Çocuklarda sınır koyma ve kuralları belirleme...Anneysen.com

     Eğitim notlarına başlamadan önce bizlere bu eğitime katılma fırsatı veren ve daha bir çok eğitime katılmamız için çalışmalar yürüten, iki güzel gönüllü anneden bahsetmek istiyorum.Aylin Çakır ve Pınar Şimşek..Bu iki anne, anneysen.com un kurucu ortakları,çok güzel işlere imza attıkları bir web siteleri var.Bunun yanında anneler için online alışveriş imkanı sunan annemarket.com da kendilerine ait.Ayrıca bebeklerin/çocukların ay ay gelişimini takip edebileceğimiz bir rehber içinde anneysen.com 'u ziyaret edebilirsiniz.


    16 Şubat Cumartesi günü anneysen.com'un İstinye Park Hill Side Learning Center'da düzenlediği , "Sınır Koyma ve Kuralları Belirleme" konulu eğitimindeydim.Eğitimi  Psikoloji İstanbul ekibinden Psikolog Tolga Erdoğan verdi.Bunun yanında Blogcu Anne Elif Doğan bize yine aynı konu başlığı altında kendi yaşam deneyimlerini anlattı.


    Tolga Bey'in eğitim esnasında "Sizlerin katılımlarını bekliyorum,çekinmeden aklınızın takıldığı şeyler olursa bölün ve söylemek istediklerinizi söyleyin." demesi çok hoş bir detaydı.Böylece bizlerinde katılımı ile güzel ve etkin bir eğitim gerçekleşti.

Eğitimden notlara gelince;

    Yaşadığımız şehir (İstanbul) kendi başına insanı yoran,sinir yükleyen ve ister istemez insanı strese sokan  bir şehir,bu sebepten hepimiz çoğu zaman nedensiz gergin olabiliyoruz.Eskiden biz sokakta oynardık ama artık böyle imkanlar azaldı.Bunun yanında,sırf çocuklarımızı güvenli yetiştirmek adına bir çok kural koyuyoruz.Bazen onların sorduğu bir soruya yada istediği bir şeye sırf şehrin yarattığı gerginlik sebebiyle bile hiç sorgulamadan direk "HAYIR" diyebiliyoruz.Peki hiç düşündünüz mü bu hayırların kaçı gerçekten gerekli? Örneğin;Ben geçen gün "Beni omzuna alır mısın baba?" diye soran kızıma otomatik bir "HAYIR" dedim.Peki bunu neden yaptım? Sırtımda ağır bir çanta mı vardı? Yerler kaygandı da düşmekten mi korkuyordum? Ya da kızımın bu minik isteğini sadece gergin olduğum için mi reddettim? Düşündüm,bunun tek sebebi kendi gerginliğimdi.Bunu çoğu zaman hepimiz yapıyoruz,hayırlarımızı hiç sorgulamadan bolca kullanıyoruz.

      Peki bunu yapınca ne oluyor? İşte sorun burada başlıyor.Çocuk istediği mantıklı bir şeyde bile devamlı "HAYIR" cevabı alırsa bir süre sonra hayatının kontrolü elinden gidiyor ve o "HAYIR"lar artık etkisini kaybediyor.Bana gelen danışanlarım genelde bunlardan yakınır "Tolga Bey çocuğum beni hiç dinlemiyor,ne desem tersini yapıyor.Ona asla laf geçiremiyorum." Bu noktada çocuğun mükemmel algısı devreye giriyor.Çünkü çocuk gerçekten gerekli olan hayırı ebeveynin beden dilinden anlıyor ve ona göre bir yaklaşım sergiliyor.İşte çocuğun sizi dinlememesinde yatan asıl sebep bu.Bunun yanında çocuğumuza neyi ,nasıl ifade ettiğimizde önemli.Çünkü her çocuk her şeyi aynı şekilde algılayabilecek diye bir şey yok.Kimi çocuk görsel algıya sahiptir,kimi çocuk işitsel algıya sahiptir,kimi çocukta kinestetik yani dokunma algısına sahiptir.Bu durumlar neticesinde şu ortaya çıkıyor, "Çocuklarımıza "hayır" derken bu hayırları birbirinden ayırmalı (kesin hayırlar veya evete dönüşebilecek hayırlar ) ,bu duruma göre belirleyeceğimiz beden dili ile ifade etmeli ve ifade etme biçimimizi çocuğun algılama türüne göre seçmeliyiz."




