1982 yılına dayanıyor. Firma Gürler ailesine ait. Fabrika 55.000 metre kare toplam alana sahip. Günlük 500 ton süt işleniyor.


Gürsüt iletişim




Esra Oruç iletişim

Web site: www.latigul.com
Facebook: Latigül
Twitter  Latigul
İnstagram Latigul










Sabah kahvaltısından brunchlara, ara öğünlerden ikramlıklara kadar pek çok yemek menüsünün baş tacı olan poğaça tarifleri hem midenize hem de gözünüze hitap ediyor. Poğaça tarifleri, ev hanımlarının ve annelerin sıklıkla yaptığı hamur işi lezzetlerin başında geliyor. Mutfağınıza sanatsal bir dokunuş getiren Yemek.com ise altın günü lezzetlerinin vazgeçilmezi olan bu el emeği tatları deneyimlemek isteyenlerin vazgeçilmez durağı oluyor.

 Nar gibi kızarmış, hafifliği kadar yumuşaklığıyla da beklentileri karşılayan birbirinden seçkin poğaça lezzetleri için siz de Yemek.com adresini takipte kalabilirsiniz. İnternet üzerinde misafirlerim için farklı ve özgün poğaça tarifleri ararken birbirinden güzel tatların pek çoğuna Yemek.com üzerinden rastladım. Tarifler, anlatımları ve görsel zenginlikleri ile adeta sizi denemeniz için teşvik ediyor.


El Hünerlerinizi Konuşturun!

Günümüzde malzeme seçeneklerine bağlı olarak birbirinden farklı poğaça tarifleri hazırlamak mümkün oluyor. Terayağlı, çıtır, açma veya mayalı gibi farklı türlerde hazırlanabilen tarifler, damak zevkinize zenginlik kazandırıyor. Pratik tarifleriyle öne çıkan Yemek.com üzerinden poğaça kategorisine gidebilir ve deneyebileceğiniz son derece leziz tarifler görebilirsiniz. Üstelik sunulan tarifler, tüm açıklamaları ve servis önerileriyle birlikte paylaşılıyor. Bu sayede poğaçalar, lezzeti ve kıvamı ideal bir şekilde tabaklarda yerini alıyor. Eğlenceli içerik dili ile sunulan tarifler sayesinde çay sohbetlerinizi daha keyifli hale dönüşüyor. Peynir, mahlep, krem şanti veya patates gibi daha pek çok farklı malzeme ile zenginleştirebileceğiniz poğaçalar ile mutfağınızda harikalar yaratabilirsiniz.



Pazar kahvaltılarında poğaça yemekten hoşlanıyorsanız maya ile yapılan pufuduk tarifleri tercih edebilirsiniz. Pufuduk tarifler,  yumuşaklığıyla hem çocuklarınıza hem de ailenizin diğer bireylerinin beğenisini kazanıyor. Farklı tatlar arayışındanız zeytinli, galete unlu, susamlı, çavdarlı ve mısırlı poğaça tariflerinden yana seçim yapabilirsiniz. Tarifleri malzeme durumunuza göre dilerseniz ufak değişiklikler yaparak kendinize göre de uyarlayabilirsiniz. Yapacağınız poğaçalarla hem el hünerlerinizi konuşturabilecek hem de tarif skalanızı genişletebileceksiniz. Üstelik yıllardır beğendiğiniz ve yapmaktan zevk duyduğunuz bir tarif varsa siz de Yemek.com platformu üzerinden poğaça kategorisine ulaşabilir ve tarifinizi paylaşabilirsiniz. Böylelikle sizde klasikleşmiş olan bir poğaça tarifi, farklı mutfak severler tarafından da keşfedilebilecek. 

Selam blog, bana küstün mü bilmem ama uzun zamandır seni ihmal ettiğimi farkındayım. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki hangisinden başlayacağım, hangisine yetişeceğim bilmiyorum. Aslında tam da bir fotoğraf seçip, instagrama koyacaktım bu iletiyi ama sonra "Neden bloga yazmıyorum?" dedim kendi kendime ve vaziyetim bu...

Kafamda sürekli planlar uçuşuyor benim. Bu kötü bir şey değil tabi ki, üretiyor olmak, bunun üzerine düşünmek falan... Yalnız birçok şeyi isteyip hiçbir şey yapamamak da sinir bozucu.

