merve deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İlk annelik ilk acemilik dönemi :

Lina 'ya hamileyken kendimden çok emindim. Bebeğim ile eve geleceğim, okuduğum bir ton kitaptan öğrendiğim kuralları bütünü ile uygulayabileceğim, her kurala ayak uyduran bir bebeğim olacak ben de hayal ettiğim anneliği yaşayacağım...Etrafımdaki deneyimli insanlar her zaman öyle olamayacağını söylüyorlardı. Bana akıl verenleri reddetmiyor yinede kendimi çoğu zaman "Ama zaman değişti uzmanlar öyle demiyor." derken buluyordum. Zamane anneliğini insanlara anlatmak zor oluyordu, devir değişmişti ve geleneksel yöntemlerin çoğu mazide kalmıştı.




Kazın ayağı öyle olmadı tabi. Okuduklarımdan aldığım hava bir anda söndü. Lina doğdu ama elime bile alamadan yoğun bakıma girdi. E hani ben bu çocuğu üç saatte bir emzirecektim, hani masajlar yapacaktık, hani yanına yatınca uyuyacaktı? Bir anda işlerin rengi değişti, bizim yoğun bakımdan çıkan hanım efendi şiddetle emmeyi reddediyor, sürekli ağlıyordu.

Ne yapacaktık şimdi biz? Emzik vermeyecektik çünkü diş yapısı bozulurdu, ayakta sallarsak ohooo beynindeki nöronların ölmesine kadar giderdi iş. Çocuk ağlamaktan çatlarken biz geleneksel yöntemleri reddediyor hem çocuğu hem de kendimizi telef ettiğimizi  farkına varmıyorduk.




Tekrar kitaplara bakmak lazımdı. Takoz gibi kitaplar yerinden çıktı.. Sayfalar karıştırıldı. Notlar alındı. Hatalar belirlendi. "E biz çocuğa her gün banyo yaptırmadık ya hastalanacak diye, e masaj yapmayı da unutuyoruz. Bak görüyor musun o yüzden ağlayıp uyumuyor demek ki." Tekrar başa sarıldı ve rutin oluşturmak için elden ne gelirse yapıldı. Yapıldı da sinirler de laçka oldu.





O zamanlar bizim çabamızın yanında çocuğun da fıtratında olması gereken bazı şeyler olduğunu bilemiyorduk ya da  kaçtığımız geleneksel yöntemleri denemenin çok da feci bir şey olmadığını anlayamıyorduk. Sürekli etraftan baskılar geliyordu. Hele bir de " Asla mama verme!" mevzusu vardı ki insanı cendere gibi sıkıyor uykusuz bırakıyordu. Mama vermeyeyim diye çocuğu sarılık ettik, aman rutini olsun diye kapı dışarı çıkmadık, dişi damağı bozulmasın diye emzik vermedik, kendi uyusun ayakta sallanmasın diye o da biz de telef olduk.

Zamanla durum içinden çıkılmaz bir hal alınca işler değişti. Tükürdüğümüz tüm her şeyi yaladık. Hem de öyle böyle değil. Ama bizim aklımız başımıza gelene kadar iş işten geçmiş, biz "Şimdi ki aklımız olsa." kıvamına gelmiştik.

İkinci çocuk ustalık dönemi :


Bera doğduğunda her şeyi unutmuş gibi hissediyordum. Nasıl emecek? Ne olacak? Bu süt yetecek mi, Yetmeyecek mi? Hepsi ama hepsi üzerime üzerime geliyordu. Sonra birden bir aydınlanma geldi. Kendi kendime telkinde bulunmaya başladım. Lina'nın bebekliğinde reddettiğimiz ve kendimizi telef ettiğimiz her şey gerektiğinde devreye girebilirdi.


Emzikten kim ölmüş?




Bera erken doğduğu için arayı kapatmaya çalışıyor ve sürekli emmek istiyordu. Bera emsin diye sürekli uğraşırken diğer çocuğum perişan oluyor ben de sürekli emzirmekten helak oluyordum. O karşı olduğum emzik var ya, hemen en iyisinden sipariş ettim. Emzik geldi, Bera almak istemedi ama zaman zaman aşırı emme duygusu tavan yaptığında işime yaradı. Düşünüyordum da : 10 yaşına kadar emzikle gezen, asla bırakamamış bir çocuk var mıydı sahi?

Uyumuyorsa salla ayakta




Emzik engelini atlatmışsak sıra uykuya gelmişti. Hani o zinhar ayakta sallamayın düsturu var ya çocuğu kendi kendine uyumaya alıştırın, ayağa alıştırdınız mı çok çekersiniz, çocuk kendi uyumayı öğrenemezse çok yanarsınız düsturu: İşte ona ucundan azıcık yaklaşmışken hemen uzaklaştım.

Bera' yı kendi kendine uyutmaya alıştırmaya çalıştığım her dakika sinirim tepeme çıkıyordu. Tek çocuğum olsa sorun değildi ama diğer çocuğum bebeğin yanında 1 saat yattığımda sefil kalıyordu. Son derece anlayışlı olmasına rağmen bazı öz bakım işleri gerektiğinde yardım istiyor hop o sırada diğerinin uykusu açılıyordu. 

Bera zaman zaman kendi kendine uyuya kalan, uyku arasında tekrar dalabilen bir çocuk. Dedim ki kendi kendime "Bu çocuk zaten bazı şeyleri yapabiliyor kendimi sıkmanın alemi ne?" Zaman zaman memede uyudu, zaman zaman dalmaya yakın yerine bıraktım, zaman zaman da ayağıma alıp iki pış pış yaptım hemencecik uyudu. 

Gündüzleri hem etraftaki sesten hem de kendi tercihi ile az uyuyordu. İlk başlarda kafaya taktım, var ya hani "Uyumazsa büyümez mutlaka günde bilmem kaç saat uyumalı. Hatta 3 saatte bir düzenli uykuya dalmalı." dayatması. Tam o çukurda düşmüştüm ki kendime gelmem uzun sürmedi. Dedim ki; Merve bu çocuk huysuzluk yapmıyor, kendi kendine bile oyalandığı oluyor neden bu ısrar ediyorsun? Bıraktım kendi haline. Ona bir rahatlama geldi, zorla uyutulmaktan kurtuldu, bana bir rahatlama geldi, hem onu zorla uyutmaktan hem de diğer çocuğumu bu uğurda heba etmekten kurtuldum. Ne de olsa ayakta 10 yaşına kadar sallanan çocuk yoktu.



Mesela bu anne sütü ve mama olayı. Çocuk açlıktan ölse de mama vermeyeceksin gerekirse tüm işi gücü bırakıp sütün artsın diye sürekli yatıp sadece yemek yemek için kalkacaksın. E tamam ne güzel fikir, güzel de; ben sütüm artsın diye yatarken yemeğimi kim yapacak mesela ya da evimin işini, diğer çocuğum ile kim ilgilenecek, çamaşırımı kim yıkayacak mesela ya da etrafı kim toplayacak. Suyunu iç, beslenmene dikkat et, dinlenebildiğin kadar dinlen. Bazen olmayınca olmuyorsa mama vereceksin. Ucunda ölüm yok ya? 


Ben de Bera sarılık olduğunda memeden emerken direkt uyuya kalıyor diye sütümü sağıp vermeye kalkmıştım. Çünkü memeyi almıyor biberon ağzına itilince emiyordu. Yalnız sağdıkça göğsüm acıyor emzirmek imkansızlaşıyordu. O dönem asla mama diyen herkese kulağımı kapadım. İlk zamanlar sadece gece yatmadan bir öğün mama verdim çocuk uyudukça ben dinlendim dinlendikçe sütüm arttı, arttıkça kendime güvenim geldi, geldikçe mama verme oranı azaldı ve zamanla sadece anne sütü verir hale geldim. 


Bir de "Karanlıkta büyüme hormonu salgılanıyor aman sakın geceleri ışık yakma!" durumu var. Öyle " Çocuk aydınlıkta emzirilmez bir lokma ışık gelirse büyüme hormonu salgılanması durur, gece 23 ile sabah 4 arası ışık yakmadan emzir." diye ortalığa dökülen makaleler. Gözümün bir sağa biri sola bakarken, ilk zamanlar gece 4 kere kalkıp 1 saatten fazla emzirirken kimse kusura bakmasın ama karanlıkta durduğumda aşırı derecede uykum geliyor ve bayılacak gibi oluyordum.

İki çocukla zamanla yarışırken öyle masajını eksik etme, aman ayağında sallama yok efendim emzik verme, zifiri karanlıkta emzir, asla mama olmaz! Oldu başka? Vallahi ben hepsini yapmayı beceremedim . Yapabilene helal olsun.

Demiştim ya çocuk doğmadan onlarca kitap okudum. Öngörülen şeylerin hepsinin bilimsel gerçekliği var, bu da bir sonraki yazının konusu, bu dönemde anne olmak kolay değil. Birçok şeyin sebebi zamanında bilinmezken şimdi her şeyin bir nedeni olduğunu biliyoruz. Evet, belki bebeğin kendi kendine uyumayı öğrenmesi, ayakta sallamayı bir kontrol kalıbı haline getirmemesi, televizyon ya da cep telefonu ışığında emmemesi, emzik kullanmaması, sadece anne sütü ile büyümesi çok güzel şeyler ama bunlar için kendimizi heba etmenin alemi ne? 

İlk evladımda bunu fazlası ile yaptım o yüzden bu sefer yapmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü kendimi yedikçe her şey sarpa sarıyordu ve benim ilgilenmek zorunda olduğum bir evladım daha vardı. 

