ANNE VE ÇOCUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

    Geçen gün aşırı bunaldım ama öyle böyle değil. İki çocuklu hayatın getirisinden midir yoksa kendi hayat akışıma istediğim gibi yetişememekten midir bilmiyorum fena darlandığım bir andı. Hani bazen olur ya kimseye anlatmak istemezsin ve kimsenin akıl vermesini çekemeyecek durumda olursun falan, tam öyle bir hal. Selçuk'da "Hadi dizi seyredelim." dedi. İhtiyacım olan şey dertleşmek değil biraz kafa dağıtmaktı o sebeple de teklifi cazip gelmişti. Tam dizi seyrederken benim gibi iki çocuklu bir arkadaşım yazdı.

__Merve, ben kötü bir anne miyim?
__Hayır tabi ki değilsin....
__Bazen baş edemediğimi hissediyorum. İkisi arasında sıkıştığımı. "Neden tırnaklarını devamlı yiyorsun?" diye sordum bana ne dedi biliyor musun? Kardeşimi seviyorum ama keşke olmasaydı. Onun olmadığı günlerimizi özledim.

    Buna benzer bir cümle ben de duymuştum. İnsan kendini berbat hissediyor. O an "Ben nerede hata yaptım ya da hangi konuda yetemedim?" diye düşünüyorsun. Hani kafandan kaynar sular iner ya işte öyle bir hal.

İki çocuk arasında dengeyi kurmak, bir ile ilgilenirken diğerine kendini kötü hissettirmemek resmen ipte yürümek gibi. Denge en önemli unsur ve bunu sürekli sağlamak zorunda olmak da büyük bir yük.

O yüzden hayatı kolaylaştıracak küçük tüyolar bilmekte fayda var.

Onlara her konuda eşit davranmak yerine o anki duygularına yönelin: 

"Anne kardeşime daha çok et koydun! Bana neden az koydun? " gibi "Onu daha çok seviyorsun temalı sorularda duyguya yönelin. 

"Aaaa sen daha fazla mı yemek isterdin, hemen sana da ekliyorum." gibi duyguyu yönlendirin.

"Kimi daha çok seviyorsun?" tuzağına düşmeden ona özel olduğunu hissettirin:

"Sen benim için biriciksin, teksin, herkesi ayrı ayrı sevebiliyorum. Tıpkı senin beni ve babanı sevebildiğin gibi.."

İkisiyle aynı anda ilgilenemezsiniz ama biriyle ilgilenirken diğerini ihmal etmemelisiniz.

Biriyle bir şey konuşurken bir diğeri araya girip bir şeyler söylemek istediğinde ona neden o an kardeşi ile konuşmak zorunda olduğunuzu açıklayın. "Şu an seninle konuşamam ablanla konuşuyorum çünkü ödevi ile ilgili bir sorun var ve onu çözmemiz lazım." gibi.. 


Deniyorum ama bir türlü olmuyor?

Çocuklar siz yaklaşımlarınızı düzeltir düzeltmez değişmezler. Onlara kararlı olduğunuzu göstermek, olası bir durumda öfke patlaması yaşamayacağınıza ikna etmeniz gerekir. Çocuklar sürekli denerler ve sınırları zorlarlar. Siz o eşikte ne kadar sakin kalıp iş birliği yaparsanız onlar da bu kararlı tavra kısa sürede uyum sağlarlar.

Zaman zaman hepimizin hayatla baş edemediği durumlar oluyor. Zaman zaman hepimiz kendimizi mücadele etmeye yetecek kadar güçlü hissetmiyoruz ama çocuklarla iş birliği içinde olmak, onlara sabırlı davranmak uzun vadede işe yarıyor. Yani sabredip iş birliği yaparsak zamanla çocuklar da iş birlikçi oluyorlar ve o kısır döngü içinde debelenmeden hayatı karşılayabiliyoruz.









Bazen gördükleriniz çok sinir bozucu olsa da huzur kaçırmamak için katlandığınız oluyor mu? Peki “katlanmak” yerine olduğu gibi kabul etmeyi denediniz mi? Aşağıda gördüğünüz  fotoğraftaki benim annemin koltuğu; yeni, bal rengi, güzel bir modeli var. ”Kılıf alalım kızım.” dedi, aldım. Sonra kılıfları kirlenmesin diye de üzerine  örtü örttü. Böyle acayip bir şekilde duruyor salonda koltuklar. 





Olanı olduğu gibi kabul etmek en zor şey hayatta. 35 yaşım için ne büyük öğreti. Bu konu hakkında kendimle çok mücadele ediyorum. Eski ben olsam;  “Ya anne Allah aşkına ev darma dağınık gözüküyor, bu ne böyle gözünü seveyim kaldır bunları ya, insan vallahi gelmek istemiyor böyle görüp siniri bozulmasın diye ....” der, daha  birçok şey söyleyerek en sonunda örtüleri kaldırıp tartışmanın fitilini ateşlerdim. 

Onun öyle sevmesi, öyle oturmayı tercih etmesi duygusu son derece anlamazdı çünkü. İnsan evini böyle pazar yeri gibi saçma sapan hallere sokar mıydı? Ruhum daralıyordu salona girince, çünkü her koltukta koltuk örtüsü üzerinde başka bir örtü vardı ve salon kesinlikle göz yoruyordu. 