Mesela bloga instagrama sardığımdan beri bayağı az yazı girdim. Taa Bera ek gıdaya başlayacağı zamandan başlayarak taslağa attığım 282739292 tane yazı başlığının altını doldurmak lazım. Öyle kıymetli ki benim için blog yazıyor olmak, o yüzden vicdanen yük oluyor yazmak isteyip de yazmamak.



Not ettiğim birçok konu hakkında You Tube kanalıma video çekmek istiyorum. Ben bu işte geç kaldıkça aklıma gelen konular başkası tarafından video haline gelmiş oluyor bile. Bunun için bazı programlar edindim, onların kullanma kılavuzunu falan kurcaladım. Ayrıca video çekmek için gerekli ekipmanı satın almak için doğru ürün seçmek adına forumlarda birçok topic okudum. Öyle iğreti iş yapmayı sevmediğim için de iş uzadıkça uzuyor tabi ki. Tipik mükemmelliyetçi Merve.





Kasnaklar aldım boy boy geçen gün. İplikler, iğneler falan vardı zaten. Hele o minik olan kasnaklar, nasıl sevimli. Bazen pinterest'de çarpı işi fotoğraflarına bakarken buluyorum kendimi. Allah'ım öyle güzeller ki hepsini yapmak istiyorum. Bir de moda oldu ya eski tığ işlerini, güpürleri, dantelleri kasnağa geçirip duvara dekor yapmak. Hepsini ama hepsini yapmak istiyorum.







Duvar demişken bizim köşe koltuğun uzun kenarının dayandığı duvara çerçevelerle aile fotoğraflarımızı koymayı hatta aralarına objeler katmayı istiyorum mesela. Öyle tatlı olacak ki. Sürekli kafamda fotoğrafları, objeleri yerleştiriyorum. Hatta bir pano bile oluşturdum pinterestte

Bir de dikiş dikmek istiyorum. Pelerine taktım bu ara. Kolların çıkacağı kısma biyeli kol yeri açmak için nasıl bir yol izleniyor diye video seyrediyorum günlerdir. Ayrıca Lina'ya da elbise dikmek istiyorum taaa o minicikken aldığım kumaşlarla. 

Kavanozlar boyamak istiyorum mesela içine krem rengi mumlar koyacağım. Böyle dantel desenli cam kavanozlar yapmak istiyorum. Gece kitap okurken yansınlar istiyorum ışıl ışıl. 


İş kurma planım var 2 senedir alt yapısını hazırladığım. Kosgeb'e bir başvursam gerisi gelecek de bir şey tutuyor işte beni. Sürekli araştırıyorum icraat yok maalesef. Belki vardır bir hayır diyorum
o da kenarda bekliyor doğru zamanını. Hayırlısı diyorum, akışına bırakıyorum.


Çocuklara yeni ranza yapılacak diye dikmem gereken nevresim takımları var. Onlara kumaş bakıyorum günlerdir. Sıradan bir şey olsun istemiyorum çünkü sıradan bir ranza olmayacak. Bakıp bakıp duruyorum pinterst'de o tatlı odalara. Çoğu da showroom olduğu için öyle durmayacağını biliyorum ama yine de elimden geldiği kadar inceleyip güzel bir oda hazırlayayım istiyorum çocuklarıma. 

Bir de fotoğraf düzenlemeyi öğrenmek istiyorum daha profesyonel fotoğraf paylaşmak, bloğuma daha güzel fotoğraf koymak için photoshop öğrenmeye çalışıyorum bir yandan. Kursuna gideceğim yakın zamanda. 

Çocuklarla daha güzel vakit geçirmek istiyorum bir de. Onların sevdiği şeyleri yapmak hoşuma gidiyor. Gün içinde bolca eğleniyoruz. Artık Bera'da büyüdü. Aktivite işlerine, duyusal oyunlara merakı var. Onlara haftanın bir günü "duyusal oyun günü" yapayım istiyorum. Uzun zamandır araştırıyorum o yaş grubuna neler yapabilirim diye. Yaptım kendime ufak bir arşiv. Yakında düzene sokmak istiyorum bu işi. 