Özetle sevgili yeni-anne-olmuş-acemi-insan; kitap bebek yetiştirmek, o kitaplardaki rutinlere uymak, her şeyi mükemmel yapabilmek bunları hepsi güzel şeyler ama olmayınca olmuyor, zorlama dostum. Seni emzik yaparsa emziği ver ağzına, sütün yetmiyorsa -gerçekten yetmiyorsa- mama dünyanın sonu değil, bazen dizi seyrederken de çocuk emebilir yani, baktın kendi kendine uyumuyor ayakta sallanabilir. Nedir yani kendini sıkıp zaten zor olan hayatı daha da zor hale getirmek. Odaya kapanıp saatlerce uyutmaya çalışmak, emzik vermemek adına emziğe dönmek. 

Dikkat etmemiz gereken birçok şey var ama bazı şeylerde rahat bakmak lazım olaya. Nabza göre annelik yapmak lazım yani. Nabza göre şerbet gibi.





Çok yakın dostlarımdan biri uzun uğraşlar sonucunda hamile kaldı. Gece birden aklıma düştü sorayım dedim "Hastayım, acile gittiğimizde kalp atışını da duyduk nihayet." dediğinde gözlerimden yaşlar indi.

Bir bebeğini tüp bebek ile yapan diğer bebeğine doğal yollardan sahip olan bir insan olarak öyle yoğun duygularla yazıyorum ki bu yazıyı, yaşadıklarım aklıma gelince ağlamamak mümkün değil.

Bundan 6 yıl önce, öylesine gittiğim bir kontrol sırasında kanser olduğumu öğrenip 2 gün sonra ameliyat masasında bulmuştum kendimi. İçimdeki 8,5 cm lik tümörü almayı başaramayan -o çok meşhur karı koca- jinekolog bozuntuları hayatımı karartmıştı. Ameliyat sonrası başka doktorların yaptığı kontrollerde ve yenilenen patolojide anlamıştık ki hem tümörün 7 cm'i içimde duruyor hem de ameliyat sonrası yapılan patoloji sonucu sıçrayan bir kanseri işaret ediyordu.

O zaman her şey yolunda gitseydi, doğru patoloji sonucunu alsaydık ameliyat sonrası 4 kür kemoterapi görmem gerekecekti. Yaşanan bu olaylar sonucunda eşim ve ben çok yıprandığımız için hukuksal olarak hakkımızı aramaya bile fırsat bulamadan deyim yerindeyse canımızın derdine düşmüştük.

Gittiğim onkoloji ve jinekoloji doktorları konsültasyon yaptılar ve sonuç olarak önümüze iki seçenek sunuldu. Birincisi, içimi tekrar açacaklardı, kalan tömürü alacaklardı ,sağ yumurtalığımı da alıp donduracak, bana içimin tekrar temizlenmesi için kemoterapi uygulayacaklar ve dondurulan sağ yumurtalığımı yerine 3 yıl sonra koyacaklar, eğer vücut kabul ederse çocuk sahibi olacaktım; ikinci seçenek olarak da hemen tüp bebek yapacaktık ve ben içimde kalan tümörle hamile kalmaya çalışacaktım. Tüp bebek için alınan hormonların tümörü etkileyip etkilemediği ya da içimde büyümeye devam edip etmeyeceği belirsizdi. Karar eşime ve bana aitti. Eşime sorduğumda " Bana sen lazımsın çocuk değil. Senin hayatın, senin bedenin." dedi ve kararı tamamen bana bıraktı.

Çocuk sahibi olmayı çok istiyordum ve içimde kötü bir his yoktu. İkinci seçenek çok daha riskli olmasına rağmen ilk seçenekten çok daha fazla korkuyordum.Yine de ikinci yöntemi seçtim ve biz 20.Mart.2010 da yani hemen hemen 5 yıl önce tüp bebek yapmak için doktorumun odasında bulduk kendimizi.

Her şey yolunda gitmişti ve ben 9.Nisan.2010 da hamile olduğumu öğrendim.

Bu yaşananlar üzerinden 4 yıl geçti. Ve biz her şeyi akışına bıraktığımız, hiç uğraşmadığımız hatta umrumuzda bile olmadığı bir dönemde ikinci kez hamile olduğumu öğrendik. Kızımın doğumunda içimdeki tümör temizlenmişti. İkinci bebeğime tek yumurtalıkla hamile kalmıştım. Tek yumurtalıkla kalmak çocuk olmasına engel değildi.

Şimdi bu yazıyı yazarken karşımda melek gibi uyuyan bir oğlum ve legoları ile oynayan bir kızım var. Varlıklarına şükretmediğim bir saniye bile yok.

İnsanın evlat hasreti ile yanıp tutuşması, bir evladı olup olmayacağı belirsizliği yaşaması, yaşamının ismi bile söylenilmekten çekinilen bir hastalıkla tehlikeye girmesi ne demek bilirim. Her zaman da duamdır; isteyen herkesin bir evladın olsun inşallah. Yüce rabbim istediği zaman olmayacağı oldurur. Meryem anamızın yaşadıkları gibi. Tıp bu konuda son derece gelişmiş olmasına rağmen o "Ol" buyurmasaydı olmayacaktı hiçbir şey.

Bakara Suresi 117. ayet
Demem o ki kanser de olsanız tek yumurtalıkla da kalsanız umut tükenmez. Bol dua ile bilime sarılın ve gerisini akışa bırakın.




Ebeveynlik yolculuğumuzda hepimizin başvurduğu, sıkıştığımız zaman iç güdüsel olarak uyguladığımız ödül yöntemi aslında sanıldığı kadar masum değil. Psikoloji bilimi geliştikçe ve zaman değiştikçe ödül ile motivasyon sağlamanın ya da bir şeyi yaptırmanın uzun vadede zararları önümüze seriliyor.

Önceden ya iyi bir şey yaptığımızda ödüllendirilirdik ya da bir şey yapmadığımızda yaptırmak için ödüle başvurulurdu. Biz böyle yetiştik ama bunların etkileri ile yetişmemiz çocuklarımızı o şekilde yetiştireceğimiz anlamına gelmiyor.

Ben de özellikle yemek yemediği zaman kızıma ödüller vermiştim. O zamanlar masum gözüken bu yöntem zamanla çığ gibi büyüdü ve altında ezildik. Yemek yesin diye ödül teklif ettiğimizde "Yok ben yeni oyuncak da istemiyorum, yemek yemek de." dediğinde biz ne kadar yanlış bir yolda olduğumuzu anladık.

Ödül konusuna yine Sevgili Özgür Bolat seminerlerinde dinlediklerimle ve Aletha Solter'in "Bilinçli Bebek" kitabından kesitlerle değineceğim.

Ödül ile çocuk yetiştirmenin zararları 

*Ödüller masum sayılır: Ödül bir şey yapıldığında verilir, yapılmadığında ise verilmezse ceza ile aynı anlama gelir ve son derece duygu zedeleyicidir. Bu sebepten ödül verilen bebekler güvensiz ve kaygılı olurlar.


*Ödüller kontrol kalıpları oluşmasına sebep olabilir: Yapılması istenilen davranışın olması için sürekli aynı şekilde ödüllendirilen çocuk, ödül nesnesini kontrol kalıbı (bağımlılık ) haline getirir ve bu son derece tehlikelidir.

Örneğin: Oyuncaklarını toplasın diye çikolata ile ödüllendirilen çocuk ileri yaşantısında sıkıştığı her durumda tatlı yemek isteyebilir. Çocuklarda obezitenin başlamasının en büyük sebeplerinden biri yanlış ve ödülle yemek yedirme alışkanlıklarımdır. Doktor odasında lolipop ile ödüllendirilen çocuk başka bir zaman doktora gittiğinde ve lolipop almadığında kontrol kalıbı olan lolipop yanında olmadığı için kendini olması gerekenden çok daha fazla stres altında hissedebilir.



Ödül cezayı arttırır: Herhangi bir konuda ödülle iş yaptırılan çocuk, eğer bu işi ödüle rağmen yapmayı reddederse; durum çok daha fazla sinir bozucu olduğundan, ödüle rağmen yapılmaması bekletiyi arttırdığından ceza verilmesi durumu söz konusu olabilir. Ödüle rağmen yapmayan çocuk çok daha fazla ceza alma durumu ile karşı karşıya kalabilir.


Ödül ve ödül miktarı stresi arttırır: Bir şey için sonuna ödül konulması o şeyi elde etmek isteyen kişinin stresini artırır.





Örneğin: Yapacağı bir proje karşısında 10 TL kazanacak grup ile 100 TL kazanacak grup arasında

proje yaparken stres düzeyi karşılaştırıldığında ödülü fazla olan grubun çok daha stres altında oldukları kanıtlanmıştır. Aşırı stres sebebi ile fazla ödül alacak grubun projesi başarısız olmuştur.




Ödül tutum kazandırmaz: Çocuğa bir davranışı yaptırmak istediğinizde çocuk bunu ödülle yapıyorsa esas yapması gereken olgudan uzaklaşır. Ödül istenilen şeyin yapılmasına sebep olur ama o davranışın tutum haline gelmesini engeller. Esas olay araca dönüşür ve ödül amaç haline gelir.

Örneğin: Dişlerini fırçalamak istemeyen çocuğunuza "Bak bu hafta düzenli fırçala sana oyuncak alacağım." derseniz, çocuk dişlerini fırçalar ama bunu ödül için yaptığından diş fırçalama alışkanlığı edinmez.


Ödül kolaya kaçmayı öğretir:  Somunda ödül olduğunu bilen çocuk istenilen davranışın en az olanı ya da zor olmayan halini tercih eder ve kaçışı benimser.

Örneğin: Kitap okuması için teşvik edilme sebebi ile ödül verilen çocuk kütüphanesindeki en ince kitabı seçerek ödüle kanalize olur. Sonuç olarak kitap okumutşur ve ödülü hak etmiştir.


Ödül o davranışa karşı ilgiyi kaybettirir: Bir davranışı yapan çocuk bunun sonucunda ödül alırsa bir süre sonra bu olgu onda alışkanlık ve tatminsizlik yaratır, o davranışa karşı olan ilgisi azalır.