    Bizler Tolga Bey'i bölerek yaşadığımız sıkıntılara değindik,bazı anneler ağlatmak istemediği için evet demek zorunda kaldıklarından,bazı anneler bir kere hayır dersem ve evete dönüşürse,hep evet ister diye korktuklarından,bazı anneler çocuğa mahalle baskısı yüzünden 'hayır' demek istediği halde diyemediğinden bahsetti.Tolga Bey bu durumu da şöyle açıkladı:Yine hayırlarımızı gözden geçiriyoruz,bu hayırlar gerçekten ona yaşamsal olarak zarar verecek hayırlarsa,yani bıçakla oynaması,oto koltuğuna oturmak istememesi vs. gibi bu durumlarsa hayırlarımızı esnetmiyoruz.Ama eğer bu hayırlar esneyebilir hayırlarsa,yapmak istediği şeye göz yumuyoruz.Kesin hayır olan hayırlarımızı da diretiyoruz çünkü çocuklar koyduğumuz kuralların esneyip esneyemediğini deniyorlar.Yine örnek verecek olursak,elini prize sokarsan çarpılırsın ikazını ben kızıma bir sefer yaptım;kesin bir dille,beden dilimi kullanarak,ona uygun tonlamayı seçerek "Hayır" dedim.Ve o bir daha asla elini prize sokmadı.Sizin çocuğunuz eğer bunu algılayamıyorsa  ona algısı dahilinde, bu konu ile ilgili,o yaşa hitap eden uyarıcı görseller kullanarak da ifade edebilirsiniz.

    Bazı durumlarda hayırlarımız şu şekilde defans görüyor:İki kardeş kavga ediyor,annenin uyarılarını dinlemiyorlar ve kavgaya devam ediyorlar.Bu gibi durumlarda ne yapılmalı sorusuna ise Tolga Bey'in cevabı genel anlamda şu oluyor:Birbirlerini öldürmüyorlarsa bırakın devam etsinler.Anneler bu gibi durumlarda dikkat dağıtmanın faydalı bir yöntem olup olmadığını sordular.Tolga Bey; bu gibi durumlarda onlara 'Sizin kavganıza ortak olmak istemiyorum,kavga etmenizden çok rahatsızım,lütfen odanıza gidip orada devam edin '  gibi sözlerle yaklaşmak hem onların dikkatini başka yöne çekmeye hemde "Bak bizimle kimse ilgilenmiyor şimdi kavgaya devam edersek annemde karışmayacak,en iyisi kavgayı keselim." etkisi yaratmaya zemin hazırlayan etkin bir yöntemdir" diye cevap verdi.Yada çocuğun dikkatini çekecek televizyon,müzik,bilgisayar vs gibi şeylerin devreye girebileceğini ama asla bunların kriz yönetme konusunda bir rutin haline gelmemesi gerektiğine de değindi.

    Ta bebeklik çağından itibaren çocuğumuza bazı yönlendirmeler yaparız,bazı kurallar koyarız.Bunu hep onun iyiliği için yapıyoruzdur fakat koltuğun altına oyuncağı kaçan bir çocuğu "Sakın oraya uzanma başını vurursun." gibi yaklaşımlarla engellersek ileride onun basit şeyleri yapabilmesini de engellemiş oluruz. Çocuklarımızı doğru yetiştirmeye ve onları doğru şeyler vermeye özen göstermek hayattaki en büyük gayelerimizden...Peki hiç şunu düşünüyor muyuz?Çocuğumuza bu kadar çok yaptırım uygularken ve bu yaptırımları tamamen kendi doğrularımıza göre seçerken,KENDİ BEKLENTİLERİMİZİ DE BESLEMİŞ OLDUĞUMUZU .Bu şu demek:Ben çocuğuma bu zamana kadar en doğrusunu öğrettim,en iyisini aldım,giydirdim,yedirdim vs. ondan tek istediğim derslerinde başarılı iyi bir birey olması.İşte tehlike çanları burada çalıyor.Verdiklerine karşı beklenti içine giren ebeveyn,karşılığını alamayınca hayal kırıklığına uğruyor,bunun sonunda da hem kendi mutsuz oluyor hemde çevresini mutsuz ediyor


  Çocuğumuzu iyi tanıdık,ona gerçekten gerekli kurallar koyduk,kurallarımızın gerekliliğini defalarca sorguladık,doğru beden dili kullandık vs. bunların hepsini yaptık ama bir şeyler hala rayına girmiyor.Peki o zaman ne yapacağız?Ceza mı vereceğiz? Ödül -Ceza sistemi çocuğa şunu empoze ediyor "Benim onayladığım gibi davranırsan ödül alırsın davranmazsan 'kötü' olur ceza alırsın,işte bu durum çocuğun iç motivasyonunu yok ediyor,devamlı dış motivasyonla yaşamış ve güdülmeye alışmış çocuk,ilk başlarda aldığı ödüllerle mutlu olsa da bu motivasyon uzun vadede etkilerini şu şekilde gösteriyor.Ebeveynin kendi  doğrularına göre devamlı güdülmüş yönlendirilmiş bireyler kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladığı zaman başarısız oluyorlar.Çünkü sudan çıkmış balık misali hala biri onları yönlendirsin diye bekliyorlar.Tolga Bey bu durumu kendi hayatından örnekledi:Okul hayatım ailemin yönlendirmesi ile geçti,daha sonra askerlik geldi,orada da komutan vs. derken iş yerine (İstanbul Piskoloji) ilk başladığımda şaşırıp kaldım,ne yapacağımı uzun bir süre bilemedim.Bana; danışanlarımla görüşmek ve bir kaç rutini yapmam dışında bir şey demediler.İlk zamanlar zorlansam da zamanla alıştım ama hayatımın hala bir yerlerinde bu dış motivasyonla hareket etmeye alışmanın sıkıntılarını yaşıyorum ve tam anlamıyla yok etmeyi başarmış değilim.Kısacası birey iyi davranışlarına karışılık iyi bir şey,kötü davranışlarına karşı kötü bir şey almak durumunda değildir.Burada bir şeyden kasıt,maddi manevi olabilecek etkenler olarak nitelendiriliyor.Davranışlarımız öyle olması gerektiği için öyle olmalıdır karşılığında bir şey olduğu için değil;ama yanlış,ama doğru,ama karşılığı olduğu için değil.