Zayıflamak istiyorum bir de. Ama öyle saçma sapan diyetlerle değil. Çöplük gibi yeme huyumu bırakmak istiyorum. Sağlıklı beslenmeyi yaşam biçimi haline getirmek amacım, bunun yanına kilo vermek de eklenirse kendiliğinden, ne de güzel olur. 

Eşimle ayda bir sinema günü, ayda bir gün de akşam kahve içme seansı yapma işini rutine sokmayı istiyorum. Çocuklarla sıkça çıksak da dışarı "Çocuklarla ilgili konuşmayacağız!" diye anlaştığımız anne-baba geceleri bir düzene girsin istiyorum. Mesela her ayın ilk çarşambası sinema günü, her ayın son cuma akşamı kahve akşamı gibi. 

Her ay başında kendimde tamir etmek istediğim bir şey ile ilgili söz vermeyi ve her ay sonunda durum bildirimi yapmak istiyorum kendi kendime. 



     Kitap okumak en sevdiğim şeylerden biri ve artık sığmaz oldular çekmecelere. Güzel bir kitaplığım olsun istiyorum. Yer dar ama ben o dar yere efektif kullanılacak neler yaptırabiliriz diye araştırma yapıyorum 3-4 haftadır.


    Manevi şeyleri de düzene sokmak istiyorum. Aksayan namazlarım zaman zaman unuttuğum Kuran okuma işini de düzene sokmak istiyorum artık. İbadet etmek zihnimi sıfırlıyor benim. Ruhani olarak rahatlıyorum. Bazen yapmadığımda vicdani bir yük biniyor omzuma, o yükler eksilsin istiyorum. 

   İstanbul'da ki tüm tematik parkları görmek istiyorum mesela. Ailece oralara gidip bol bol fotoğraf çekmek istiyorum ve tabi ki oraları bloga yazmak. 





Fotoğraf demişken; elimdeki canon 600d' nin hakkını vermek istiyorum. Forumlarda okuyorum sürekli. Ama o an okuduğunu denemek lazım diye gündüzleri de makinem ile foto-safariye çıkmak istiyorum.


Bir de müzeleri gezmek istiyorum çocuklarla. Lina anlayacak yaşa geldi Bera'ya da göz aşinalığı olur fena mı? Bol bol gezip görmek istiyorum daha %10'unu bile görmediğim memleketimi. 


Yaklaşık 3 yıldır araştırmasını yaptığım kitabıma başlamak istiyorum ama sanırım onun daha sırası var. Biliyorum bir gün gelecek ve takır takır dökülecek kelimeler beyaz sayfaya. 

Bir de bir vakfa gönüllü çalışan olmak istiyorum. Bir sosyal sorumluluk projesinde çalışmak mesela. Topluma faydalı olmak ve iyiliğe vesile olmak. 




Ya işte böyle, her şeyi isteyip araştırmaktan yapma safhasına geçemiyorum. Nasıl olur bilmem ama imkan ve yapılabilirlik çerçevesinde düzene sokup bir yerden başlamak lazım onu biliyorum. Ben en iyisi gidip evin işini gücünü yapıp yatayım. Yoksa yine bir şeyin nasıl yapıldığına kafayı takıp sabahı 4 edeceğim.





Uzun zamandır sizlere faydalandığım kitapları yazmak istiyordum fakat bir türlü fırsat olmuyordu. Hatta blogda da bir kitap bölümü yaptım ki kendim okuduğum ve çocuklarıma okuduğum kitapları paylaşayım diye. O zaman, bu aralar özellikle cep boyutunda olması sebebi ile okumaktan fazlaca keyfi aldığım birkaç kitap ile başlayayım tavsiyeme  "Anne Çişim Var!" , "Anne Uykum Var!", "Anne Okula Gidelim Mi?"