Örneğin: (Özgür bolat bir seminerinde anlattı bunu) Bahçeleri demir parmaklıklarla çevrili bir çift mahalle çocuklarının sürekli bu parmaklıklara çubuk sürterek geçmesinden ve gürültü çıkartmasından bıkmışlar. Yaşlı amcanın aklına bir fikir gelmiş. Çocukları toplamış ve her gün bu parmaklıklara çubukları sürterlerse onlara 1 lira vereceğini söylemiş. Bir süre bir lira verdikten sonra ödülü 0,5 liraya düşürmüş,çocuklar yine parmaklıklara çubuk sürtmeye devam etmişler. Zaman geçtikçe yaşlı amca ödülü kaldırmış. Çocuklar önce tepkisiz kalmışlar ve sonra "Ödül yoksa yapmayız artık." demişler.

Cocuklara odul vermeden nasil yetistirecegiz?


Ödül yerine tanıklık edin nedenini anlatın. 

Çocuklarımızın bir davranışı benimsemesi gerekirse o davranışı neden yapması gerektiğini bilmesi yeterlidir. Çoğu zaman bunu uygulamak insanı zorlasada uzun vadede kendimiz için iyi bir yatırım yapmış oluruz.

Yemek yemeyen çocuğa ödül vermek kısa bir süre sonra çocuğun ödülle bile yememesine sebep olur. Bir süre sonra çok ciddi bir biçimde kısır döngü içine gireriz. Çocuğa neden yemek yemesi gerektiği ve bir sonraki öğüne kadar yemek verilmeyeceği anlatılmaldır.

Çocuğun okula alışması için ona ödül almak zamanla okuldan soğumasına sebep olacaktır. Aldığınız ödüller bir süre sonra işe yaramayacaktır. Bu sebepten çocuğa neden okula gitmesi gerektiği anlatılmalı, duyguları desteklenmeli ve eğer asla gitmek istemiyorsa altında yatan sebepler araştırılmalıdır.


Ödülü her zaman bir şeyi yaptırmak için kullanmıyoruz zaman zaman yapılan şeyi takdir etmek için de ödüle başvuruyoruz.

Peki biz çocuklarımıza hiç mi ödül vermeyeceğiz onları sevindirmek ve motive etmek adına hediyeler almayacak mıyız hiç?

Bunun cevabına gelince çocuğa bir şeyi ne güzel yaptığını anlatmak ve onu takdir etmek için onun yaptıklarını yüceltebiliriz.

Örneğin çok güzel resim yapan çocuğumuza ödül almak yerine resmini çerçevelettirip asmak, evimizi ziyarete gelenlere bunu onun yaptığını söylemek, yaparken neler yaşadığından bahsetmek ve onunla gurur duyduğunuzu ifade etmek; onun yaşadığı güzel şeye tanıklık etmek ve bunu yaparken ne kadar çaba harcadığına değinmek onu güzel resim yaptı diye alınan bir oyuncaktan çok daha fazla motive edecektir.

Ben de çocuğumda ödüle baş vurduğum ve en çok sıkıntı yaşadığım yemek yeme konusunda tutumumu değiştirdim. Bu yazımda neler yaşadığımızı paylaşmıştım. Buna dinlediğim seminerler ve okuduğum birçok kitabın yanında kızımın "Anne bu akşam yemeğimi yersem bana ne alacaksın?" diye sorması ile başladım.

Çocuğunuz küçükken ödül vererek iş yaptırmak size kolay gelse de ileride büyüdüğünde sizi ciddi şekilde dumura uğratıyorlar. Ya da siz ona güzel bir şey yaptığında ödüllendirirseniz zamanla yapabilecekleri şeyleri sadece ödül için yapıp yeteneklerinden bile uzaklaşıyorlar.

Ayrıca ödülle iş yapan yetişkinlerin ödül olmadığı zaman iş performansları düşmüş ve işe adapte olmaları sekteye uğramıştır.

Hayat urada yazan kadar kolay değil tabi ki. Zaman zaman yetişemediğimiz ve ödüle baş vurduğumuz zamanlar oluyor ama ödül hayatımızın merkezinde ise acilen tutum değiştirmek en iyisi.

Bu sebeple ödül yerine sebep anlatmak ve tanıklık etmek daha sağlıklı olacaktır.

İnsanın içinde bir canlı büyümesi ne kadar büyüleyici bir şey.Biz kadınlar yaşadığımız bu 9 ay 10 günlük süreç için öyle donanımlı yaratılmışız ki sanki bu mucizevi şey sıradan bir olay gibi kanıksayıp hayatımıza adapte olabiliyoruz.Değişen hormonlarımız ,bedenimiz,ruhumuz hepsi ama hepsi birçok şey barındırıyor.Sanırım Allah bu şeyi bizlere boşa nasip etmedi.

Hayat umulmadık şeylere gebe.Hiç olmayacak dediğiniz zaman da her şey olabiliyor.O yüzden siz bu işi hayırlısı olması için Allah'a teslim edin.Gerisi nasip.. Ama şunu unutmayın hamile kalmak gerçekten bir çok şeyin bir arada olması ve o zincirin hiçbir halkasının bozulmaması gereken bir olay.Siz asla başarısız değilsiniz sadece daha zamanı gelmemiş.

Ben ilk evladıma tüp bebek ile sahip olduğumda türlü zorluklar yaşadım.Blogda hepsi yazıyor.İkinci evladımı ise doğal yollardan sahip oldum.İkinci kez hamile olduğumu öğrendiğimde aklıma gelen ilk şey bu oldu:Hamile kalmak cidden çok aşamalı ve her aşamanın birbiri ile son derece uyumla çalışması gereken bir olay.

Çocuk oluşumunu çok güzel anlatan, her dakikasında gözlerim dolarak ve La ilahe illallah diyerek seyrettiğim bir video aşağıdaki,vaktiniz olursa 12' nızı ayırıp seyredin.İçimizde ne çok şeyin bir arada harika bir döngü ile yaşama dönüştüğüne şahit olacaksınız.



     Çocuk olmak da kolay değil.Ergen olana kadar atlatman gereken öyle çok şey var ki,hatta ergen olunca da erişkin hayatın diğer engebeli kısmına geçiş yapıyorsun.Anne karnından çıkmakla başlayan tuhaf değişim;emmek,emeklemek,diş çıkarmak,yürümek,bezi bırakmak,emziği bırakmak,memeyi bırakmak,biberon bırakmak,kendi başına uyumak vb. bir çok engeli aşarak devam ediyor.Aslına bakarsanız yaşadığı karanlık ve gürültülü suyun içinde dünyaya gözlerini açmak bile ne kadar meşakkatli bir olay.

  Çocuklarımız bizden bir parça,canlarımız; fakat bizim bir parçamız,bir uzvumuz değiller.Onları ayrı bir birey olarak görmek doğduklarından itibaren yaşadıkları her engel atlamada onların dünyasındaki değişime ortak olabilmek,yukarıda saydığım gelişim aşamalarını daha sabırla karşılamak konusunda,biz ebeveynlere yardımcı oluyor.

  İşte tam da bu yüzden yaşayacağımız her durumda kendimize şunu hatırlatalım "O minik bir çocuk/bebek hiç bilmediği bir şeyi deneyimliyor,aslında yaratılışında olan ama bizim zamanla körelttiğimiz ya da yeni öğrenmesi gereken bir şeyi.Korkak ve endişeli, bize düşen ona yeniyi öğrenmesi gereken yolda destek olmak ve ihtiyacı olduğunda yol göstermek.


Lina büyürken yaşadığımız sıkıntıların bazısında çok daraldığımız anlar oldu,kendimize ebeveyn olarak hep bunları hatırlattık.

Yalnız uyku konusunda işler tam tersineydi.Çocuk 1,5 yaşından beri öğlen kendi uyumasına rağmen akşam işten yorgun geldiğim için ben ayağımda sallamayı tercih ediyordum.

Öğlen uykularında annem bir gün Lina'ya "Hadi bakalım anneanneciğim sen şimdi yatağında uyumaya çalış ben ara ara sana gelip bakacağım." demiş.İlk gün Lina masal ile uyumuş sonraki günler yavaş yavaş kendi yatağa girer girmez uyumaya başlamış.

Tabi her çocuğun "anaya zulmü" diye bir şey de var bunu unutmamak lazım.Ben ayakta sallamaya son derece karşı olan hatta çocuğum olmadan önce bu durumu aşırı derece kınayan biri olmama rağmen Lina'da uyku apnesi sorunu başlayınca mecbur ayağımda sallamış,onun başında beklemiştim.Çocuk memeden ayrılınca uyurken,sallanmaya benim elimden alışmıştı.Çaresizlik bazen insana her şeyi yaptırıyor.

İşte bu sebepten Lina annem ile öğlen kendi uyuyor ama benimle uyumuyor sallamamı istiyordu,akşamları da sallamak benim daha çok işime geldiği için kendimi bir anda 3 yaşında çocuğu ayağımda sallarken buluyordum.Çünkü çabuk uyuması benim erken yatmam demekti ne yazık ki okulda bile kendi kendine uyuyan çocuğu ben bencilliğim yüzünden sallıyordum.Belki de duruma kendimi hazır hissetmiyordum.O hazırdı ama ben değil.

Sonra bana bir aydınlanma geldi."Merve altı üstü 3-5 gün zorlanırsın sonra kaymağını yiyeceksin,çocuğun kodunda kendi kendine uyumak zaten var,neden denemiyorsun?" dedim.O dönemde eşimle anlaştık,uykusuzluk doğrudan migrenimi tetiklediği için Lina'yı benim uyutacağım günler işten eve gelir gelmez hemen uyudum,sonra uyanıp ben uyumasını sağladım,diğer günler de Lina'yı eşim uyuttu.Dönüşümlü olarak şunları yaptık:

Uyku rutinlerimiz içinde kitap okumak bana pek uymuyordu çünkü sabah erken kalktığım için çoğu zaman kitap okurken gözlerim kapanıyordu.Zaten fazlası ile kitap okumaya alışkın,gün içinde eline kitap alıp gelen bir çocuk olduğu için uyku rutinini tamamen bizim yaptığımız şekilde ayarladık,yani bir yetişkin gibi.

