Çocuklar ve yetişkinler için pek çok farklı konsepti ve çeşidi bulunan kutu oyunları, sosyalleşmenin, iletişim ve empati kurmanın eğlenceyle buluştuğu oyuncaklardır. Oyun oynamak sadece çocukken değil; ömür boyu süren, insanın eğlenirken kendisini geliştirme imkanı bulduğu aktivitelerdir. Arkadaşlarınızla olduğu kadar aile üyeleriyle oynayacağınız aile oyunları, aynı evi ve hayatı paylaşan insanlar olarak sizi birbirinize daha çok bağlayacaktır. Özellikle teknolojinin geliştiği ve çalışma temposunun her geçen gün arttığı günümüzde kutu oyunları, insanların birebir iletişim kurmasını sağlayan oyuncaklar olarak da son derece önemli.


Aile oyunlarının çocuk ve ebeveyn iletişimine katkıları

Günümüzde çocukların okuldan, yetişkinlerin işten evlerine dönüp bilgisayar ya da televizyon başına geçtiği, aile kavramının zedelendiği yönünde pek çok tartışmaya tanık oluyoruz. Aile oyunları ise tam da bu koşuşturmaya ve iletişimsizliğe eğlenceli bir çözüm sunuyor. Scrabble, Tabu, Jenga, Monopoly, Twister, Cranium gibi pek çok farklı aile oyununu oynarken ebeveynlerin çocuklarıyla eğlenceli bir şekilde iletişim kurmaları da sağlanmış olur. Ayrıca çocukların oyun oynarken tutunduğu tavır, bakış açısı, yaptığı tercihler de ebeveynlerin çocuklarını tanımalarına olanak verir. Hafıza, zeka, kelime bilgisi gibi zihinsel aktiviteleri geliştiren aile oyunları, strateji ve plan yaratma gibi kabiliyetleri de eğlenceyle buluşturur.




Klasik bir arkadaş eğlencesi olarak masa oyunları


Bazı oyunlar klasikleşmiştir, ne kadar oynasanız sıkılmazsınız, hatta hayatınızın bir parçası haline gelir. Örneğin Okey ve iskambil yıllardır en sevilen masa oyunları arasında yer almaktadır. Zeka ve strateji dendiğinde akla ilk gelen oyun olan satranç ise sessiz hamlelerin büyük bir eğlenceye dönüştüğü, bol konsantrasyonlu ve akıllı bir oyundur. Bir gelenek olan tavla ise hem yaşı geçkin yetişkinlerin hem de gençlerin en sevdiği oyunlar arasında yer almaktadır. Okey, tavla ve satranç gibi oyunlar için her gün bir yenisi çıkan özel tasarımlı oyun takımları ise harika birer hediye seçeneği. Eğlenceyi zarafetle tamamlamak istiyorsanız sevdiklerinize sedef tavla takımı veya manyetik satranç seti gibi oyunlardan hediye edebilirsiniz. Sırlar dünyasına yolculuk yapmak isteyenler ise tarot kartlarına başvurabilirler.




Düşününce biz annelerin hayatta en çok heyecanlandığı ve hiçbir zaman da unutmayacağı (unutmak da istemeyeceği) an, bebeklerimizin doğum anıdır! Doğumda bebeğimin ilk defa ağlarken çıkardığı ses hâlâ kulaklarımda. :)

Doğumdan sonra yüzlerine her baktığımızda bu heyecanın onlarla birlikte hızla büyüdüğünü de hissederiz. Bu yüzdendir ki bebeklerimizin doğum günleri hem onlar hem de bizim için çok önemli! :)

Pegasus bu heyecanımızı görüp yaşadığımız bu mutluluğu daha da artırarak çocuklarımızın doğum günlerini uçaklarında kutlamaya başladı! Hem çocukları hem de bizi çok mutlu ediyor!

Tüm anne babalar bu videoyu izlemeli. :)



Bir boomads advertorial içeriğidir.

Çok yakın dostlarımdan biri uzun uğraşlar sonucunda hamile kaldı. Gece birden aklıma düştü sorayım dedim "Hastayım, acile gittiğimizde kalp atışını da duyduk nihayet." dediğinde gözlerimden yaşlar indi.