Hülya Gürel Kitapları

Malum Bera 2 yaşına yaklaşıyor ve biz Lina ile bez bırakma olayını onun yaşadığı sıkıntılar sebebi ile son derece alevli geçirdik. Bera' da hazırlıksız yakalanmamak için araştırma yapmak, okumak istedim. Kitabın adı "Anne çişim var" içeriğinde;


Anne Çişim Var

  • Tuvalet eğitimi için doğru zamanı seçmek
  • Çocuğuma tuvalet eğitimi vermeye hazır mıyım?
  • Çocuğum tuvalet eğitimi için hazır mı?
  • Tuvalet eğitiminde yapılan yanlışlar neler?
  • Tuvaleti çocuk için nasıl hazırlanmalı?
  • Lazımlık kullanmak doğru mu?
  • Çocuğu tuvalet eğitimine psikolojik olarak hazırlamak.
  • Gündüz ve gece aynı anda mı tuvalet eğitimi verilmeli?
gibi ve bundan başka birçok konu var.

Tuvalet eğitimi en başta ebeveynin sakin kalması gereken bir dönem bu sebeple kitabın bir bölümünde diyor ki;

Çocuğunuz sizinle sürekli çekişme inatlaşma halinde olabilir. Bu inatlaşmayı bir anne olarak yönetebiliyorsanız.. Çocuk bezi kirlendiğinde rahatsız oluyorsa. Çocuk tuvalet ihtiyacı için tuvaletin kullanıldığını biliyor, kendisi de tuvalette zaman geçirmek istiyorsa duygusal açıdan tuvalet eğitimi almaya hazır olduğunu düşünebiliriz. Basın bülteni ve detaylar için buraya bakabilir kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Ben çok sevdim sizlere de tavsiye ederim. Minnacık zaten, atın çantanıza her yerde çıkarıp okuyun.


Anne Uykum Var


Yazarın bir diğer kitabı ise yine cep boyutunda olan "Anne Uykum Var" Bu kitabın içeriğinde ise 

  • Bebeğinize özel uyku yaklaşımı
  • Bebeğinizde uyku rutini sağlama
  • Bebeklerde uyku gelişimi
  • Bebeklerde uyku düzeni
  • Bebeğimin uyumasına engel miyim?
  • Anne baba yatağındaki minik misafir
  • Memeden/Biberondan keserken uyku düzeni sağlamak
  • Uyku eğitimi planladığım gibi gitmiyorsa ne yapmalıyım?
  • Uyku/Gece dehşeti
  • Örneklerle uyku zamanları
ve daha birçok konu başlığı inceleniyor.

Yazar diyor ki; kaliteli ve bölünmemiş bir gece uykusu çok önemlidir. Kaliteli bir uykunun formülü ise, bebeğinize özgü uyku yaklaşımını seçmekten geçer.Çocuğunuzun uykusunun geldiğini anlayacağınız işaretlerden (esneme, gözleri ovuşturma ile sınırlı değil) tutun da onu hangi saatte yatıracağınıza, bebeği uykuya alıştırma unsurlarına kadar daha pek çok konuda rehber olacak bir kitap.

 Bu kitap sayesinde bebeğinize özgü bir uyku yaklaşımı oluşturmakta fikir sahibi olacaksınız. Bebeğinizi tanımadan, onun özelliklerini fark etmeden kalıplaşmış bir uyku eğitimini zoraki vermek, hem anneyi hem bebeği incitir.Tecrübesiz bir anne, uykusuz bir bebek için doğru yöntemi bulmakta doğal olarak zorlanır. Bu kitabı okuyarak uyku işaretleri, uykuya güdüleme unsurlarını ve bebeğinizin nerede ne şekilde uyuyacağını titizlikle belirleyerek, bebeğinizin mümkün olduğunca az bölünen bir uyku yaklaşımı benimsemesini sağlayabilirsiniz. Basın bülteni ve detaylara buradan bakabilir kitaba buradan ulaşabilirsiniz.


Bu kitapları alırken yazarın bir diğer kitabı daha dikkatimi çekti o da şu dönem fazlaca elzem olan çocuk eğitimi konusunda. Hala, benden ayrılamaz diye düşünülerek okul öncesine gönderilmeyen çocuklar var ve hala birçok çocuk anneye aşırı bağlılığı sebebi ile okul öncesine gitmiyor. Bazen de ebeveyn çocuktan ayrılamıyor. Bu dönemde araştırıp nasıl davranacağımızı öğrenmek çok önemli. Doğru yaklaşımla çocuğu okula alıştırmak ileride eğitim hayatını sekteye uğratmayacak bir temelin ilk şartı. İşte bu yüzden çıkmış "Anne Okula Gidelim Mi?" Bu kitap normal kitap boyutunda ve içeriğinde