Süt içilir/Su içilir
Tuvalete gidilir
Eller yıkanır.
Dişler fırçalanır.
Tumba yatak.

Şunu da belirteyim biz kendimiz ve çocuğumuz için en sorunsuz şekilde atlatacağımız yöntemleri seçtik,sürekli derim: Çocukların ve ebeveynlerin dinamiği farklı o yüzden uyku rutinlerinizi kendinize göre belirleyin.Burada temel nokta şu "Çocuğa kendi başına uykuya dalabilirsin,bunu başarabilirsin! "i gösterebilmek.



İlk olarak uyku öncesi yapacağımız şeyleri yaptık ve tv kapandı,sonra da ışıklar "Hadi bakalım herkes için uyku vakti!" dendi.Sonra Lina yatağına yatırıldı.Önceleri "Ben karanlıkta da oynarım ,görüyorum zaten,benim gözlerim mavi ya karanlıkta da görürüm ben." gibi karanlıkta yataktan inip oyun oynama denemeleri oldu ama sabırla karşıladık.

Sonra  "Anne/baba beni salla,ben uyuyamıyorum." sözleri eşlik etti.Bu sefer olaya hikaye kitabı okumayı dahil ettik.Bunu yapınca  kitabı okurken dalmaya başladı.Zamanla uyuduğu zaman kulağına fısıldamaya başladık.

"Sen çok tatlı ve iyi bir çocuksun.Kendi kendine uyumak seni mutlu ediyor.Bunu başarabildiğinde sen de çok mutlu oldun.Artık hep kendi kendine uyuyacaksın.Seni çok seviyoruz.Sen bizim ballı böreğimiz,tatlı çöreğimizsin." bu aramızda bir sevme sözcüğü öbeği :)

Zamanla Lina uyku öncesi rutinleri yapınca ve ışıklar kapanınca yatacağını anladı.Yatağına yatıyor elimizi iki dakika tutuyor ve direkt dalıyordu.

Şimdilerde ise "Anne benim çot uytum var." diyor ve süt,tuvalet,diş fırçalama yapıp uyuyoruz.Ve bir şey söyleyeyim mi kendi odasında ve kendi kendine uyuyan çocuk süpermiş dostlar.


Ufak tavsiyeler:


  • Bu işe siz hazırken başlayın yani uykunuz,stresiniz,sağlığınız ve ortam müsait olsun.
  • İlk zamanlar illa ki kendi yatağında uyu diye tutturmayın dediğim gibi öncelikli amaç "kendin uykuya geçebiliyorsun" olsun.
  • Normalde akşam 9'da yatıyorsa biraz daha saati geçe çekip uykusunun gelmesine fırsat verin zamanla eski saatine dönecektir,panik yok.
  • O kitaplar ilk başlarda 150 kez okutuluyor ama merak etmeyin sayı giderek azalıyor.Küçük vak vak uyku zamanı adlı kitabı ezberledim mesela ben.
  • O çişim geldi,kakam geldi,acıktım,susadımlar var ya hepsine sabırla yaklaşın sonunda pes ediyorlar.
  • Gece siz,gündüz bir başkası bakıyorsa her konuda koordineli gidin biriniz taviz verse olay başa sarıyor.

Ve en önemlisi çocuğunuz gösterdiğiniz tüm sabra ve yönteme rağmen yaşı da çok geçmemişse,sizinle uyumak istiyorsa,uyusun,ne olacak? Gün gelecek öpmek için peşinden koşacaksınız.Hangi 10 yaşında çocuk annesi babası ile uyuyor?

Eğer bu birlikte uyuma yöntemleri -koca yaşa geldiği halde sallama gibi- ya da birlikte uyuma hali sizin psikolojinizi etkilemeye ve çocuğunuzun bunu uyuma şeklinden ziyade başka bir şeyin yerine koyma amaçlı yaptığını düşünüyorsun sorunun kaynağına inmesi için bir uzmanla görüşün.



İyi uykular...

Sevgili dostlar sizlerle bir şey paylaşmak istiyorum.

Hayatımın kesitlerini paylaştığım anı defterim burası, bunun yanında aktif olarak İnstagram ve Facebook ve Twitter da kullanıyorum.






Bundan sonra her hafta sizlerle Ht Hayat "Hamilelik Günlüğü" bölümde olacağım.Yeni bebeğimle yaşadığım şeyleri,bir hamilenin başından geçenleri;yemesi gerekenler,alması gerekenler,yapması ve yapmaması gerekenleri uzman fikirlerinden de destek alarak sizler için derleyeceğim.

Okumak isterseniz yaşadığım ilk 14 hafta ile ilgili ilk yazım yayında,

Bir hediye verildi bize. Hiç beklemediğimiz bir anda ve daha önce elde etmediğimiz şekilde. Minik bebeğimiz aile olarak bizi seçti ve başladı orada konaklamaya. Bizim daha hiçbir şeyden haberimiz yokken o bölünüp çoğalmaya başlamıştı bile. Haberi aldığımızda 5 haftalık embriyo şimdi ise 14 hafta 5 günlük bir fetüs.

İlk hamileliğimde yaşadığım yumurtalık kanseri sebebi ile tüp bebek yapmak zorunda kalmıştık. Sonrasında sürpriz bir şekilde hamile olduğumu öğrenmek benim ve eşim için çok değişik bir andı.
devamı ise HT HAYAT HAMİLELİK GÜNLÜĞÜ bölümünde okumak için tıklayın.

Menü kolay kullanımı için de HT hayat sitesinden Çocukla Hayat başlığına girip,soldaki menüden Hamilelik başlığına tıklayıp Hamilelik Günlüğü'ne ulaşabilirsiniz.







İnsanın nereden başlayacağını bilemediği yazılar olur ya işte bu yazı tam da öyle bir yazı.

İçimde tarif edemediğim bir coşku var.5 Mayıs sabahından beri haykırmak istediğim ama kendimi frenlediğim.Sebebi nazar vs. gibi şeyler değil.Sebebi bir türlü emin olamamak,korkmak belki de.İçinde bulunduğum durumu tam anlamı ile tarif edemiyorum.


13 Haftalık hamileyim ben.. 13+2              


Biz ilk hamileliğimde üreme açısından herhangi bir sıkıntımız yokken  tüp bebek yapmaya mecbur kaldık.Üreme konusunda bir çok sıkıntı yaşayıp tüp bebek yapmak zorunda kalanlar da var.İşte tüp bebek yapan yoldaşlar anlar beni,insanda tuhaf bir psikoloji oluyor."Biz yapabildik mi,yani bizim kendi başımıza yaptığımız çocuk sağlıklı olur mu? " gibi yaşamayana çok gereksiz gelecek ama yaşayanın anlamdırabileceği bir psikoloji.Zamanla değişiyor bu duygular,onları kendi içinde sindirince paylaşabiliyorsun bazı şeyleri.

Kendi geldi bebeğimiz.Onu hiç planlamadığımız bir zamanda.Hatta olası gecikmeleri "Eyvah!! Yine bir şey var kesin yumurtalıkta." diye yorduğumuz,endişe edip korktuğumuz bir zamanda.Şimdi ikili testimizi yaptırdık, bir daha ki muayene de cinsiyet belirleme,heyecanla bekliyoruz.

Sanki bundan 4,5 sene önce hamile kalan ben değilmişim gibi,acemi bir hamilelik yaşıyorum.Başıma gelecekleri biliyorum ama bir şey yerken "Ay acaba bunu yiyebiliyor muyum?" ya da "Bunu yapmak sakıncalı mıydı?" gibi soruların cevapları çıkmış bile aklımdan.Buradan ne zaman emeklediğimi hatırlamadığı için gönül koyduğum anneme sevgiler,olabiliyormuş.Ayrıca fazlaca sakinim,yavaşladım,endişelerimden sıyrıldım.Biri ay kaldırma-indirme dediği zaman "Bir şey olmaz!" diyebiliyorum hemen.

Ara sıra olan duygusal yoğunluklar veya nadiren yaşadığım öfke krizleri dışında gayet sakin geçiyor hamileliğim.

İlk öğrendiğimde (elimde çift çizgi) anlamsızca ağlamıştım." Nasıl olur? Demek olabiliyormuş? Nasıl yapacağız? Nasıl altından kalkacağız? " diye hatta eşim "Aşkım sevinmedin mi?" diye sormuştu.Daha sonrasında hayatımda kendimi böyle güçlü ve böyle başarabilir hissettiğim bir dönem daha olmadı.İki çocuklu olma fikri zor dönemlere gebe olsa da ben altından kalacağımıza eminim.

İlk hamileliğimde yaşadığım sıkıntılar her şeyimi etkiledi.Bu sebepten kendime bir söz vermiştim,bir daha hamile kalırsam hayatımın en dingin ve en sakin zamanını yaşayacaktım.

İşte bu sebeple önce affetmeye başladım,kırgın ve kızgın olduğum herkesi affettim.Çünkü affetmemek en büyük yük.Onları terazisi en düzgün merciye havale edecektim onu bile yapmadım,affettim ve bittiler,çıktılar hayatımdan.Sonuçta hiçbiri kolum bacağım değildi,onlar olmadan da var olabilirdim.

Sonra beni rahatlatan şeylere yöneldim ibadet,olumlu düşünce ve sosyal medya detoksu.

Şimdilerde yaptığım sadece sağlıklı beslenmek,ileride bölünecek olmanın verebileceği zamansızlığı telafi etmek için kızımla daha bol vakit geçirmek,bol yürüyüş ve tabi ki bol uyku.Eşim sürekli uyumak istediğim dönemde bana çok destek oldu.Hakkını asla ödeyemem.Bazen işten eve gelince direkt uyuduğum oldu,o dönemlerde Lina ile full kapasite ilgilendi.

