anneysen.com gerek kurucularının çok tatlı iki insan olması gerekse kalitesi sayesinde takip etmeyi en çok sevdiğim sitelerden. Geçtiğimiz günlerde Nestle ile harika bir organizasyona imza atıp bizleri birbirinden değerli 3 farklı isimle tanıştırdılar. Wynham Grand İstanbul Kalamış otelde yapılan organizasyonda bebeğimiz için ilk 1000 günün ne kadar önemli olduğunun vurgulandığı "İyi Büyüsün, İyi Yaşasın." kampanyası hakkında bilgi sahibi olduk. 


   Nestle'nin Beslenme, Sağlık ve İyi Yaşam müdürü Ece Durukan bize yeni sitelerinden bahsetti. Temelleri bebek beslenmesine dayanan dünyanın lider beslenme,sağlık ve iyi yaşam şirketi Nestlé 'nin “İyi Büyüsün İyi Yaşasın” sloganıyla bebek beslenmesinin önemini vurgulamak ve bu alana katkıda bulunmak amacı ile kurduğu www.iyibuyusuniyiyasasin.com 'da hamilelik,doğum,bebek gelişimi,sağlık,oyun zamanı,bebek beslenmesi gibi bir çok ana başlığa yer verilmiş.



Daha sonra Prof. Doktor Gülnihal Şarman çocuk beslenmesi ve gelişimi ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu.


  • Yenidoğan bebekler he kucak ister bunun sebebi görme yetilerinin tam gelişmemiş olmasıdır. Bu sebeple alışacak diyenlere inat bebeklerinizi devamlı kucaklayın.
  • Bebeklerin tat alma duyguları anne karnında başlıyor buna dikkat edin.
  • Kendi kendine beslenmeleri için çocuklarınızı destekleyin.
  • Bebeklere kahvaltılık bulamaç vermeyin. Bizim yediğimiz gibi kahvaltı etsinler.

Sonrasında Rebul eczanelerinin sahibi Ecz. Mehmet Müderrisoğlu bizlere sunum yaptı. Eczanesinde yılların birimi ile yaptığı tamamen doğal ilaçları ve kremleri tanıttı.

Bebekler için doğal oda kokusu yaptık. Ve Memhmet bey bize kendi yaptığı pişik kremini hediye etti.Mehmet Bey:

  • Her insanın balık yağı ve d vitamini takviyesi alması lazım.
  • Bebeklere ilaç verirken tok karnına değil aç karnına verin ki. Önce ilaç verin sonra emzirin. Bebek tadı kötü olan ilacı kusup gıda almak istemeyebilir.
  • Fitil verirken fitili dolaptan bir süre önce çıkarın. Soğuk olarak kullanmayın.
  • Ayrıca paraben konusunda da bizi bilgilendirdi.

paraben



Anneysen.com zaman zaman blogger annelere zaman zaman da tüm herkese açık aktiviteler düzenliyor. Bunları kaçırmamak için üye olun dostlar.

Etkinlik detaylarını ve fotoğrafları #iyibuyusuniyiyasasın etketi ile takip edebilirsiniz.



Ebeveynlik yolculuğumuzda hepimizin başvurduğu, sıkıştığımız zaman iç güdüsel olarak uyguladığımız ödül yöntemi aslında sanıldığı kadar masum değil. Psikoloji bilimi geliştikçe ve zaman değiştikçe ödül ile motivasyon sağlamanın ya da bir şeyi yaptırmanın uzun vadede zararları önümüze seriliyor.

Önceden ya iyi bir şey yaptığımızda ödüllendirilirdik ya da bir şey yapmadığımızda yaptırmak için ödüle başvurulurdu. Biz böyle yetiştik ama bunların etkileri ile yetişmemiz çocuklarımızı o şekilde yetiştireceğimiz anlamına gelmiyor.

Ben de özellikle yemek yemediği zaman kızıma ödüller vermiştim. O zamanlar masum gözüken bu yöntem zamanla çığ gibi büyüdü ve altında ezildik. Yemek yesin diye ödül teklif ettiğimizde "Yok ben yeni oyuncak da istemiyorum, yemek yemek de." dediğinde biz ne kadar yanlış bir yolda olduğumuzu anladık.

Ödül konusuna yine Sevgili Özgür Bolat seminerlerinde dinlediklerimle ve Aletha Solter'in "Bilinçli Bebek" kitabından kesitlerle değineceğim.

Ödül ile çocuk yetiştirmenin zararları 

*Ödüller masum sayılır: Ödül bir şey yapıldığında verilir, yapılmadığında ise verilmezse ceza ile aynı anlama gelir ve son derece duygu zedeleyicidir. Bu sebepten ödül verilen bebekler güvensiz ve kaygılı olurlar.


*Ödüller kontrol kalıpları oluşmasına sebep olabilir: Yapılması istenilen davranışın olması için sürekli aynı şekilde ödüllendirilen çocuk, ödül nesnesini kontrol kalıbı (bağımlılık ) haline getirir ve bu son derece tehlikelidir.

Örneğin: Oyuncaklarını toplasın diye çikolata ile ödüllendirilen çocuk ileri yaşantısında sıkıştığı her durumda tatlı yemek isteyebilir. Çocuklarda obezitenin başlamasının en büyük sebeplerinden biri yanlış ve ödülle yemek yedirme alışkanlıklarımdır. Doktor odasında lolipop ile ödüllendirilen çocuk başka bir zaman doktora gittiğinde ve lolipop almadığında kontrol kalıbı olan lolipop yanında olmadığı için kendini olması gerekenden çok daha fazla stres altında hissedebilir.



Ödül cezayı arttırır: Herhangi bir konuda ödülle iş yaptırılan çocuk, eğer bu işi ödüle rağmen yapmayı reddederse; durum çok daha fazla sinir bozucu olduğundan, ödüle rağmen yapılmaması bekletiyi arttırdığından ceza verilmesi durumu söz konusu olabilir. Ödüle rağmen yapmayan çocuk çok daha fazla ceza alma durumu ile karşı karşıya kalabilir.


Ödül ve ödül miktarı stresi arttırır: Bir şey için sonuna ödül konulması o şeyi elde etmek isteyen kişinin stresini artırır.





Örneğin: Yapacağı bir proje karşısında 10 TL kazanacak grup ile 100 TL kazanacak grup arasında

proje yaparken stres düzeyi karşılaştırıldığında ödülü fazla olan grubun çok daha stres altında oldukları kanıtlanmıştır. Aşırı stres sebebi ile fazla ödül alacak grubun projesi başarısız olmuştur.




Ödül tutum kazandırmaz: Çocuğa bir davranışı yaptırmak istediğinizde çocuk bunu ödülle yapıyorsa esas yapması gereken olgudan uzaklaşır. Ödül istenilen şeyin yapılmasına sebep olur ama o davranışın tutum haline gelmesini engeller. Esas olay araca dönüşür ve ödül amaç haline gelir.