  • Okul heyecanı
  • Anne heyecanı
  • Çocuklar okulda ne yapmak ister?
  • Çocuğunuz okula hazır mı?
  • Okul öncesi eğitimin önemi
  • Öğretmen aile iş birliği 
  • Okula alışmak bir çocuk için ne anlama gelir?
  • Okula alışma döneminde ailenin yapması gerekenler 
  • Sorun hala devam ediyorsa
  • Farklı gelişim gösteren çocuklar
  • Okul korkusu

gibi konular ve daha fazlası incelenmiş.Basın bültenini ve kitabın detaylarını incelemek isterseniz buraya bakabilir kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

 Ben okumayı ve bilgi depolamayı, zamanı gelince öğrendiklerimi hayatımda uygulamayı çok seviyorum. Yanımda kolay taşınması açısından da sevdim bu kitapları. Tavsiyemdir yani.


Yazar teorik bilgi ile uygulama arasındaki farkı gördüğü için çocuğu ile yaşadıklarından yola çıkarak, annelere rehber olsun diye bu kitapları yazmış. Yazar hakkında detaylı bilgiye de buradan ulaşabilirsiniz.





"Türkiye'de çocukların %61'i dışarıda 1 saatten fazla oynayamıyor!"
Seyrettiğim an gözlerimden yaşlar indi, incindim. Hepimizin hayat gailesi içinde yaşadığımız, çocuklarımızın iyiliği için yaptığımızı sandığımız görüntülerin bir gerçeklik halinde karşımda oluşu incitti belki de beni. Evet çocuklarım dışarıda oynuyorlar, gönüllerince kirlenmelerine izin veriyorum ama bunu her gün yapamadıkları oluyordu. Yazın belki her gün dışarı çıkıyorduk ama kışın soğuk diye evde kalmayı tercih ettiğimiz günler oluyordu. Onlar belki şanslı kesimdelerdi , ebeveyn olarak biz kirlenmek pahasına bile olsa elimizden geldiği kadar oyun oynamalarına izin veriyorduk ama %61 denildiğinde bu 10 çocuktan 6'sı demekti.

OMO GLOBAL ÇOCUK VE OYUN ARAŞTIRMASI, bağımsız bir araştırma şirketi olan Edelman Berland tarafından yapıldı. Şubat ve Mart 2016 tarihlerinde gerçekleştirilen araştırmanın Türkiye sonuçları ise hayli çarpıcı.

Türkiye'deki ebeveynlerin ;

  •        %95’i oyun oynamanın çocuğa okulda kazanamayacağı bazı yetkinlikleri kazandırdığına inanıyor. (Global skor: %98)
  •     %93'ü oyun oynamanın ileride çocuklarının çok yönlü yetişkinler olmalarını sağladığı fikrine katılıyor. (Global skor: %96)
  •       %94'ü oyun oynama fırsatına sahip olmayan çocukların öğrenmede zorluk yaşayacağına inanıyor. (Global skor: %93)
buna rağmen çocukların oynama oranları yukarıdaki bilgileri desteklemiyor. Çünkü;

  •          Her on çocuktan altısı (%61) ortalama bir günde 1 saat ya da daha az süre dışarıda oyun oynayabiliyor.
  •     Her dört çocuktan biri (%24) ortalama bir günde 30 dakika ya da daha az süre dışarıda oyun oynayabiliyor.
  •     Yaklaşık her yedi çocuktan biri (%14) ortalama bir günde dışarıda hiç oyun oynayamıyor.

Peki neden ebeveynler oyun oynamanın çocuklar üzerindeki olumlu etkilerini bilmelerine rağmen onların oyun oynamasına fırsat tanımıyorlar?

  •    Ebeveynlerin %78'i yeterli kalitede öğrenme ve gelişim sağlamaları için çocuklarının zamanını dengelemede bazen zorluk yaşadığını belirtiyor. (Global skor: %80)
  •    Ebeveynlerin % 81’i çocukların farklı yaş ve gelişim dönemlerinde ihtiyaç duydukları faaliyetler hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını söylüyor.