Lina henüz bilmiyor.Uzmanlarda hamilelik ilerlediğinde çocuğa söylemin daha uygun olduğunu söylüyorlar bu ayrıca bir yazı konusu.Yazı demişken:Unutmadan,uyarmadı demeyin, bu bloga bundan sonra Bal Yanak dışında onun minik kardeşinin anne karnında büyüme serüvenleri de olacak.Bunun yanında hamilelik konusunda bir çok yararlı konuya da değineceğim.

Allah isteyen herkesin kucağını doldursun.Ben ilk bebeğime zor kavuştum,evlat hasreti ne demek iyi bilirim.Her an duamdasınız bekleyen dostlarım...Hayırlı evladı,hayırlı zamanda nasip etsin Allah...

İlk 3 aydan hepinize merhaba....






İnsan özlüyor bloğunu;yazmayı,paylaşmayı... Ben de özlemişim.Ülke durumları sebebiyle zaten bir süredir uzak kalmıştım sonrasında bir haftalık bir tatile çıktık derken buralar oldu mu sana dutluk.

İçimden de pek bir şey gelmiyor ama böyle öksüz kalınca da üzülüyorum.Yazmak istediğim,taslağa attığım öyle çok konu var ki, bazen yolda giderken ya da bir işle uğraşırken kelimeler akıp gidiyor bir konu ile ilgili ama klavye başına geçince neydi ki acaba diyorum.

Neyse....

Sabah erkenden kalkıp işe gelmek,gün içinde bir çok şeyle uğraşmak arada bizim whatsapp lobilerine laf yetiştirmek, e az biraz sosyal medya takip etmek,malum içinde sürekli hüzün olan kahrı bela bir ülkede yaşıyor olmak vb. derken kafa sepet olmuş bir şekilde eve gidiyoruz.Akşam 18:00'de mesaim bitince bir koşu tramvaya yetişiyorum.Ayakta yolculuk yapmak çok zor bir de bunun yanında ayakta minibüs yolcuğu da eklenince eve posam kalıyor.

Evde yemek vs gibi ev işleri bir yana dursun beni hasretle bekleyen bir çocuk olunca devrilip yatmak ne mümkün.Böyle olunca o okulda olmanın ve anne-babasını özlemenin hasreti ile kuduruyor; biz günün,şehrin,trafiğin verdiği yorgunluk ile tahammülsüz oluyoruz ve al sana aile içi kaos.

Son zamanlarda kendimi fazlaca yüksek tonda bağırır halde buluyordum bu da Lina'yı had safhada olumsuz etkiliyordu.O, ben bağırdıkça inatlaşıyor; ben, o yapmadıkça sesimin tonunu yükseltiyordum derken bir kısır döngü içinde kıvranıp duruyorduk.Ağlama krizleri asla memnun olmayan bir çocuk ve sürekli mutsuz ebeveynler.

Çevremize göre fazlaca uyumlu,sakin bir çocuğa sahip olduğumuz salık verilse de biz zaman zaman kendimizi ne yapsak da bu durumdan kurtulsak diye kara kara düşünürken buluyorduk.Ta ki arkadaşlarımız bize geldiği gün durum son sinyallerini verene dek harekete geçemedik

Benim tüp bebek yaptığım dönemden beri tanıdığım ve dost olduğum Şebnemler bizdeyken Lina babasına söylediği bir şeyi babası anlamadı diye kendini yerlere attı,saatlerce balkonda ağladı,ben sakinliğimi korumaya çalıştığım anda kontrolümü kaybettim,ona kızdım o daha beter ağladı.Ne babası ne ben onu sakinleştiremedik.En sonundan balkonda üşüyor diye banyoya aldım ama deli gibi kendini yerlere atıp balkona koştu yeniden.

Sonunda Şebnem bizleri uzaklaştırdı ve Lina'yı sakinleştirdi.O an bir başkasından medet umması,bizim onu anlayamamamız bize o kadar koydu ki o gece uyuyamadık resmen.

Sonra "yavaşladık" sevgili Pınar'ın "Yavaş Ebeveynlik" kitabı da tam bu sırada geçti elime.Bir çırpıda okudum,mükemmel bir kitap bence.Detaylarına ayrıca ineceğim ama beni kendime getirdi.


***********************

Önce kendimiz tamir ettik,karı koca biraz baş başa zaman geçirdik.Biraz enerji depolayınca bir çok şeyi yapmaya mecalimiz oldu.Daha tahammüllü olduk en basitinden.Biraz görmezden geldik bazı şeyleri,ortalığı batırması,ağlaması,saçma sapan şeyler istemesi falan.Sonra ufak çaplı bir tatile gittik ve bingo.Çocuk daha sakin ve daha anlayışlı hale geldi.

************************

Demem o ki her çocuğun bir yaradılışı var.Evet bazı şeyler fıtratında yoksa zembille indirsen de olmuyor ama çocuğun ruh hali ve davranışları bizim yansımamız."Asla..! Ya ne alaka, biz gayet sakiniz ve bilinçliyiz ama o yine tuhaf ! falan diye içinizden geçiriyorsanız; hatta bunun peşine 'yaşamadan bilemezsin canım,öyle şeyler yaşıyoruz ki bizden bağımsız çocuk deliriyor!" diyorsanız.orada bir dur sevgili okuyucu.

O işe öyle değil! Ya sen her şeyi bildiğini sanıp bir yerde feci bir hata yapıyorsun ya da gerçekten zamanında destek almışsın ,öğrenmişsin vs ama bildiklerini iyi uygulayamıyorsun.Çünkü bizde ayyyynennn öyle oldu.Zamanında Lina'nın araç fobisi varken pedagojik destek aldığımızda bir çok şeyi öğrendik hatta pedagogumuzun çoğu zaman bizimle ailecek de görüştüğü için ufak çaplı aile terapisi bile gördük.Bunun yanında çocuk gelişimi ve kişisel gelişim ile ilgili bir çok kitap okuyoruz ama bilmek ile uygulamak öyle farklı ki dostlar bazen dağlar kadar bilgin olsa uygulayamadığın için nafile oluyor.

Bu noktada ne mi yapacaksın, acil alarm vereceksin..!!!




Nasıl bu veriliyor bu alarm.İşte şöyle ya da şöyle söyleyeyim biz de böyle oldu.


  • Öncelikle karı-koca bu ara ebeveynlikte çuvalladığımızı kendimize itiraf ettik.
  • Bu konuda bildiklerimizi gözden geçirdik.
  • Bildiklerimizin ne kadarını uyguluyorduk bunu sorguladık ama en acımasız halimizle hatta bir gece oturup birbirimizi eleştirdik.
  • Bildiklerimizi uygularsak bunun bizi çözüme ulaştırıp ulaştıramayacağını sorguladık.
  • Eğer tam anlamı ile uygulayamazsak yardım alacağımıza dair karar verdik.
Bunların neticesinde şu sonuçlara vardık.Evet bildiklerimiz bizi ve çocuğumuzu huzura götürebilirdi ama bizim bunları uygulayabilirlik oranımız had safhada düşüktü,dolayısı ile Lina sürekli kriz halinde bir çocuk olmaya başladı,biz çok bunaldık ve üzüldük.Bundan sonra şunları yapacaktık.

  • Öncelikle yavaşlayacaktık; aktivite,toplaşma,misafir ,gezme tozma işlerini azaltıp bir süre ailecek takılacaktık.
  • Bunun yanında sadeleşecektik ;bizi yoran ve yapmamızın çok da elzem olmadığı işleri eledik ya da bu konuda yardım aldık.(Temizlik,yemek,çok kıyafet yorgunluğu ,çok eşya sıkıcılığı vs) 
  • Ve mutlu zamanları arttıracaktık;Ailecek maketler yapacak,ailecek parmak boyasına bulanacak,ailecek kek çırpacak ve ufak bir tatile kaçacaktık.
Bunların hepsini yaptık.Bir süre kendimizle ile vakit geçirdik.Bizi yoran işlerden ve eşyalardan vazgeçtik belki evi daha az temizledik ama daha mutlu olduk.Ne olur daha düzenli olma ve daha mükemmel olma huyumuzdan vazgeçsek dediğimiz noktada rahatladık.Ailece bol etkinlik yaptık,baktık Lina cıvamaya müsait hemen duşa soktuk,he bir de unutmadan Lina kum ile oynayınca aşırı rahatlayan bir çocuk bol bol parka çıktık ve kumlarla oynadık.




Olayda püf noktası şu: Bildiklerini uygula,uygulayamıyorsan defalarca yapmış olsan da yeniden yap ve yardım al...Bazen çok bilmek bildiklerimi yapabiliyoruz demek değildir.Hatta zaman zaman yapamadığımız görmek istemeyiz ya da yaptığımızı zannederiz.Biz bunun içinde bir takvim yaptık.Yaşadığımız her güne tüm objektifliğimiz ile ilgili yorumlar yazdık genel duruma göre de ya gülen surat çizdik ya da üzülmüş surat..

Zamanla gülen bir takvimimiz oldu..Dün Lina'ya bağırdığım için ondan özür diledim o da benden ,akşama da takvime hem gülen hem gülmeyen surat çizdik..Bana "Anne neden gülmeyen surat çizdin?" diye sordu ben de "Hani bugün sana bağırdım ya o yüzden." dedim.Tıpkı bazen yanlışlıkla bir şey yaptığında benim ona dediğim gibi "Canım annem arada olur öyle şeyler ben seni çok seviyorum!" dedi ve sarıldı.

Normalde bağırma sonrası uzun süren tirp atma,asabi olma,oyuncakları yerli yersiz dağıtma gibi olumsuz davranışlar ortadan kalktı çocuğa tahammüllü olunca o da bizim yanlışlarımızı tolere eder hale geldi.

İşte bizde yeni durumlar böyle canlar ..

MUTLU GÜNLERİMİZ OLSUN..