Örneğin: Dişlerini fırçalamak istemeyen çocuğunuza "Bak bu hafta düzenli fırçala sana oyuncak alacağım." derseniz, çocuk dişlerini fırçalar ama bunu ödül için yaptığından diş fırçalama alışkanlığı edinmez.


Ödül kolaya kaçmayı öğretir:  Somunda ödül olduğunu bilen çocuk istenilen davranışın en az olanı ya da zor olmayan halini tercih eder ve kaçışı benimser.

Örneğin: Kitap okuması için teşvik edilme sebebi ile ödül verilen çocuk kütüphanesindeki en ince kitabı seçerek ödüle kanalize olur. Sonuç olarak kitap okumutşur ve ödülü hak etmiştir.


Ödül o davranışa karşı ilgiyi kaybettirir: Bir davranışı yapan çocuk bunun sonucunda ödül alırsa bir süre sonra bu olgu onda alışkanlık ve tatminsizlik yaratır, o davranışa karşı olan ilgisi azalır.

Örneğin: (Özgür bolat bir seminerinde anlattı bunu) Bahçeleri demir parmaklıklarla çevrili bir çift mahalle çocuklarının sürekli bu parmaklıklara çubuk sürterek geçmesinden ve gürültü çıkartmasından bıkmışlar. Yaşlı amcanın aklına bir fikir gelmiş. Çocukları toplamış ve her gün bu parmaklıklara çubukları sürterlerse onlara 1 lira vereceğini söylemiş. Bir süre bir lira verdikten sonra ödülü 0,5 liraya düşürmüş,çocuklar yine parmaklıklara çubuk sürtmeye devam etmişler. Zaman geçtikçe yaşlı amca ödülü kaldırmış. Çocuklar önce tepkisiz kalmışlar ve sonra "Ödül yoksa yapmayız artık." demişler.

Cocuklara odul vermeden nasil yetistirecegiz?


Ödül yerine tanıklık edin nedenini anlatın. 

Çocuklarımızın bir davranışı benimsemesi gerekirse o davranışı neden yapması gerektiğini bilmesi yeterlidir. Çoğu zaman bunu uygulamak insanı zorlasada uzun vadede kendimiz için iyi bir yatırım yapmış oluruz.

Yemek yemeyen çocuğa ödül vermek kısa bir süre sonra çocuğun ödülle bile yememesine sebep olur. Bir süre sonra çok ciddi bir biçimde kısır döngü içine gireriz. Çocuğa neden yemek yemesi gerektiği ve bir sonraki öğüne kadar yemek verilmeyeceği anlatılmaldır.

Çocuğun okula alışması için ona ödül almak zamanla okuldan soğumasına sebep olacaktır. Aldığınız ödüller bir süre sonra işe yaramayacaktır. Bu sebepten çocuğa neden okula gitmesi gerektiği anlatılmalı, duyguları desteklenmeli ve eğer asla gitmek istemiyorsa altında yatan sebepler araştırılmalıdır.


Ödülü her zaman bir şeyi yaptırmak için kullanmıyoruz zaman zaman yapılan şeyi takdir etmek için de ödüle başvuruyoruz.

Peki biz çocuklarımıza hiç mi ödül vermeyeceğiz onları sevindirmek ve motive etmek adına hediyeler almayacak mıyız hiç?

Bunun cevabına gelince çocuğa bir şeyi ne güzel yaptığını anlatmak ve onu takdir etmek için onun yaptıklarını yüceltebiliriz.

Örneğin çok güzel resim yapan çocuğumuza ödül almak yerine resmini çerçevelettirip asmak, evimizi ziyarete gelenlere bunu onun yaptığını söylemek, yaparken neler yaşadığından bahsetmek ve onunla gurur duyduğunuzu ifade etmek; onun yaşadığı güzel şeye tanıklık etmek ve bunu yaparken ne kadar çaba harcadığına değinmek onu güzel resim yaptı diye alınan bir oyuncaktan çok daha fazla motive edecektir.

Ben de çocuğumda ödüle baş vurduğum ve en çok sıkıntı yaşadığım yemek yeme konusunda tutumumu değiştirdim. Bu yazımda neler yaşadığımızı paylaşmıştım. Buna dinlediğim seminerler ve okuduğum birçok kitabın yanında kızımın "Anne bu akşam yemeğimi yersem bana ne alacaksın?" diye sorması ile başladım.

Çocuğunuz küçükken ödül vererek iş yaptırmak size kolay gelse de ileride büyüdüğünde sizi ciddi şekilde dumura uğratıyorlar. Ya da siz ona güzel bir şey yaptığında ödüllendirirseniz zamanla yapabilecekleri şeyleri sadece ödül için yapıp yeteneklerinden bile uzaklaşıyorlar.

Ayrıca ödülle iş yapan yetişkinlerin ödül olmadığı zaman iş performansları düşmüş ve işe adapte olmaları sekteye uğramıştır.

Hayat urada yazan kadar kolay değil tabi ki. Zaman zaman yetişemediğimiz ve ödüle baş vurduğumuz zamanlar oluyor ama ödül hayatımızın merkezinde ise acilen tutum değiştirmek en iyisi.

Bu sebeple ödül yerine sebep anlatmak ve tanıklık etmek daha sağlıklı olacaktır.

Geçtiğimiz hafta sonu Sevgili Hassas Anne'nin ve Luna Organizasyon'un daveti ile Torium avm'ye gittik. Önce Snowpark' da çılgınlar gibi eğlendik. Ben hamile olduğum için ağabeyimle gittim. Lina Snowpark'ı cidden çok sevdi. Karla kaplı bu alan sayesinde kar özleminizi ciddi şekilde gideriyorsunuz. Girişte size bot, eldiven, mont veriyorlar, -3 derece ama sıkı giyinince üşümüyorsunuz. Çocukların güvenliğini son derece önemsedikleri için kask da o esnada veriliyor. Hep birlikte kartopu oynadık, snowtubing ve snowrafting yaptık. Birlikte iglonun içini ve mağaraları gezdik. Hamile olmasam ben de defalarca kayardım. Kesinlikle tekrar gideceğim. Lina resmen üzülerek çıktı. Aşırı eğlendi.





KİŞİ BAŞI GİRİŞ

Hafta içi: 20 TL
Hafta sonu ve resmi tatiller: 27 TL
 
ANNE+BABA+1 ÇOCUK
Hafta içi: 50 TL
Hafta sonu: 70 TL

ANNE+BABA+2 ÇOCUK
Hafta içi: 60 TL
Hafta sonu: 80 TL

Snowpark ücretleri yukarıdaki gibi ama bu bloğun okuyucusu olduğunuz için aşağıdaki kuponu döküp yanınızda götürseniz yazan koşullar doğrultusunda %50 indirimli ziyaret hakkına sahipsiniz.


snowpark indirimli giriş kuponu

·        *Giriş ücretine kar botu, mont ve eldiven kullanımı dahildir.
·        *Her ziyaretçi 20 dakika Snowtubing kullanım hakkına sahiptir. 
·        *Ekstra kullanımlar ücrete tabidir.