   Bunun yanı sıra Tolga Bey,bizler tarafından değil ama onlar için tercih ettiğimiz eğitim kurumlarında çocuklarımıza dayatılan olumsuz şeylerden onları arındırmak içinde çeşitli öğütler verdi.Şimdiki eğitim sisteminin ister isteyelim,ister istemeyelim bir yerlerden bir parçası olmak durumda kalıyoruz.Bir koleje yada devlet okuluna da gitse çocuklar belirli alanlarda birbirinden farklılık gösterebiliyor ama müfredat belirli bir kalıbın dışına çıkamadığı için çocuklarımız dayatılanla büyümek zorunda kalıyor.Örneğin şimdilerde hazır çıktılar alıp bu resimlerin dışına taşırmadan boyama yapma furyası var maalesef.Bu eğitim kurumlarının yeni oluşumu sayesinde kızım resim yapmaktan çok zevk alırken,artık bu onun için olumsuz bir yönlendirme halini aldı.Önceden düz kağıda bir çizik çekse mutlu olan çocuğum,şimdi o hazır örneklerdeki gibi fil çizemediği için mutsuz.Meslektaşlarıma danıştığımda kızıma saf kil almamı ve ona özgürce oynama fırsatı vermemi, bu sayede eğitim sisteminin körelttiği hayal gücüne katkıda bulunabileceğimi öngördüler.Siz siz olun,eğitim sistemine rağmen çocuğunuza iyi bir eğitim verin.

   Özetleyecek olursak çocuğumuzu iyi gözlemlemeli,ona neyin gerçekten ama-gerçekten-doğru olduğunu düşünerek kural koymalı,ona özgür alan bırakarak kendini geliştirmesine destek olmalı,bunu yaparken;onu ödüllendirmemeli ve cezalandırmamalı,dış etkenlerin etkilerini minimuma indirmeyi ve onunla iletişim kurmayı başarmalıyız.


    Tolga Erdoğan'ın ardından hepimizin sanal alemden tanıdığı,yazılarını takip ettiği internet aleminin annesi Blogcu anne Elif Doğan konuşmacı olarak bizlerin karşısına çıktı.Tüm doğallığı ile konuşmasına başlayan Blogcu Anne,hepimiz gibi olduğunu,çocukları için sosyoekonomik koşullarının elverdiği sürece iyi şeyler yapmayı amaçladığını,zaman zaman onunda çileden çıktığını,zaman zaman bazı dışarıda yeme kurallarını esnettiğini,eşiyle birlikte iyi polis-kötü polis oynadıklarını.Genelde kuralcı tarafın kendisi olduğunu ama çoğunlukla eşiyle ortak paydada buluştuklarını anlattı.Deniz'den sonra Derin'in de büyümesiyle iki erkek evlat sahibi olmanın ilk zamanlardaki zorluğundan,şimdiki tadından yenmezliğinden bahsetti.Kriz anlarında dikkatlerini başka yöne çekmeye çalıştığından,bazen kavga ettiklerinde onunda çileden çıkıp sesini yükseltebildiğinden kısacası insan olmanın getirdiği şeylerden bahsetti.Ama bunun yanında çocukları için fazlaca araştıran,onlar için iyiyi amaçlayan bir anne olduğunu da her türlü şekilde bizlere hissettirdi.

  Tolga Erdoğan'a ve Blogcu Anne Elif Doğan'a da bize aktardıkları için ayrıca teşekkür ederim.İnsanın bilen ve deneyimleyen birinden dinlemesi çok iyi oluyor.

Bana gelince,Tolga Erdoğan'ın anlattıklarından kendime düşen dersleri,başarabildiklerimi ve başaramadıklarımı bir sonraki yazımda paylaşacağım.Sizde bu gibi güzel anlar yaşamak,çeşitli eğitimlere katılma fırsatı bulmak isterseniz anneysen.com u takibe almayı unutmayın..


Sevgiler Bal Anne...