Bu arada kitabı "Yavaş Ebeveynlik" ile silkelenmemi sağlayan sevgili Pınar Mermer'e kocaman sevgiler...


9 Nisan sizin için ne ifade eder bilmiyorum; ama benim için hayatımın dönüm noktası,huyumun değiştiği,bedenimin değiştiği,kötü şeyler yaşadığımı sandığım ama uzun vadede kişisel gelişimime en büyük katkısı olan olayla yüz yüze geldiğim günün yıl dönümü.

11:20 tam 5 sene önce bu saatte ameliyattan yeni çıkmıştım.Şiddetli ağrı ile herkese "Ben asla çocuk yapmayacağım ,sezaryen çok kötü bir şeymiş!" diye defalarca söylemişim.

O dakikalardan kısa bir süre öncesine gidersek:

Arkadaşlarım kapı önünde ağlarken,eşim ve ailem bahçede ağlarken,annem acilde şekeri 300 olmuş yatarken ben narkoz etkisiyle sayıklamaya "Rahmimi aldılar mı?" diye sormaya takat bulmak için ağzıma bir parça su versinler diye sağ sola yalvarıyordum.Kimseye söylemesem de sağlık sektörünce çalışmanın da verdiği bilinçle, ameliyat öncesi yapılan tetkiklerimin tümör belirteçleri için yapıldığını,içimdeki kitlenin tümör olma ihtimalinin yüksek olduğunu,en kötü ihtimalle rahmimi kaybedebileceğimi bilerek ameliyata girdiğim için,ayılırken de sorduğum soru doğal olarak "Rahmimi aldılar mı?" olmuştu.

Ameliyatın beklenenden uzun sürmesinden sonuçlar acaba kötümü endişe taşıyan herkes doktorların çıkıp ameliyat hakkında bir açıklama yapmasını bekliyormuş.İçimde varlığı tespit edilen 8,5 cm'lik tümörün alınıp yumurtalığımın kurtarılacağı umudu ile beklense de ,doktorlar çıkıp "Durumun sandıkları kadar basit olmadığını,endometriozis (çikolata kisti) diye açtıkları yerden büyük bir tümör çıkardıklarını söylemişler.Bunu yaparken sol yumurtalığımı kurtaramadıklarını."  anlattıklarında eşimin tek düşündüğü bu kadar gençken başıma gelen bu şey yüzünden çekeceklerim (kemoterapi vs) ve bana bu durumu nasıl söyleyeceği olmuş.

Bu sebepten de ilk sorduğum zaman bana her şeyin yolunda olduğunu ve yumurtalığımı kaybetmediğimi söyleyivermiş.Hayatında yaşadığı en zor ve sonradan en pişman olduğu an olarak ifade eder bu anı.

Ve sonrasında ben kayınvalidemin uyuduğumu sandığı bir anda,bir arkadaşına telefonda söylerken duymuştum olayın aslını.Herkesi odadan kovup bağıra bağıra ağlamıştım.Bir umut içimden kist alındığına inandığım o anda vücudumun ve kadınlığımın bir kısmını kaybettiğimi düşünmüştüm.

O zamanlar yaşayacağımız zorlu günler ve  hatalı ameliyat sebebi ile hayatımızın bir anda değişmesi ile miniğime kavuşma planlarımızı biraz erteledik 

Bu yaşadıklarımın neden benim başıma geldiğini hiç düşünmedim.Tek merak ettiğim şey içimdeki o kitlenin ne kadar zamandır benimle olduğuydu.İnsanın inançlı olması bir çok şeyi kabul etmesine ve bir sonraki engeli aşmak için güçlenmesine yardımcı olan yegane şey bana göre..

Yumurtalık Kanseri


Dışında kocaman Kanser Hastanesi yazan bir binanın, bu hastalığı yaşayanlar tarafından görüldüğünde, onları üzebileceğini düşündükten bir gün sonra o hastanenin onkoloji bölümünde "Yumurtalık Kanseri" teşhisi almak zor tabi.Ben o dönemde kemoterapi görmeli miyim ya da içimdeki tümörle tüp bebek yapmalı mıyım sorularının içinde göğüslediğim yükün ne kadar büyük olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Hayat denen şey bize emanet verildi.Biz ona ne kadar sahip çıkarsak,seçimlerimizi ne kadar doğru yaparsak o kadar gülüyor bize.Bir nevi "Ne ekersek,onu biçiyoruz." fakat bizim irademiz dışında yaşadığımız şeyler var. Onların bizim için bir imtihan olduğunu ve yaşanacak ne varsa elimizden geldiğince doğrusunu yapmaya çalışarak yaşamamız gerektiğini bilmemiz elzem.Kahretmenin ve isyan etmenin bir faydası olmadığını biliyoruz.Bu sebeple başımıza gelenlerle barışık yaşıyoruz ve kaygılarımı minimize edip önümüze bakıyoruz.

Kontrol takibimi yapan doktorlarımdan biri Sevgili Prof. Dr. Tugan Beşe "Siz hastalığınızı kanıksamışsınız bu saatten sonra ancak siz izin verirseniz size bir şey olur.Bana yaşananları çok rahat özetlediniz ve kanser kelimesini hiç çekinmeden kullanabildiniz.İlk zamanlar anlatırken bile ağladığınızı ve ameliyat olduğunuz hastanenin önünden geçemediğinizi düşünürsek,kısa zamanda büyük bir gelişme gösterdiniz.Bence bu iş bitti.Kontrollerinizin arasını açabiliriz." demişti.

Demem o ki herkesin kontrol mekanizması farklı, kimi tamamen benimseyerek, kimi hiç bahsetmeyerek yapıyor bunu.Kimi yoga reiki yapıyor,kimi namaz kılıp ibadet ediyor.Neticede inançla her şey oluyor.Ben yaşadığım her şeyin altında bir sebep olduğunu düşünüyorum.

Tüten her zaman der: Yaşadığımız şeyler bizim kişisel gelişimimizi tamamlamamız için bir sınav.Ben bu sınavda 5 senedir var olmama rağmen daha gelişimimi tamamlayamadım.Bu sağlık sıkıntısı yüzünden bir süre çok kaygılı oldum ve bunu çocuğuma da yansıttım.Ne zaman ki işler tersine döndü kaygıların kaygıları getirdiğini öğrendim, işte o zaman silkelendim.

Bu yazıyı bu sebepten yazıyorum:

Hayatınızda yaşadığınız şeylerin size yansıması mutlaka olacak ama bunu en aza indirmek,etkilerini kendinize ve çevrenize en az şekilde yansıtmak sizin elinizde..İnsan inanırsa patolojik hastalıkların gerilemesine sebep olacak kadar güçlü bir inanç sistemine sahip,sadece kullanmasını bilmek lazım.

Biz önce Allah'a sonra kendimize inanarak bu güzel yavruya kavuştuk. Kavuşamasaydık bu da bizim için bir sınav olacaktı.Şükür ki mevlam nasip etti.İsteyen herkese de nasip etsin.



NOT:Hastalığımı öğrendiğimde hiçbir sağlık sıkıntım yoktu ilk defa gittiğim kontrolde ortaya çıktı.Lütfen jinekolojik kontrollerinizi ihmal etmeyin.

Bir başarı hikayesi

Lina okula başladıktan kısa bir süre sonra okuldan yazı geldi "Çocuğunuzun buz patenine başlaması için izin" yazısı.Çok sevdiğim bir spor olmasına rağmen çok temkinli yaklaştım.Daha 3 yaşında bile değildi,düşse bir yeri kırılsa,canı yansa o an ben yanında olmayacaktım ve daha sonra bu spordan soğumasına sebep olabilirdi.Bunun yanında sıcak soğuk farkından üşütmesinden korktum vs. Bunun yanında yaşadığımız korku  sıkıntısı ile acaba ben yanında yokken araca binmek, onu ürkütür mü diye endişeleniyordum.

Lina'nın öğretmeni ile konuşmak istedim.Filiz hanım bana "Merve hanım Lina bunun altından kalkabilecek bir çocuk,yol konusunda sıkıntı yapmayın en ufak bir korku belirtisi olursa araçtan indiririm,ayrıca buz pateni konusunda da ben başaracağını düşünüyorum.Ona biraz zaman tanıyın ve güvenin olur mu? Siz onun denemesine fırsat vermezseniz neleri başarabileceğini göremezsiniz,bu sefer o da bazı işlere başlarken çekimser davranır.Ona inanın yeter." dedi.Düşündüm ve öğretmenimizin haklı olduğuna karar verdim.Zaten her türlü sıkıntılı konuda bizleri harika bir şekilde rahatlattığı için öğretmenimizin düşüncelerine güveniyorduk. Eşim de "Lina'nın yapabileceğini biliyoruz,kaygılanmaya gerek yok.Bir denesin görelim.Ona güvenelim." dedi

Bunların sonunda top Lina'daydı.Lina'ya sorduk ve gitmek istediğini söyledi.Bu şekilde buz pateni maceramız başladı.Öncesinde kenarlardan tutunarak alışmaya çalıştılar,sonra kızaklarla kaydılar.Sağ olsun oradaki ağabeyleri çocuklarla güzel ilgilendiler ve bizim minikler ufak ufak kaymaya başladı.

Geçenlerde eve geldiğim de Lina boynuma atladı ve "Anne biliyor musun ben bugün buz pateninde hiç tutunmadan upuzun kaydım.Hem de hiç düşmeden." dediğinde,anlatırken yaşadığı mutluluğu gördüğümde ve kendine nasıl güveni geldiğine şahit olduğumda gözlerimden yaş geldi.Üzüldüğümü sanmasın diye hemen ellerimi yıkmaya gittim.Sonra ona sımsıkı sarılıp başaracağını bildiğimi,başarmasına çok mutlu olduğumu;ama başaramasa da onu çok seveceğimi söyledim.













Çocuklarımızı cesaretlendirmek...