Ondan sonra hep birlikte bir kelebeğin nasıl oluştuğunu çok ilginç bir şekilde anlatan,duyusal oyunlara yer veren Muhteşem Kelebekler etkinliğine gittik. Cidden bir tırtılın kelebeğe dönüşme hali çok güzel bir şekilde anlatılmış. Çocuklar oyunla bir hayvanın dönüşümüne katılıyorlar ve keyifli vakit geçiriyorlar.



·        ÜCRET  BİLGİLERİ – KELEBEKLER SERGİSİ
·        1 ÇOCUK 20 TL. 1 EBEVEYN 10 TL.
·        2 ÇOCUK TOPLAM 40 TL. – EBEVEYN ÜCRETSİZ



Yine bu blog okuyucularına giriş %50 indirimli. Eğer girişte bloğumun adını verirseniz sergiye indirimli girebilirsiniz.

ADRES BİLGİLERİ 
TORIUM AVM

Saadetdere Mahallesi E-5 Üzeri
Haramidere - İstanbul

T: (0212) 699 90 50
Açıklama: skypec2c://r/204(0212) 699 90 50

SNOWPARK

Saadetdere Mahallesi E-5 Üzeri Haramidere - İstanbul


Etkinliği instagram da #annelersnowparkta etiketi ile takip edebilir ne kadar eğlendiğimizi görebilirsiniz.




Çok zaman önce, Özgür Bolat'ın Mutlu Çocuk seminerine gittiğim günlerden bu yana yazmak istiyordum bu konuyu.Başlı başına harika bir seminerdi ilk konunun notlarını sizlerle paylaşmıştım ama ceza konusuna gelememiştim.  "Her şeyde bir hayır vadır." derler ya aynı o misal oldu ve ben Aletha Solter'in "Bilinçli Bebek" kitabını okuyunca konuyu çok daha iyi netleştirdim aklımda.

Sizler için özetlemem gerekirse konu şöyle:

Ceza konusu :

Ceza bebeğe ya da çocuğa yapılması istenilen / yapılması gereken bir davranışı yapmadığında çeşitli yöntemlerle terbiye etmeyi amaçlayan davranış türüdür.


*Cezanın nedenini tam olarak anlamazlar: Herhangi bir durumda ceza verilen bebek sevilmediğini düşünür. Ceza onun bu davranışı düzeltmesi için yapılan bir davranış değildir onun için. Sadece duygusal şiddet olarak görür bunları. Ya da ceza alan bir çocuk öz güveni zedelenmiş bir şekilde büyür.

Örneğin: Emziğini sürekli yere atarak sizinle oynamak isteyen bebeğinize "O emziği bir daha yere atarsan sana vermeyeceğim." derseniz bebek onunla oynamak istemediğinizi düşünür ve duygusal boşluğa düşer. Bu durumda çocuk ebeveynine güvenli bir bağlanma yaşayamaz. Çocuk ceza aldığı zaman öz güveni zedelenir ve içine kapanır. Sevilmediğini düşünür ve kendini yalnız hisseder.



*Ceza bebeklerin zeka düzeyini etiler: Ceza alan bebekler /çoccuklar  ile almayanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor ki duyguları anlaşılmaya çalışılan bebekler/çocuklar çok daha zeki oluyorlar.




*Ceza çocukları yalnızlığa iter: Yaptığı bir yanlışta onu anlamayan bir ebeveyn ile karşılaşan ya da ceza alacağını bilen çocuk hatasını paylaşmaz ve içine kapanır. Bu çocuğun ebeveyne karşı olan güven duygusunu zedeler, yalana yönelir, dışarıdan gelen tehlikelere açık hale gelir.. (istismar, kullanılma, madde bağımlılığına yatkınlık vs. )

Örneğin: Küçükken kolu kırıldığında babam kızacak diye bir gece kırık kolla yatan birini biliyorum.


*Ceza olası davranıştan uzaklaştırır: Ceza alan çocuk öyle çok korkar ki yapması gereken davranıştan tamamen uzaklaşır ve kendi çıkarını düşünemez hale gelir

Örneğin: Tuvalet eğitiminde kakasını ya da çişini kaçırdı diye ceza alan çocuk kakayı kaçırma ihtimaline karşı kabız olmayı tercih eder ve kaka yapmaz.


*Ceza şiddet içerikli ise: Yanlış bir davranışı sonucu ceza alan çocuk eğer bunun sonucunda fiili şiddet görüyorsa u davranış onun güvenini ve bağlanma olgusunu değiştirir. Çocuk şidettin doğru bir davranı olmadığı bilmesine rağmen ebeveyni tarafından şiddet gördüğünde bu davranışı pekiştirir ve uygulamaya geçebilir.

Örneğin: Yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki şiddet uygulayan çocukların çok büyük bir çoğunluğu sözlü ya da fiili şiddete maruz kalmış ya da kalmaya devam ediyor.


*Ceza daha fazla yapma fırsatı verir: Sürekli cezalandırılan çocuk cezayı kabul eder hale gelebilir. Ceza olayı meşrulaştırır.

Örneğin: Yemek yemediği için çikolata yiyemeyeceğini bilen bir çocuk "Tamam o zaman yemekte yemem çikolata da." diyebilir. Kapalı alanlarda sigara içilmesine verilen ceza yetişkinlerde bile "Aman canım neyse parası veririz. İçerim istediğim yerde ben." algısı yaratmıştır.



Ceza geçek sorunu göz ardı eder: Çocuk yapmak istemediği davranış karşısında ceza görürse o davranışı yapmaktan çok daha uzaklaşır.

Örneğin: Oyuncaklarını toplamayan çocuk ceza alırsa oyun oynamaktan vaz geçebilir.

Çocuklara ceza vermeden nasıl yetiştireceğiz?

Özgür Bolat diyor ki : Çocuklarımızı yetiştirirken sınırlarımız olmalı. Karalı davranmalıyız. Eğer çeşitli zamanlarda sınrılarımızı esnetiyorsak bu çocukta "Nasıl olsa yapmasam da olabiliyor."  algısı yaratıyor. Aynı zamanda çocuklarımıza sorumluluk kazandırmalıyız.

Çocukların bir davranışı neden yapmadığı ile ilgilenmek yaptırmak için ceza verme eforu sarfetmekten çok daha derin bir çözümdür. 

Çocuklarımıza ceza vermek yerine yaptıkları olay karşısında gerçekleşen davranışın sonuçlarına katlanmasını sağlamalıyız.

Bir kısım insana göre "Bedel ödetme" bir nevi ceza yöntemi olarak gözükse de uzun vadede etkileri doğrudan ceza vermekten çok daha farklı.