Artık bu salona girdiğimde gözlerim yorulmuyor, sinir de olmuyorum. Eskiden olduğu gibi evi hallaç pamuğu gibi yapıp, eşyaların hepsini fırlatıp atmak gelmiyor içimden. Olanı, oluğu gibi kabul ediyorum. Annemi seviyor muyum? Evet, hem de aşırı seviyorum. Peki insan sevdiklerinin seçimlerine -hayati bir risk taşımıyorsa eğer- saygı duyması gerekmez mi? 

Bu soruyu ilk Dr. Özgür Bolat’ın “Anne Baba Okulu” eğitiminde sormuştum kendime “Değiştiremediğim şeyler neden sinirlerimi bozuyor? Neden sürekli "karşımdakinin iyiliği kisvesi" altında birçok şeyi değiştirmek istiyorum? Bunlar gerçekten onların iyiliği için mi yoksa kendi kişisel çözümsüzlüklerim içim mi yapıyorum? 

Aldığım cevaplar çok enteresandı. Özgür hocaya “Annemin milyon tane yeni ve güzel kıyafeti olmasına rağmen uzun zaman yıkayıp yıkayıp aynı şeyleri giyiyor. Onun sanki yokmuş gibi böyle gezmesi hoşuma gitmiyor. Alamıyor olabilirdi, bu da çok normal ama alıp giymemek çok sinir bozucu değil mi? Onun kendine bakmasını istiyorum sadece!” demiştim. Aslında burada doldurmaya çalıştığım benim toplum tarafından kabul görme ihtiyacımmış. Mükemmelliyetçi yapım -ki öyle olduğunu sanmazdım- ve toplumda kabul görme ihtiyacım yüzünden annemin benim istediğim gibi giyinmemesi benim sinirlerimi bozuyormuş. Aslında “O benim annem ve böyle mutlu.” diye düşünüp onu olduğu gibi kabul etmek esas çözümmüş. Çünkü gerçek sevgi koşula bağlı olamazmış. Beni de herkes annem saçma sapan giyinse de ya da eski püskü giyinse de -ki böyle yapmıyor ama misal verdim- o şekilde sevmeli diye düşünmeliymişim. Hatta herkes beni sevmek zorunda değil bunu da kabul etmeliymişim. 

Sonra “Peki bu durum hayati bir sıkıntı yaratabiliyorsa?” diye sordum Özgür hocaya. “Mesela?” dedi. “Mesela annem kafasına göre tansiyon ilacı alıyor, doktora gidip ilacını değiştirmesi lazım, tansiyonu ilaca rağmen dengelenmiyor ve asla doktora götüremiyoruz!” dediğimde “Anneniz sizden ilgi görebilmek için, bu ihtiyacını doldurmak için belki de bir çocuk gibi yapması gereken esas şeyleri ilgiyi üzerine toplamak için yapmıyordur!” demişti. Sarsıcı değil mi? Ben sarsılmıştım en azından. 

Çocuklar ya da yaş almış yetişkinler, yaş ne olursa olsun insan hayatının bir döneminde aslında olmak istemediği biri olabiliyor. Bu hayatını zora soksa bile! Hiç birimiz olmak istediğimiz gibi değiliz ya da karşımızdakiler de öyle değil. Ama olanı olduğu gibi kabul edebiliriz, en azından bunun için çabalayabiliriz. 

Biz eskisi kadar anne kız kavgaları yapmıyoruz, hatta nadiren tartışır hale geldik desem yeridir.  Çünkü çabalıyorum. Ben çabaladıkça o farkında olmadan değişiyor. Tıpkı zaman zaman uyumlu bir ilişkide olamadığımız, çocuklarımızın biz kendimizi değiştirdikçe daha iş birlikçi olmaları gibi. 

Dedim ya; artık salona girince koltuk örtüleri sinirlerimi bozmuyor, salon gözümü yormuyor çünkü ben annemi seviyorum o da sevdikçe değişiyor. Çünkü insanın zorluklarla geçen annesiz bir çocukluğu olması, ilk aldığı eşyalarını zorluklarla elde etmesi, babası ve ablasının peş peşe gitmesi sonucu koca dünyada yapayalnız kalmış olma hissi vb. daha birçok şey onu çeşitli acayiplikler yapmaya itebiliyor. Ya da o şeyler bana acayip gelebiliyor çünkü ben de o annenin yetiştirdiği bir çocuğum. Bazen çok daha derini gördüğümde kimseye kızamaz hale geliyorum. Çok hümanist olduğum söylenemez ama derini görmeye çabaladığımdan beri eski asabi hallerimin kalmadığı söylenebilir. 

Ben olanı görüp, anlayıp, kabul etmeyi seçtim.. Çünkü insanları değiştiremezsiniz, değişmelerini beklemeden kabul edersiniz ve onlar değişirler. Yeni yılda ve yeni yaşım yaklaşırken dileğim; beni de olanımla değil olanımın arkasındakini gören insanlarla karşılaştırsın rabbim.. 


MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.