Çocukların gelişiminde oyunun önemini kabul etmek ama onlara yeteri kadar imkan sağlamamak ya da imkan sağlamak istendiği zaman ise yeterli ehliyete sahip olamamak ise şu sonucu doğuruyor:

  •            Çocukların %13'ü serbest zamanlarında açık havada oynamak için harcadıkları sürenin %50 fazlasını   içeride geçiriyor.
  •          Çocukların %21'i  serbest zamanlarda açık havada oynamak için harcadıkları sürenin %50 fazlasını    ekran başında oyun oynamak için harcıyor.
  •      Ebeveynlerin %90'ı çocuklarının gerçek hayatta spor yapmak  yerine sanal ortamda spor oyunları oynamayı tercih ettiğini belirtiyor. (Global skor: %81)





Gerek elimizde olmayan sebeplerden gerekse kendi kaygılarımız sebebi ile çocuklarımıza bir mahkumdan çok daha az saatte dışarıda oynama imkanı sağlıyoruz. Evet, gerçekten de öyle bunu ben değil araştırmalar söylüyor.

İstatistikler bize bunları söylerken işin uzmanları ise şu yorumlarda bulunuyor ;

Dünyada eğitim, yaratıcılık ve insan gelişiminin önde gelen uzmanlarından ve Kirlenmek Güzeldir Global Çocuk Gelişim Danışma Kurulu Başkanı Sir Ken Robinson araştırmanın global sonuçlarıyla ilgili şunları ifade ediyor:
“Akademik araştırmalar aktif bir şekilde oyun oynamanın çocuklar için doğal ve öncelikli bir öğrenme yolu olduğunu gösteriyor. Bu oyun türü, özellikle hızlı beyin gelişiminin yaşandığı dönemdeki çocukların sağlıklı büyümeleri ve ilerleme kaydetmeleri için çok önemli. Ancak oyun önemsiz olduğu gerekçesiyle çoğunlukla göz ardı ediliyor. Bunun sonucu olarak çocukların hayatlarındaki aktif oyun süresinin azalmasıyla ilgili artan ve alarm verici bir eğilim söz konusu."




         Oynamak, çocukların öğrenmelerine, tecrübe etmelerine, odaklanmalarına, konsantrasyonlarına, kendilerine daha dönük olmalarına ve sosyal güvenlerini geliştirmelerine yardımcı olur.   
      Oyun aynı zamanda çocukların paylaşım, kurallara uyma, sıra bekleme, diğerlerinin seçimlerine saygı duyma, kaybetmeyi kabullenme, sabretme, hoşgörülü olma, açık fikirli olma ve empati kurma gibi önemli yetkinlikleri kazanmalarına yardım eder.
"Çocuklarınızın serbest türde, daha az kurgulanmış oyunları dışarıda güvenle ve özgürce oynamalarına izin verin; onların girişken tavırlarına, hayal kurma ve yaratım becerilerine şaşıracaksınız. Onları şimdiden geliştirmek ve gelecekte başarılı, çok yönlü ve mutlu birer erişkin olmalarına yardımcı olmak için çocuklarımızın hayatında aktif oyuna yer vermeliyiz.”

  Prof. Dr. Yankı Yazgan araştırma sonuçlarının ortaya koyduğu oyun oynama alışkanlıklarındaki dengesizlikte etkin olan üç temel engele dikkat çekiyor: Ebeveynlerin aşırı kontrolcü yaklaşımı, çocukların ekranlara olan aşırı ilgisi ve çocukların gündelik programlarının giderek yoğunlaşması.

 Çocukların gelişim dönemlerinde ihtiyaç duydukları oyun ve faaliyetler hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ebeveynler, bilgi eksiklikleri nedeniyle risk almamak için kontrolcü davranıp ev ortamını çocuklar için daha güvenli bulabiliyor.