Yanlış yaptığı zaman her koşulda onu koruyan bir aileye sahip olacağını bilen bir çocuk ailesine asla yalan söylemez. Koşullar ne olursa olsun ailesine doğruyu söyleycektir.

Yemeğini yemeyen çocuğa "Yemezsen çikolata yiyemezsin." demek yerine neden yemediğini sormak ve kendi tutumlarımızı değiştirmek daha sağlıklıdır.

Ceza yerine bedel ödetme 

Peki bedel ödetme nasıl oluyor?


Doğal bedel ödetme:

Örneğin: 

Defalarca sıcak bir şeye yaklaşmamasını söylediğiniz çocuğunuz sırf sizi sinir etmek için ya da bebekse aklı ermediği için sıcağa yaklaşıyor. Bu durumda anlayacak yaşta ise anlatmak ve göstermek video vs ile hala anlamıyorsa o sıcak şeye ufakça dokunmasını sağlamak gerekiyor.

Olayın sonucunu yaşatma:

Örneğin oyuncaklarını topla diye defalarca ikaz ettiğiniz çocuğunuza "Git odana erken yatacaksın." demek olayı çözmez, oyuncaklarını toplamıyorsa o oyuncakları kaldırın ve bir daha oynayamayacağını söyleyin.

Yemeğini yemeyen çocuğa ceza vermek yerine "Eğer yemeğini yemeyeceksen başka yemek yok. Sofradan kalkabilirsin." demek yaşadığı durumun bedelini ödetmektir.

Bebekler içinse konu şöyledir: Bebeğe yaptığı bir davranış için ceza vermek zaten son derece saçma ama oldu da veriyorsanız onun bir şeyleri yapmasına kızmak yerine ortamı bebek için çok daha az yanlış yapabilecek hale getirmek en iyisidir.

Kendimizden örnek vermek gerekirse : Lina ispirtolu kalemler ile boyama yapmayı çok seviyor ama her seferinde kaşla göz arasında boyalarını alıp koltuğua geliyor ya da fırsat buldukça koluna bacağına kıyafetlerine de resim yapıyordu. Kolunab bacağına yapmasında sağlıksal açıdan sorun olsa da göz ardı ediyorduk ama koltuk/saldalye gibi şeyler boyanınca kızmaya başlamıştım. 

Birkaç kez ikaz etmeme rağmen dinlememiş ve yine yapmaya devam etmişti. Bunun dikkat çekmek için yapılan bir şey olmadığını biliyordum. Sadece dikkatsizlikten yapıyor koltuk üzerinde daha rahat boyama yaptığı için ağzı açık boyayı koltuğa koyduğunda boyayabileceğini akıl etmiyordu. Bunu akıl edebilecek yaşta olduğu için ondan bunu bekliyordum ama yapmaması zamanla beni sinir etmeye başladı.

Karşıma aldım ve güzelce anlattım,eğer bu şekilde boyama yapmaya devam ederse boyalarını kaldıracağımı söyledim. Bunun yerine ona ortamı daha güvenli hale getirmek adına kuru boyalarını verdim -resim yapmaktan soğumasın diye- biliyorum ki o kalemlerini zamanla isteyecekti. 

"Anne ben ispirtolu kalemlerimi istiyorum." dedi. "Eğer masadan inmeden yapacağına söz verirsen çıkaracağım." dedim. Şimdi o kalemler ile koltukta boyama yapmayacağını biliyor ve sadece masada yapıyor.



Yemek konusunda da beni deli etmesine rağmen asla başka öğün sunmuyorum ve yemek istemiyorsa kalkabileceğini söylüyorum. Şu an iştahında bir fırlama olmasa da alterbatif yemek yapmayacağımız olgusunu öğrendi yakında önüne konulanı yiyecek kıvama geleceğine inanıyorum.

Çocuk sevmediği bir şeyi yesin demiyorum ama zamanında yesin diye verdiğim ödüller bizi bu noktaya getirdi.




Bu sebepten yarın ödül konusuna değineceğim.

    İlk yayın 26.03.2013

Çeşitli kitaplardan okuduğum kadarıyla kız çocuklarının babaları ile vakit geçirmeleri kişisel gelişimleri açısından çok önem taşıyormuş.Aynı zamanda aile ile birlikte oyun oynamanın önemi  konusunda da aynı şeylerden bahsediliyor.

  Kış mevsiminde çalıştığım için yaptığımız hep alışveriş merkezlerine gitmek,oyun alanlarına uğramak vs  vs.Ama bunlar Lina'yı ne kadar mutlu etse de beni etmiyordu.Onunla daha güzel vakit geçirmek istiyordum.Hatta hafta içi babası işten çok geç geldiği için dışarıda hep birlikte yapacağımız bir etkinlik olsun diye araştırmaya koyulmuştum.Twitter'da internet annelerine (@internetannesi) sormak aklıma geldi.Sağolsun onlarda atölye5'i tavsiye ettiler.Sizde internet annelerini hem face sayfalarından hemde Twitter'dan takip edin .Birçok şey öğreneceğiniz gibi bir çok etkinliğe de katılma fırsatı bulacaksınız.

   Önce üşendim ama sonra "Kalk Merve!" dedim. Kırkyılın başı niyetlendim sabah 11'de trafikte olmaz hemen gideriz diye düşündüm..E malum biz Bakırköy'deyiz onlar Bağdat caddesinde.

Atölye5 ile tanışmamız işte böyle oldu.Onlar kendilerini "Küçükler ve Büyükler için 'Fikir üretim' Atölyesi." olarak tanımlıyorlar.Hafta içi ve hafta sonu etkinlikleri var sitelerinde her ay "Aylık Program" başlığı altında paylaşıyorlar.Atölyelerini de böyle tanımlıyorlar.

"Atölyeler;türlü oyunlar, aktiviteler, eğlence, şov ve deneyler aracılığıyla geri dönüşüm, sanat, bilim, teknoloji ve insan algısı konularını birleştirerek öğrenme, dönüştürme, yaratma, anlamlandırma ve yeni fikir üretme esasına dayanıyor."

  Bizde bu hafta sonu pazar günü 24 Mart 2013  "Bıngıl Hamur" etkinliğindeydik. Ailecek geldik ve çok eğlendik.Bal yanağım zaten uyumlu bir çocuk,oyun oynamayı ve oyun kurmayı becerebilen bir çocukta aynı zamanda.Bu etkinlik benim için ekip olarak oynama,aynı anda bir şeyler yapma,hep birlikte bekleme,hep birlikte tekrar başlama gibi bazı önemli olguları anlaması ve uyum sağlaması açısından çok önemliydi.Ne şükür ki Lina'da hiç sorun çıkarmadı.Sadece hamur etkinliği bitince oyun odasında biraz daha kalmak istedi o kadar.

İşte Bıngıl Hamur etkinliğimiz.Aynı zaman da zıp zıp hamur da deniliyor 



Güncelleme 20.11.2014

Bir su bardağı ılık suya birkaç damla gıda boyası
250 gr beyaz tutkal 

Önce tutkal ile boya kattığınız suyu homojen bir hale gelinceye kadar karıştırın.