  • Çocuklarımıza yapacakları şeylerde sonuçlar ne olursa olsun onların yanında olduğumuzu hissettirmeliyiz.
  • Asla ve asla başkaları ile kıyaslamamalıyız
  • Ona güvenmeliyiz ve risk alması konusunda desteklemeliyiz.
  • Kaybetmenin ya da başaramamanın kötü bir şey olmadığını anlatmalıyız.



 "Ahh Ahmet çok güzel buz pateni kayıyormuş". "Melisa kısa sürede öğrenmiş"  gibi söylemler yerine,çalışarak ve pratik yaparak bunun başarılabilecek bir şey olduğundan bahsetmek ama eğer yapmak istemiyorsa bırakabileceğini ona anlatmak doğru olacaktır

Buz pateni öğrendiğinde bunun onu mutlu edeceğinden;ama öğrenemezse bile,her insanın farklı meziyetlere sahip olduğundan ve onun da -örneğin- çok güzel resim yapabildiğinden bahsedebilmek, onu yapamasa da desteklemek, güvenini kaybetmesine engel olacaktır.

"Ben bunu yapmaktan korkuyorum!" dediğinde, her insanın yapmayı bilmediği şeyden korkabileceğini;ama yapmadan bunu başarıp başaramayacağımızı bilemeyeceğimizi anlatmak ve onun bunu başarmak isteyip istemediğini sormak, teşvik etmek için olumlu bir yöntem olabilir.

Çocuklarımızın hep sevdikleri şeyleri yapması ve başarılı olması dileğiyle....




Muhakkak ki sizi biraz korku,biraz açlık biraz da mallardan,canlardan ve 
ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. (Ey Muhammed!) Sabredenleri müjdele!" Bakara /155




Böyle duyurmuştum herkese minik kızın durumunu "Ana yüreği nasıl dayansın?" diye sormuştum.O ana öyle bir ana çıktı ki teslimiyeti hepimizi derinden etkiledi.Her yazdığı ileti ile hem gözyaşlarına boğulduk hem takdir ettik.Şimdi kan bağımız olmasa da ailemizden bir minik lösemi ile mücadele ediyor.Rabbimin hikmetinden sual olmaz büyüklüğü ilk meyvesini verdi ,göğüs bölgesindeki koca tümör uçtu gitti..Şüphesiz bir annenin yaşayabileceği en büyük imtihan evlatla olandır.Aşağıdaki yazılar minik kızın annesinin kendi duyguları..Her kelimesi ile tüylerimi diken diken eden her yazdığı ile hem ağlatan hem "helal" dedirten sevgili Canan'ın duyguları.Kızının adını vermedim ama siz ne olur dualarınızı esirgemeyin...Bu, Canan'ın da yazdığı gibi uzun bir maraton ama bu imtihandan layığı ile geçecekler inşallah.

Bunları,başına kötü bir şey geldiğinde isyan edip suçlu arayanlara ya da en ufak şeyde söylenenlere ders olsun diye yazıyorum.Başına kötü bir şey geldiğinde herkes aynı duruşu sergileyemez.Canan'dan yazılarını paylaşmak için izin istediğimde "Ben ne yaptım ki? diye sordu.Bana göre evde onu bekleyen başka bir evladı olmasına rağmen şimdi minik kızına odaklanmış harika bir iş çıkarıyor,telefonda çeşitli programlarla kendi resmini kel yapıp kızına saçlarının döküleceğini kendisinin de saçlarını kestireceğini anlatıyor.

Mükemmel annelik bana göre budur işte..Başına gelen en kötü anda bile evladın için dirayetli olmaktır..Ve bence Canan çok mükemmel bir anne.



  • Küçük bir operasyon olacaktı. 3-5 saate eve dönecektik. Dünden tavuk sote yapmıştım,yanına pilav yapacaktım. Çamaşırlar makinedeydi, dönünce hemen asacaktım. Misafirlerim gelecekti aynı günün akşamı, sardığım börekleri vakitlice buzluktan çıkaracaktım. Misafirlerime sereceğim nevresimleri belirlemiştim kafamda. Öyle ya 3-5 saate evde olacaktık. Bir hafta geçti aradan.. Sırtımda ceketimle çıktım evden, şimdi sırtımda ağır bir imtihan...Eve dönüşümüze haftalar,belki aylar, tam bir şifa ihtimali içinse yıllar var. Bu bir yolculuk. Uzunca bir yolculuk. Sırtımızda ceketimizle çıktığımız, rotayı sonradan öğrendiğimiz zorlu bir yolculuk. İnşallah daha iyi birer kul olmaya, birbirimizin değerini anlamaya hicret olsun yolculuğumuz. Ve inşallah varacağımız yer Medine gibi kuşatsın, kucaklasın, şifa olsun yavrumuza..



  • Allah'ım Sen'den başka herkes ve her şey sadece vesiledir. Yapan, eden, olduran, mümkün kılan ancak ve ancak Sen'sin. Bu yüzden bir tek sana el açar, ancak senden dilerim. Her zerreyi senden bilir, adını anar hamd ederim. Senden gelene amenna, yine sana sığınır, sabrederim. En müşkül halde bile merhametini hissederim. Şüphesiz ki sen,biz kullarını çok seviyorsun.

  • Bu sabah hassas bölgeye geçtik. Daha korunaklı bir bölümde ve odadayız. Bu aşamadan sonra görüş tamamen yasak artık. Benim de görüşe çıkmamam gerekiyor. Benden başka bir yakınımız da kızımın bulunduğu bölüme ve odamıza giremeyecek.Sizler dualarınızla yanımızda olun, şimdilik bu her şeyden ala.. Selametle.

  • Bak yine yineliyorum; üzerime üzerime gelen sıkıntılar ne kadar umut yüklü olduğumu bilselerdi, benimle vakit kaybetmezlerdi..

  • Değil mi ki küçücük, minicik bir sorunu fark ettirip bizi büyük resimden haberdar ettin; öyle inanıyorum ki sen de şifamızı takdir ediyorsun Ya Rabbim..

  • Hiçbir şeye gücün yetmediği o anda, her şeye gücü yetene sığınmanın,yanıltmayan emniyeti.. Ameliyathane, narkoz, katater, çığlıklar geride kaldı. Şimdi hastanedeki 10. gecemizde, bu duygular içindeyiz. Odanın tüm ışıklarını kapattık, camım kenarındaki genişliğe oturduk, 7. kattaki odamızın ışıl ışıl şehir manzarasını izliyoruz. Baktığı her şeyde Rabb'inin kudret ve inayetini görenlerin yüreği ferahtır. Allah, her seste, her nakışta, her tatta O'nu fark edenlerden eylesin hepimizi.. Dua edenlerimize selam olsun, bu gece de biz dua ediyoruz size..



  • Kızım aşçılara teşekkür etmek isteyince 725 numaralı odanın sakinleri olarak kolları sıvadık... Mutfağın panosuna asmışlar...








  • Evladının pamuk tenine batırılan kaçıncı iğneden sonra hissizleşir anne? Ağzında oksijen maskesi, göğsünde katateri, burnunda beslenme hortumu, kolunda tansiyon ekranının uzantısı, tepesinde torba torba serumlarla evladını çaresizce izlediği kaçıncı günün sabahında uyanacak gücü bulamaz kendinde? Tahliller için bir günde minik prensesinden defalarca çekilen kanının kaçıncı tüpünde isyana durur kelimeleri annenin? Günleri, geceleri doktor ve hemşire dışında kimseyi görmeden, odanın dışına adımını atmadan geçirmeyi 'yalnızlık' kelimesinin hangi hecesine sığdırabilir bir anne?" Akşama evde olacağız."  diyerek elinden tutup doktora götürmüşken evladını, aradan geçen 13 çileli günün ve gecenin izahını hangi dilde yapabilir bir anne yavrusuna? Bunun gibi onlarca soru zihnime üşüştü önce. Sonra hepsine ortak bir cevap buldum, Allah'ı bilene ne yapacağı bildirilir, bir yol gösterilir mutlaka.. Yoksa yüzümdeki beyaz sevimsiz maskeye tebessümümü göremiyor diye gülümseyen kocaman pembe dudaklar çizmeyi ben mi düşündüm sanıyorsunuz? Kızımın serumlu elleriyle çizip boyadığı resimlere eşlik etmek, 7. Kattaki odamızın en geniş camına gökyüzüne yıldız asar gibi resimlerini yapıştırmak benim fikrim mi zannediyorsunuz? Her yere sürüklemek zorunda olduğumuz serum askısına bir kişilik ve isim vermeye ne demeli? Hortumdan şırıngayla verilen şurupların kimini pembe iksir, kimini beyaz çikolata diye anmanın işi kolaylaştıracağını kim fark ettirdi bana? İğne kelimesinden bile korkan beni, her kan alınışında cengavere dönüştüren kim? Hastanenin yemekhane panosunda kızımın aşçılara teşekkür resminin asılmış olması gerçekte kimin jesti? Peki dua için bambaşka kıtalarda, hatta Kabe'de kızımı bunca insanın aklına düşüren hangi kudret? Evet, Allah var ve O kullarına hep merhametle muamele eder, yeter ki kul inkar ve isyandan uzak dursun ve sabretsin.. Bir anda başladı her şey, zerre şüphem yok her şey bir anda bitebilir de.. İşte o yüzden yeis yok, dua var! Bir de duacılar var ki hakları ödenmez.. Selamlar..




  • Çok sevdiği hemşireye "Şu an dışarı çıkıp hediye almam yasak ama senin için dua edebilirim. İstediğin özel bir dua var mı?" diyorsa çocuk, duayı hediye gibi bilmişse, Rabbim de sonsuz hazinesinden ömürlük bir şifa hediye etmez mi bize?



  • Beklemek.. Akıbeti beklemek..