 Dijital dünyaya doğan bir nesil yetiştirdiğimiz gerçeğini kabullenmeliyiz, çocukların dijital teknolojiyle iç içe büyümesine karşı çıkmak hayatın akışına aykırı. Burada dikkat edilmesi gereken teknolojiyi ve ekranları çocuk bakıcısı olarak ya da ilişkiyi, sahici deneyimi engelleyici biçimde kullanmamak. Çocukların hayatında akademik ya da spor faaliyetleri gibi tanımlı çerçeveleri olan aktiviteler ile serbest oldukları aktiviteler arasında bir denge olması gerekiyor. Çünkü çocuklar serbestçe deneyimleyebildikleri, kurallarla sınırlandırılmadıkları, keşfetmenin kendilerine kaldığı aktivitelerle öz yönetimlerini geliştirebiliyorlar. Problem çözme, karar verme, planlama, düşünce ve duygularını fark etme ve duruma uygun biçimde kontrol etme yetenekleri serbest olduklarında daha etkili bir gelişim gösteriyorlar.




İstatistikler ve uzman görüşleri bu şekilde. Biz ebeveyn olarak emanetimiz olan çocuklarımıza özgür alan sağlamak ve onların kirlenmesini pislenmesini umursamadan deneyimleyerek öğrenmelerine fırsat tanımalıyız. Zaman zaman etrafın kirlenmesini umursamadan parmak boyası yapmasına, zaman zaman çamurlarla topraklarla oynamasına, zaman zaman  bizimle mutfağa girmelerine izin vermeli kendi kaygılarımız ile onları kısıtlamamalıyız. Seyredilen videodan da hareketle çocuklarımızda yarattığımız bu evlere hapsedilme algısını değiştirecek olan bizleriz. Bırakın dışarı çıksın, özgürce oynasın.

OMO çocuk gelişimi üzerine kurduğu “Kirlenmek Güzeldir” felsefesiyle 2004 yılından bu yana çocuk gelişimine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Kirlenmek Güzeldir kampanyası, 78 ülkede tüketicilerle buluşuyor. Markanın çamaşır kategorisinde benzersiz bir felsefesi var: Biz kirlenmenin güzel olduğuna; çocukların dışarı çıkarak ve kirlenerek bol miktarda keşfe ve uygulamaya dayalı oyun oynamaları gerektiğine, çünkü bunun öğrenmeleri ve sağlıklı gelişimleri için önemli olduğuna inanıyoruz." diyorlar. Bu sebepten geçtiğimiz günlerde bumerang'ın daveti ile bizleri Casa Lavanda Butik Otel'de ağırladılar. Tıpkı yıllardır savundukları felsefelerinde olduğu gibi çocuklarımız gönüllerince oynadılar, kirlendiler ve keyifli dakikalar geçirdiler. Etkinlikler bununla sınırlı kalmayacak. Omo, yaptığı araştırmada Türkiye’deki ebeveynlerin % 81’inin çocukların farklı yaş ve gelişim dönemlerinde ihtiyaç duydukları faaliyetler hakkında daha fazla bilgi almak istediği bilgisine ulaşınca onlara çocuklarıyla birlikte oynayabilecekleri faklı oyunlara ilişkin fikirler sunmaya karar verdi.



23 Nisan’da çocukların daha fazla açık havada oynamasına ilham vermek amacıyla çeşitli okullara, yerel yönetim etkinliklerine ve Sivil Toplum Kuruluşları  iş birliği yaparak ihtiyacı olanlara toplam 40.000 top hediye etti. 28 Mayıs "Dünya Oyun Günü" için de  7’den 70’e herkesi oyuna davet edecek renkli aktiviteler planlıyorlar. Ek olarak dünyada giderek yaygınlaşan çocuklar için yerinde ve deneyimleyerek öğrenme uygulamalarını destekleyen tarzda bir eğitim projesini, yurt dışında farklı ülkelerde yaptıkları gibi Türkiye’de de hayata geçirmek için planlama çalışmaları yürütüyorlar.”
 Bunun yanında 



Sizlerde bu etkinliklerden haberdar olmak ve çocuklarınızla deneyimsel öğrenmenin keyfine varmak istiyorsanız OMO'nun başlattığı Kirlenmek Güzeldir projesine ait sosyal medya hesaplarını takip etmeyi unutmayın.


/kirlenmekguzeldir             /omoturkiye                 /kirlenmekguzeldir
Aynı zamanda sosyal medyada #kirlenmekgüzeldir #dışarıdaoyunvar etiketi ile etkinlikleri görebilirsiniz.

MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.