Daha sonra bir su bardağı ılık suya bir tatlı kaşığı boraks koyup karışıtırın.
Borakslı suyu yaptığınız tutkallı renkli sulu karışıma katın.
Yavaşça jelleştiğini hissedeceksiniz.

Keyfili oynamalar.


Not:Püf noktası renki su ile tutkalı önce karıştırıp sonra borakslı suyu eklemek. Hepsini aynı anda eklerseniz formül tutmuyor.

#1923 tarihinde ilk etkili hareketi Eglantyne Jebb tarafından atılan #2eylül1990 tarihinde yürürlüğe giren, Türkiye dahil 193 ülkenin onayladığı ve en çok çoğunluğun sağlandığı insan hakları sözleşmesi olan #cocukhaklarisozlesmesi ile her yıl #20kasimda #dunyacocukhaklarigunu ilan edildi. Bu farkındalıkla çocukların 4 temel hakkı esas alınarak


•Ayrım gözetmeme
•Çocuğun yüksek yararı
•Yaşama ve gelişme hakkı
•Katılım hakkı


oluşturulmuş sözleşmenin amacı #çocukhakları nı korumak. 

Ama öyle "Hadi bugün Çocuk Hakları Günü Kutlu Olsun" demekle olmuyor bu iş! Türkiye yapılan son araştırmalara göre çocuk istismarında dünya 3.sü olmuş. Bunu engellemek bizlerin elinde.. Hayatımızda çocuğumuza karşı yaptığımız bir çok bilinçsiz davranış istismar aslında. Bunlar özetle


•Çocuğu sözel olarak hırpalamak
•Çocuğu bilerek ağlatmak
•Çocuğu pornografik malzemeye veya davranışa maruz bırakmak.
•Çocuğun dokunulmasını istemediği yerlerine dokunmak.
•Çocuğu kendine dokunmaya zorlamak
•Çocuğun özgüvenini kırmak
•Öfkeyi ve gerginliği azaltmak için çocuğu örselemek ve şiddet göstermek
•Çocuğu kendi çıkarları için kullanmak
•Çocuğa yeterli bakım sağlamamak.
•Çocuğu ev hizmetlisi gibi kullanmak
•Çocuğu dinlememek
•Çocuğun duygusal gereksinimlerini göz ardı etmek
•Eğitim hakkını elinden almak
•Çocuğa fiili şiddet göstermek
•Tıbbi gereksinimleri göz ardı etmek
•Zarar göreceği alanlarda çocuğu denetimsiz bırakmak. 


Çocuğa karşı cinsel istismarında son derece fazla olduğu ülkemizde, çocuk gelinlerin çokça olduğu ve çocukların şiddet gördüğü ülkemizde en azından cinsel istismar konusunda çocuklarımızı nasıl koruyacağız derseniz sizin için daha önce yazmıştım mutlaka uygulayın
. Bu güzel günde çocuklarımıza haklarını öğretmek istiyorsak onlara önce sevmeyi sonra vicdanlı olmayı aşılayalım. 

Kutlu olsun çocuklarımızın her mutlu günü.

Kış aylarının gelmesi ile çorba yine menülerimizde yer almaya başladı. Ben yaz kış çorba içenlerdenim. Soğuk çorba, sıcak çorba her türlüsünü severim ama ekşili çorbalar daha bir favorim oldu hamileyken.

Ekşili köfte çok sevdiğim bir çorba çeşidi bu sebepten sizlerle paylaşmak istedim. İçinde hem et hem yoğurt barındırması açısından son derece faydalı bu çorbayı çocuklarınız için de rahatlıkla menülerinize ekleyebilirsiniz.




Malzemeler.

Köftesi için

400 gr dana kıyma
1 yumurta
1 tutam maydanoz
1 çay bardağı prinç
Karabiber
Tuz
Bir minik kuru soğan

Ek malzemeler

2 orta boy patates
1 havuç

Terbiyesi için:

Bir orta boy kase yoğurt
1 yemek kaşığı un
1 limonun suyu

Yapılışı:

Köfte için olan malzemelerin tümünü karıştırın ve minik yuvarlak köfteler yapın. Yaptığınız köfteleri bir miktar una serin ve unla dışını kaplayın.

Bir tarafta havuçları minik minik kesip haşlayın.

Bir başka tarafta orta boy tencereye bir miktar su koyun ve kaynamasını bekleyin. Kaynayınca havucunuzu, küp küp kestiğiniz patatesinizi ve unla kapladığınız köftelerinizi yavaş yavaş suya atın.

Başka bir tarafta terbiye için olan malzemeleri çırpın. Kaynayan çorba suyunuzdan bir miktar alıp azar azar terbiye karışımına dökün. Burada püf nokta, sıcak suyu azar azar döküp terbiyenin kesilmesini engellemek.

Yaptığınız terbiyeyi kaynayan çorbanıza atın ve köfteler pişene kadar karıştırın. Pişince üzerine nane yakıp servis yapabilirsiniz.

Not: Yumurtayı terbiyeye de koyabilirsiniz ama ben yumurtayı köfteye koymayı tercih ettim ki köfte daha rahat yoğuruluyor.




 Vazgeçilmez Bir hediye Olarak Oyuncak Arabalar 


Oyuncak arabalar çocukların yüzünü güldüren, her zaman severek oynadıkları oyuncak çeşitleri arasında yer almaktadır. Özellikle erkek çocukları için oyuncak arabalar dünyadaki en güzel şeylerden biridir. Oyuncak araba oyunu sadece erkek çocuklarının değil; içindeki çocukla tur atmayı hiç bırakmamış yetişkin erkeklerin de sevdiği bir oyundur. Bazı yetişkinler için oyuncak araba, izlenmesi de keyif veren bir oyuncaktır. Oyuncak arabasıyla oynayan bir çocuğu izleyen yetişkinlerin oyuncak araba yarışı oyununa kısa bir sürede dahil olması tesadüf değildir. Kısacası özellikle erkeklerin araba tutkusunun kökeni çocuklukta severek oynadıkları oyuncak arabalarına kadar uzanır. Oyuncak arabalar daha çok erkek çocuklarına hediye olarak alınsa da kız çocukları da oyuncak arabalarla gayet keyifli turlar atabilirler.

 Mutluluk garantili bir hediye olarak oyuncak araba


Erkek çocukları oyuncak arabalarını yarıştırmayı, onları odalarının en güzel köşelerine park etmeyi, onları bozup tekrar tamir etmeyi çok severler. Örneğin oyuncak araba motorunu inceleyerek arabaların yapısını çözmeye çalışmak bazı çocuklar için en keyifli saatler demektir. Kız çocuklarının peluş oyuncaklarına ve bebeklerine sarılarak uyuması gibi bazı erkek çocukları da en sevdikleri oyuncak arabalarına sarılarak uyurlar. Bu yüzden de erkek çocuklarına oyuncak araba hediye almak en garanti hediye seçeneği olacaktır.