  • Aç kalması gereken sabah her zamankinden iki saat daha fazla uyuyacağı tutuyorsa, bu Sen'in lütfundur.. Günlerdir sayıkladığı, gayipten kokusunu aldığı yemek, 12 saat aç kaldığı gün menüde çıkıveriyorsa karşısına, bu Sen'in lütfundur.. Bir tanesini bile zorla içirdiğim ilaçlar, açlık süresi yüzünden birikip yedi tane olduğunda, 'bebek işi' deyip içiyorsa çocuk, bu Sen'in lütfundur.. İki saat belinde kum torbası, yüz üstü yatacak denildiğinde, akreple yelkovan adeta maratona koşup, iki saati hiç ediyorsa, tatlı bir uyku da onlarla işbirliği yapıyorsa, işte bunlar hep Sen'in lütfundur.. Ben böyle bildim, yavruma da böyle bildirdim. Seni bilene tesadüf yoktur, sonsuz lütfun ve kolaylaştıran merhametin vardır.. Bu ağır imtihanda hep bizimlesin, biliyoruz. Duamız odur ki, lütfun ve merhametin kısa zamanda şifa olarak tecelli etsin.. Âmin.



  • Allah'ım.. Kudretinden ve merhametinden şüphe etmeyene ne güzel lütuflar bahşedersin.. Kainattaki gözle görünen görünmeyen bütün varlıklar adedince hamd olsun sana ey Alemlerin Sahibi.. Bizim için dua edenlere ömürlerince darlık gösterme, ahirette de en güzel cennet köşelerinde Efendimize komşu eyle ve eşsiz cemalini görmekle şereflendir.. Allah'ım, bugünümüzü aratma.. Amin..

Onlar evlatları ile sınanıyorlar ve çok büyük imtihandalar dualarınızı esirgemeyin!



Hepimizin çocukluk dönemi farklı, kimimiz çocuk odaklı bir ailede yetiştik kimimiz ebeveyn odaklı..Misal bizim ailemiz çocuk odaklı bir aileydi,düşüncelerimize isteklerimize önem verilir bir yetişkin gibi bizim de fikrimiz alınırdı ama bazı ailelerde böyle değil.Birçok ailede olası durumlara ebeveynin karar verdiği çocuğun zamanı gelince bunlara karışması gerektiği gibi bir algı mevcut.

Biz ebeveyn olarak Lina'nın kararlarına saygı duyuyoruz,onun da birçok şeyde fikrini alıyoruz..Çünkü o da fikirlerine değer verilmesi gereken bir birey..Çocuklar bir çok şeyi çok iyi çözümlüyorlar,onların hayatında şekillenen bir çok şey bizim yansımalarımız..Onların fikirlerini alarak bile ileride daha özgüvenli bireyler olmalarına katkıda bulunuyoruz..

Yaşadığımız şu hayatta şüphesiz ki en değerli varlıklarımız evlatlarımız,onların yaptığı şeyler bizim için çok değerli.Resim defterine sıradan bir çubuk bile çizse  "Sen harikasın,süper olmuş,aslan kızım/oğlum benim!" diyerek onları motive etmeye çalışan,yaptıklarına sadece ve sadece iyi niyetimizden fazlası ile anlamlar yükleyen bizleriz.

Peki sadece motivasyon uğruna yaptığımız bu övgüler çocuğumuza nasıl mesaj veriyor.Biz onlara nasıl sinyaller gönderiyoruz?

Özgür Bolat burada şunu izah etti.Çocuklarınızın yanında konuştuklarınız,onlara karşı gösterdiğiniz davranışlarınızın hepsi ama hepsi çocuğa bir mesaj olarak gider.Siz çocuğun duyacağı bir şekilde "Falancanın çocuğu sınavdan 100 almış,ay nasıl güzel iyi huylu bir çocuk." derseniz ; çocuğunuza "Sen iyi not alırsan benim gözümde güzel ve iyi huylu çocuk olabilirsin." mesajı verirsiniz.

Çocukların küçük yaşlarda tek kabul görme şekli SEVGİDİR.Onları başkaları ile kıyaslamak yerine ya da sürekli övmek yerine sadece sevip,yaşamlarına ve yaptıklarına ortak olalım..


Peki biz ne yapıyoruz ?  

Aşağıdaki cümleler hepimize tanıdık gelecek.

Aferin! Çok güzel olmuş.
Aferin,benim güzel kızıma.
Aferin! Ali çok çalıştı.
Bak ne güzel yaptın!

Peki nasıl olmalı?

Öğretmenim,nasıl olmuş?
Çok güzel olmuş kızım

yerine ,

Öğretmenim,nasıl olmuş?

Farklı renkler kullanmışsın.
Bütün sayfayı doldurmuşsun.

gibi


Ayşe bu sınava çok çalıştı 
yerine 

Ayşe bir haftadır odasında bu sınava çalıştı.


Çok sözcüğü övgüdür , odasında çalıştı demek tanıklıktır.Çok dersek çocuğu yorumlamış kontrolü ele almış oluruz ama odasında çalıştı dersen ona tanıklık edip ne yaptığına dair yorum yapmayarak kontrolü çocuğumuza vermiş oluruz.Daha fazla açacak olursak:

Övgü bağımlılık yaratır ve kontrolü karşı tarafa verir,bu açıdan tehlikelidir.

Ne demek bu? Çocuklarımızı sürekli övdüğümüzde onlarda "onay" ihtiyacı yaratıyoruz.Çocuk övüldüğü sürece yaptığı hiçbir şeyde karar mekanizması olamıyor ve sürekli onaylanmak istiyor.Özgür Bolat övgü konusuna şöyle örnekler verdi.

Bir öğretmen öğrencileri yazın kitap okusun diye tatile çıkarken  "Kütüphaneden kitap alıp okuyan herkese tatil dönüşü 100 vereceğim." demiş.Kendince iyi niyetli bir şekilde çocukları kitap okumaya sevk etmiş fakat sonrasında gözlemlemiş ki çocuklar kütüphanedeki en ince kitapları almışlar ve sadece not için kitap okumuşlar.


Övgü neden zararlıdır ?

"E bunlar bizim gözümüzün kökü bir tanecik bebeklerimiz biz bunları hiç mi şımartmayacağız hiç mi övmeyeceğiz ?" diyebilirsiniz.İşte kilit nokta burası..


Övgü  işi sıradanlaştırır.

Çocuğun yaptığı en basit işe bile övgüler yağdırmak çocukta gelişimi köreltiyor en basit işi bile övülen çocuk daha iyisini yapmak için çaba harcamayı bırakıyor.




Övgü yerine;tanıklık et,geri bildirimde bulun!

Özgür Bolat der ki : Çocuklarımızın mutlu çocuklar olarak yetişmesini istiyorsak onları övmek yerine onlara tanıklık edelim.Onları sadece kendi oldukları için sevelim; bir resmi daha iyi yapıyor diye değil ya da sınıfta birince oldu diye değil.Eğer onların yaptıklarını başarıya bağlarsak onları başarılı oldukları zaman övüp diğer zamanlarda kızarsak,sonunda mutsuz ve başarısız bireylerle karşılaşırız.

Özgür Bolat anlatıyor: 

Bir arkadaşımın çocuğu vardı onlara gittiğim zaman çok mutlu oluyormuş.Çocuk neden mutlu oluyor biliyor musunuz? Çünkü ben ona sorular soruyorum.Bana yaptığı bir resmi getirdiğinde "Aaa burada mavileri kullanmışsın! Bu kısımda ne çizmek istedin? Bana anlat." diye başlayıp anlattığı şeylere karşı ben de ona bir çok soru sorup onun yaptığı şeye tanıklık ediyorum.

Tanıdığı birinin oğlu bşir takımda oynuyor ve koçlarının sürekli onu motive etmek adına "Harikasın! Mükemmelsin! " gibi şeyler söylüyor, hatta hata yapsa bile bu şekilde ona yaklaşıyor ve sonrasında çocuk kendi özgüvenini kaybedip " Ben ne yapıyorum böyle?" diyerek takımı bırakıyor.Çünkü bir süre sonra doğru ile yanlış ayırt edemez hale geliyor.


Övgü gereksiz stres ve gereksiz kaygı yaratır!

Bu olay ünlü koç John Wooden 'ın davranışı ile bire bir zıt..John Wooden UCLA takımını üst üste 8 kez şampiyon yapıyor ve takımı üst üste aldığı galibiyetler ile dünya rekoru kırmış bir takım.Wooden'in sırrı üzerinde yapılan ve saatler süren bir araştırmaya göre şu:Yaptığı tüm söylemlerin sadece %6 'sı övgü,geri kalanlarının hepsi geri bildirim..Oyuncusunu gereksiz yüreklendirmeden ya da hata yaptı diye yermeden sadece onun anına tanıklık edip yanlış olanın doğrusu gösteriyor ve oyuncularının doğrusuna çalışması konusunda teşvik etmiş oluyor.Ne övüyor ne yeriyor sadece tanıklık ediyor.

Özgür Bolat'a "Çocuklarımızı hiç övmeyecek miyiz?" diye sorduk:

Dış dünyada ve eğitim sisteminde bu konuda ciddi boşluklar var çocuklarımız anaokulundan itibaren yaptığı bir resmi öğretmenine gösterip onun "Harika olmuş!" demesini bekliyor çünkü bununla büyümüş.Bu düzeni tümden değiştiremiyorsak da çocuklarımızın minimum etkilenmesini sağlamak bizim yaklaşımlarımızda yatıyor. Evde başka çocukları övmeden çocuğumuzun yapabildiklerine tanıklık edip yanlışlarında geri bildirimde bulunarak onları mutlu çocuklar haline getirebiliriz.Bunun yanında onlar bizim evlatlarımız, arada ve dozunda övgüyü hak ediyorlar.

Buna kendimce örnek verirsem Lina ile boğuşup,sarılıp oynadığımızda beni sımsıkı sarılıp öptüğünde "Dünya'da beni en harika öpen kişi sensin." diyorum onun beni öpMesini övüyorum bundan da kimseye zarar gelmez değil mi...


Bir sonraki yazı ödül ve ceza 

MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.