Oyuncak araba çeşitleri 

Oyuncak arabalar kumandalı ve kumandasız olarak iki ana kategoride sınıflandırılsalar da pek çok oyuncak araba çeşidi bulunmaktadır. Oyuncak iş makinaları, oyuncak tırlar, oyuncak kamyonlar, oyuncak trenler, oyuncak hava araçları en sevilen oyuncak araba türleridir. Çek-bırak, ses ve hareket özelliği bulunan oyuncak arabaları erkek çocuklarının büyülenmelerini ve oyuncak arabalarıyla saatlerce hiç sıkılmadan oynamalarını sağlayan donanımlardır. Marvel kahramanları, Şirinler ve Cars gibi en sevilen karakterlerle tasarlanmış oyuncak arabalar çocukların renkli dünyasına çok daha fazla heyecan ve neşe katmaktadır.

Oyuncak araba alırken dikkat edilmesi gerekenler


Oyuncak araba alırken oyuncağın kaliteli malzemelerden yapılmış olduğuna dikkat etmelisiniz. Kısa sürede tekerleği çıkan, ses sistemi bozulan veya hareket edebilme özelliğini yitiren oyuncak arabalar çocukları mutlu edeceğine hayal kırıklığına uğratır. 

Sizde kakaolu tarifleri seviyorsanız bir de kek olursa tadından yenmez diyorsanız. 

Süper bir browni tarifi için doğru adrestesiniz. 


Malzemeler :

4 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı süt
4 yemek kaşığı kakao
1 çay bardağı benmari usulü eritilmiş çikolata

2 su bardağı un
Kabartma tozu
Vanilya

Fındık içi

Yapılışı:

Yumurta ve toz şekeri çırpın
İçine kakao, çikolata, sıvı yağ ve sütü koyun. Yaptığınız bu karışımdan bir su bardağı ayırın. 

Daha sonra içine kabartma tozu, vanilya ve unu katın, karıştırın. En son olarak fındıkları katın ve karışımı yağladığınız bir kek kalıbına dökün. 

Püf noktası: Şeker ve yumurta, şeker eriyene kadar çırpılsın. Karışıma eklediğiniz süt ve sıvı yağ oda sıcaklığında olsun. Unu karışıma eleyerek katın. Tarifi genelde kare borcamda yapmak daha sağlıklı. 

Pişirme ve servis detayları

Yağladığınız kalıba döktüğünüz karışımı 180 derede önceden ısıtılmış fırında 45' pişirin. Piştikten sonra biraz soğusun ve üzerine kürdanla delikler açın. Karışımın sıvısındam ayırdığınız kısmını kekin üzerine -her yerine eşit gelecek şekilde- dökün ve soğumaya bırakın. 

Afiyet olsun. 

Ht Hayat’ın düzenlediği “Aile Okulu” seminerleri devam ediyor. Geçen günlerde de Uzman Psikolog Iraz Toros Suman’ın  ve Mutfak Şefi Yelda Onan’ın konuşmacı olduğu #eyvahcocugumyemekyemiyor konulu seminerdeydim. Konu yemek yemeyen çocuk olunca 700 tane seminer olsa giderim herhalde. Malum takip edenler bilir Lina iştahsız bir çocuk ve ben bunun kendi baskılarımdan kaynaklandığını biliyorum. 

Bu seminerden öğrendiklerime bakılırsa da pek doğru yapmıyorum. Öncelikle sevgili okur eğer “Aman benimle ne alakası var bu işin çocuk yemiyor  işte!” minvalinde fikri sabit görüşlerin varsa yazının devamını okuma çünkü bu tamamen sana dokunan bir yazı olacak.

Öncelikle sevgili Damla Çeliktaban seminere güzel bir giriş yaptı. “Biz ne yazık ki sevgimizi yemekle, yedirmekle ilişkilendiren bir toplumuz. Sevdiklerimizi yedirmek içirmek isteriz, ağırlama konusunda hep en iyisi olsun isteriz. Çocuklarımız yemek yediği zaman onları severiz yemedikleri zaman onlara sinir olabiliriz.” dedi ne de güzel dedi.

*Kendi kendime öz eleştiri yapmak gerekirse;  Lina yemeğini yemediğinde ona uyuz olduğum, hiddetlendiğim, karşısında oturup ağladığım zamanlar oldu. Kısa süren bu anları zihnimden savuşturmak çabuk oluyordu ama o büyüdükçe, benim tepkilerim anlamlanmaya başladıkça bende çanlar çalmaya başladı.

Peki ne yapmak gerekiyor bu yemeyen çocuklar için derseniz işte bu konudaki kilit noktalar:

Çocuklar hayatta kalmak için yemek yerler bizim gibi sosyal nedenleri yoktur.

             Bu yüzden yemek yemeyi bir olay haline getirmek ve bunu çocuğu hissettirmek son derece                 yanlıştır. Bir çocuk en özel ilgiyi yemek yerken görüyorsa yemek yeme sorunu olması                         kaçınılmazdır.

            *Gerçekten Lina ek gıdaya başladığı zamanlarda benim için hayal kırıklığı başlamıştı. Ağzına              bir lokma havuç suyu değdirdiğimde sevmemiş ve tükürmüştü. O zaman denemeyi kesip iki                hafta sonra tekrar vermiştim ama sonuç aynıydı. Elma,armut vb gibi şeylerin sularını                            vermeye çalıştığımda yine sevmemişti. Annem ve ben çocuk bir lokma yutsun diye türlü                      şekillere giriyorduk. Dışarıdan bizi gören biri olsa deli demesi işten bile değildi. Zaman                        zaman mama sandalyesi başında ağladığım, çaresizce eşimi aradığım zamanlarım olmuştu.

             Tanıdık geldi değil mi bu sahneler. Oysa yemek yemeyi olduğundan çok başka bir hale sokan              bizdik, Lina değil. Deneyerek seveceği bir şeyi bulabilirdik. Biz yemek yemeye başka                          anlamlar yükledikçe yemek yemek  başka bir mevzu haline geldi.

Çocuğunuz yemek yesin diye bulamaç ve püre gibi şeylere başvurmayın!

            Çocuklarında bir damak tadı olduğunu her yiyeceği sevmek zorunda olmadıklarını                               unutmayalım. Sırf yesin diye birden çok besini ezip bulamaç haline getirmek veya “Aman                   pütürlü diye yemiyordur.” diyerek onların yediklerini blenderdan geçirmek doğru bir davranış             değil.

            *Hiçbir zaman bulamaç ya da püre yapmadım ama “Ay bunu bu şekilde sevmiyor.” diye                     yemekleri olmadık formlara sokmaya çalıştığım oldu. Sonuç yine yemedi.

              Çocuğun yemek yemesi için evi tiyatro sahnesine çeviriyoruz.

              Çocuklar ne kadar çok uyaran varsa yemek olayını o kadar içselleştiremezler. O yüzden                      “Aaaa bak kuş geçti.”  “Bak uçak düştü.”  “Ayşe şimdi gelip senin yemeğini yiyecek.” “Hadi               bakalım kim daha çabuk yiyecek?” gibi olayı doğal seyrinden çıkaracak mizansenlere gerek                 yok.

             *Ben de zaman zaman bunların hepsini yaptım. Lina genelde yarış yapmayı ya da başkasının               yemeğini gelip yiyeceği konusunu hiç sallamadı. “Gelsin yesin!” dedi hatta. Bu tarz şeyler                   bize hiç fayda sağlamadı.

“Yemek yersen sana şunu alacağım.” ile başlayan cümleler ile yemek olayını ödüle bağlıyoruz.

Ödül her zaman yapılan şeyi meşrulaştırır. Çocuk kısa vadede yemeği ödül almak için yer ama  uzun vadede artık yemek yemez ve sadece ödüle odaklanır.

*Gerçekten bizde böyle olmuştu. Ne zaman “Bak yemeğini yersen sana şunu alacağım.” desem ve o şeyi alsam. Lina sırf aldığım şeyi yemek için 3-4 lokma alır “Anne ben doydum.” derdi. Netice olarak rüşvet vermek pek işe yaramadı.

Tabletle, telefonla, televizyonla yemek yediriyoruz. Oyuncakla kandırıyoruz.

            Çocukların herhangi bir uyaran ile yemek yemesi, hipnoza alınmış gibi ağzına ne verirsen                   alması ve ebeveynlerin bunu kar sayması son derece yanlış. Televizyon ile yenecek bir yemek             yine yemeğin doğal bir ritüel olduğu gerçeğini ortadan kaldırıyor.

            *Biz bunu hiçbir zaman yapamadık. Lina öyle bir şeye dalıp da yemek yemezdi. Yapmak                      istediğim ve denediğim zamanlar olmadı değil ama maalesef bu da işe yaramadı.

Çocukların büyümeleri ile yemeğe duydukları miktar ters orantılıdır.

            Ebeveynlerin iştahsızlık ile ilgili yakınmaları genelde 2 yaş civarına denk gelir. Çünkü                         çocuğun büyüme hızı yavaşladığı için yemeğe duyduğu ilgi doğası gereği azalmıştır. Çoğu                 zaman "Bu kadar yemekle nasıl doyuyorlar?" diye merak ederiz ama çocukların yemeğe                     ihtiyaç duyduğu oran ile yaşları ters orantılıdır. Tam tersi olsaydı yani büyüdükçe daha çok                 yemek yeme ihtiyaçları olsaydı çocukların hepsi yetişkin olduğunda obez olurlardı.

            *Ben Lina’da böyle olmuştum. Zaten iştahsızdı ama 2 yaş döneminde ciddi bir azalma ile                    yemek yemeyi tamamen reddeder hale gelmişti. Bunda benim “Aç geziyor bu çocuk.”                          endişelerimin ve akabinde yaptığım fazlaca baskının da etkisi büyüktü.

Onları suçluyoruz.

            “Ben 3 saat uğraştım sana yemek yaptım. Yemediğin zaman üzülüyorum.” diyerek onları                       suçluyor ve yine yemek yeme durumunu çok başka yerlere çekiyoruz.

             *Ben kendi adıma söyleyebilirim ki yesin diye gerçekten uğraştığım yemekleri yemediğinde                 cidden çok üzülüyordum. Ve aynen bu cümleyi kullanıyordum.

“Aman ben yedireyim de daha çok yesin. Şimdi 10 saatte döke saça yiyecek.”  diye düşünüp, kendi yemesine izin vermiyoruz. Aile olarak sofraya oturmak, sofra alışkanlığı edinmek.

Çocukların kendi başına yemek yemlerine izin vermiyor. Onlar etrafı kirletecek diye elinden çatal kaşığı alıyoruz. Onlar bizim gibi değiller, yemek yemeleri içi yeterli zamanı onlara tanımalıyız. Birlikte sofraya oturmak yerine onları önceden yediriyoruz. Böyle yaptıktan sonra da çocuklardan sofra adamı kazanmalarını ya da yeme düzeni oturtmalarını bekliyoruz.

*Eğer bir yere yetişmiyorsak ya da cidden yemek yeme konusunda sınırımı fazlaca zorlamadıysa genelde Lina’ya çok küçük olduğu zamanlardan beri kendi yemesi konusunda fırsat veriyoruz. Ailecek sofraya oturuyor ve onu da bir birey gibi görüyoruz. Ama bazen 3 saatte yemesinden fenalık gelmiyor değil.

Yemeyi sevmedikleri şeyler için onlara fırsat tanımıyoruz.

Yemeği sevmedikleri şeyleri denemekten korkmayalım. Farklı zamanlarda ve farklı şekillerde sunulan bazı yiyecekler tercih etmeleri için o yiyeceği en az 5 kere denemeleri gerekiyor.

*Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki: Çok zaman boyunca türlü çeşitlerde denediğim çok oldu.

İştahsızlık tanımımızı gözden geçirmeliyiz. “Doydum.” dediğinde duygularına saygılı                   olmalıyız.

Çocuklar genelde ihtiyaçları kadar yer ama genelde bu ihtiyaçlar ebeveynlerin yeterli gördüğünden çok daha azdır. Bu yüzden bizim uygun gördüğümüz değil onların ihtiyaçları kadar yemeleri gerektiğini unutmayalım.

*Lina bir şeyden yiyip de “Anne ben doydum.” dediği an “O kadar yemeyle doyulmaz!”  dediğim öyle çok olmuştur ki.

Tabağına alacağı yemeğe ya da aldığı yemeğin miktarına kendimiz karar veriyoruz.

Onların yemek yeme konusunda özgür olmaları çok önemli. Masaya bir servis tabağı getirin ve tabaklarına yiyecekleri almaları konusunda onlara serbestlik tanıyın. Kendi tabağına yemek istedikleri şeyden istedikleri miktarda almak onları rahatlatacaktır. Çünkü biz porsiyonları öyle büyük ayarlıyoruz ki çocukların midesinin yumrukları kadar olduğunu unutuyoruz.

*Ben çoğu zaman kendim koyardım çünkü Lina’ya kalsa asla tabağına bir şey almaz “Ben tokum  anne.”  derdi.

Alternatif yemekler sunmayın.

Yemediklerinde buzluktan köfteler, hemen pişen makarnalar oluyor. Bunlar çocukların “Nasıl olsa aç kalmayacağım hissini pekiştiriyor ve önündekini yemek istemiyorlar. Yemediklerinde bir sonraki öğüne kadar yemek olmadığını nazik bir dille belirtin. “Yemiyor musun,kalk o zaman sofradan. Akşama kadar sana bir şey yok!” demek yerine “Doydun mu, hadi bakalım şimdi oyuna.” demeyi deneyin.

*Vallahi ne yalan söyleyeyim yemediği zaman 4-5 ek çeşit sunduğum, peşinden yemekle koştuğum, hiçbir şey yemedi bari muz yesin diye muz için ikna etmeye çalıştığım zamanlar oldu. Sonuç aynı …

Onları yemek hazırlama sürecine dahil etmekten çekiniyoruz.

Çocuklarınızı yemek hazırlama sürecine dahil edin bu sayede kendi yaptıkları şeyleri yeme isteği ile yemek yeme konusunu teşvik etmiş olacaksınız.

*Ben bunu yapardım ve çoğu zaman faydalı olurdu.

Çocuk yemek seçiyorsa mutlaka yakınlarda yemek seçen birileri vardır.Rol model                       olmak önemlidir.

Biz yemek seçiyorsak ve o yemeklerden çocuklarımıza yapmıyorsak çocuklarımızın damak zevkinin gelişmesini beklememeliyiz.

*Şükür ki böyle bir alışkanlığımız yok

Abur cubur dolabı yapmayın.

Biz türklerin evinde mutlaka abur cubur dolabı olur. Çocuk acıktığında abur cubur yeme kolaylığı bulursa yemek yemez. Bunu asla yapmayın.

*Bizde böyle bir dolap yok.

Sevgili Yelda Onan ise: Mevsiminde organik gıda tüketmemiz gerektiğini. Çocuklara abur cubur vermememiz gerektiğini. Çocukların okulda çok daha esnek oldukları için yemek yeme konusunda sıkıntı yaşamadıklarını söyledi. Aynı zamanda okula giden çocuğunuzun menüsünü inceleyin, hoşunuza gitmeyen şeyleri belirtin. Velilerin yerinde itirazı ile okul menüleri düzelecek diye umuyoruz dedi.

Seminer sonrası ve seminer esnasında da Iraz hanım bizim sorularımızı aldı. Çocuklar yesin diye neler yaptığımızı ve çocukların yememesinden ne kadar çok şikayetçi olduğumuzu dinledi. Sorduğu bazı sorular ile aslında çocuklara hiç acıkma fırsatı vermediğimizi ve yemek konusunda ciddi takıntı yaptığımız kanısına vardı. Bu açıkça söylemedi ama “Arkadaşlar siz ne yapıyorsunuz böyle?” diye hayretle sorması bunun belirtisiydi.

İşte ben de tam o sırada “Ben ne yapıyorum böyle?” dedim kendi kendime. “Çocuğum Yemek Yemiyor” kitabını okuduktan sonra ne kadar; mama sandalyesi başında ağlama, yemediğinde kızma, bağırıp çağırma, kendimi ve onu yemek konusunda kahretme ve aşırı ısrarcı tavırlarımdan vazgeçsem de “Annem gün içinde arayıp: Kızım bu çocuk hiçbir şey yemedi yine!”  diye serzenişte bulunduğunda moralim bozuluyordu.

Sonra düşündüm, Lina 4 yaşına gelmişti ve onunla her konuda iletişim kurabiliyorduk. Konuştuğumuzda anlıyor ve mantıksal sınamalar yapıyordu. Bunun yanında karnımda bir bebek vardı ve ben onu da bu kaygılar ile büyütemezdim. Çevre baskısı, ortak alınamayan kararlar, çocuğun dirençli olması, okulda sergilenen farklı tavırlar vs. hepsini bir kenara bıraktım ve Lina ile konuştum:

Kızım bundan sonra yemek yeme konusunda aramızda sorun olsun istemiyorum. Sana ve yemek yeme tercilerine saygı duyacağım ve ne kadar istiyorsan o kadar yemene müsaade edeceğim. Yine birlikte masaya oturacağız ve evde ne pişerse önünde olacak, sen istediğin şeyden istediğin miktarda alacaksın ve ben sana daha fazla yemen konusunda ısrar etmeyeceğim, kimse etmeyecek.” dedim.

Bana “Anne emin misin?” diye sordu ve ben de emin olduğumu söyledim. Sonra tüm ev ahalisi ve annemlerle konuşma yaptık. Bu seminerde geçen tüm şeyleri anlattım ve yeni politikamızı belirledik.

Aç kalsa ve açlıktan nefesi bile koksa, okula aç aç gidecek bile olsa, makarna diye yalvarsa bile kararlarımızdan dönmeyecektik.

O dakikadan sonra

Kahvaltı da dahil her öğün masaya birlikte oturduk. Çalışmayı bıraktığım için sürekli benimle birlikte olması işime geldi, annem konuya fazla dirayetli olamayabilirdi.

Ona yemeklerini tabağına alması konusunda fırsat verdim ve koyduklarını yemek istiyorsa koymasını söylemedim.

Yemediğinde peşinden koşmadım ve ye diye ısrar etmedim.

Bazen bir haşlanmış yumurta ile bitti kahvaltı; bazen zeytin, peynir, ekmek, yumurta, reçel, bal ne varsa yendi hepsinden. Okulda öğle yemeği olmadığından okula yemek yiyip gitmesini istiyordum çünkü ikindi kahvaltısında çıkan şeyler yeterli olmuyordu. Okula yemek yemeden gitse bile ses etmedim. İnanın o akşamlar çok daha fazla yedi
.
Zaman zaman 10 saatte yediği oldu, zaman zaman çorbayı kollarına akıttığı... Resmen sabrımı sınadı ama sesimi çıkarmadım. Masa da kıvrandığı zamanlarda kalmak istiyorsa kalkabileceğini söyledim. Asla aç kaldı diye alternatif yemek yapmadım. Anne” Makarna yapar mısın?  Ben bu yemeği sevmedim.” dediğinde evde bunların olduğunu söyledim. Yeri geldi bir bardak sütle yattı. Ana yüreği içim cız etti ama dayandım.

Arada irademe ters düştüğüm oldu ama hemen “Anne hani sen ısrar etmeyecektin!” ikazı ile kendime geldim. ( Bu anlamda çocuk anlayacak yaşta ise konuşun derim ben)

İşte tüm bunlardan sonra neyi anladım biliyor musunuz ? Zamanında doktora gidip de “Hocam bu çocuk yemiyor, spesifik ne tahlil varsa yapın, patolojik bir şey yoksa artık ısrar etmeyeceğim ,vallahi aç bıraktım ama yine yemiyor.” dediğimde ben yanılıyormuşum. Sürekli ara öğün teklif edip çocuğun acıkmasına fırsat vermiyor, sürekli alternatif sunup çocuğu boğuyormuşum.Gerçekten dayanıp, aç kalsa bile sabredeceğim diyebiliyorsanız hemen başlayın "kararlı" olmaya.

Özetle dostlar İŞTAHSIZ ÇOCUK YOKTUR, YANLIŞ TUTUM SERGİLEYEREK YEME ALIŞKANLIĞINI BOZAN EBEVEYN VADIR.





MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.