Bir bebeğini tüp bebek ile yapan diğer bebeğine doğal yollardan sahip olan bir insan olarak öyle yoğun duygularla yazıyorum ki bu yazıyı, yaşadıklarım aklıma gelince ağlamamak mümkün değil.

Bundan 6 yıl önce, öylesine gittiğim bir kontrol sırasında kanser olduğumu öğrenip 2 gün sonra ameliyat masasında bulmuştum kendimi. İçimdeki 8,5 cm lik tümörü almayı başaramayan -o çok meşhur karı koca- jinekolog bozuntuları hayatımı karartmıştı. Ameliyat sonrası başka doktorların yaptığı kontrollerde ve yenilenen patolojide anlamıştık ki hem tümörün 7 cm'i içimde duruyor hem de ameliyat sonrası yapılan patoloji sonucu sıçrayan bir kanseri işaret ediyordu.

O zaman her şey yolunda gitseydi, doğru patoloji sonucunu alsaydık ameliyat sonrası 4 kür kemoterapi görmem gerekecekti. Yaşanan bu olaylar sonucunda eşim ve ben çok yıprandığımız için hukuksal olarak hakkımızı aramaya bile fırsat bulamadan deyim yerindeyse canımızın derdine düşmüştük.

Gittiğim onkoloji ve jinekoloji doktorları konsültasyon yaptılar ve sonuç olarak önümüze iki seçenek sunuldu. Birincisi, içimi tekrar açacaklardı, kalan tömürü alacaklardı ,sağ yumurtalığımı da alıp donduracak, bana içimin tekrar temizlenmesi için kemoterapi uygulayacaklar ve dondurulan sağ yumurtalığımı yerine 3 yıl sonra koyacaklar, eğer vücut kabul ederse çocuk sahibi olacaktım; ikinci seçenek olarak da hemen tüp bebek yapacaktık ve ben içimde kalan tümörle hamile kalmaya çalışacaktım. Tüp bebek için alınan hormonların tümörü etkileyip etkilemediği ya da içimde büyümeye devam edip etmeyeceği belirsizdi. Karar eşime ve bana aitti. Eşime sorduğumda " Bana sen lazımsın çocuk değil. Senin hayatın, senin bedenin." dedi ve kararı tamamen bana bıraktı.

Çocuk sahibi olmayı çok istiyordum ve içimde kötü bir his yoktu. İkinci seçenek çok daha riskli olmasına rağmen ilk seçenekten çok daha fazla korkuyordum.Yine de ikinci yöntemi seçtim ve biz 20.Mart.2010 da yani hemen hemen 5 yıl önce tüp bebek yapmak için doktorumun odasında bulduk kendimizi.

Her şey yolunda gitmişti ve ben 9.Nisan.2010 da hamile olduğumu öğrendim.

Bu yaşananlar üzerinden 4 yıl geçti. Ve biz her şeyi akışına bıraktığımız, hiç uğraşmadığımız hatta umrumuzda bile olmadığı bir dönemde ikinci kez hamile olduğumu öğrendik. Kızımın doğumunda içimdeki tümör temizlenmişti. İkinci bebeğime tek yumurtalıkla hamile kalmıştım. Tek yumurtalıkla kalmak çocuk olmasına engel değildi.

Şimdi bu yazıyı yazarken karşımda melek gibi uyuyan bir oğlum ve legoları ile oynayan bir kızım var. Varlıklarına şükretmediğim bir saniye bile yok.

İnsanın evlat hasreti ile yanıp tutuşması, bir evladı olup olmayacağı belirsizliği yaşaması, yaşamının ismi bile söylenilmekten çekinilen bir hastalıkla tehlikeye girmesi ne demek bilirim. Her zaman da duamdır; isteyen herkesin bir evladın olsun inşallah. Yüce rabbim istediği zaman olmayacağı oldurur. Meryem anamızın yaşadıkları gibi. Tıp bu konuda son derece gelişmiş olmasına rağmen o "Ol" buyurmasaydı olmayacaktı hiçbir şey.

Bakara Suresi 117. ayet
Demem o ki kanser de olsanız tek yumurtalıkla da kalsanız umut tükenmez. Bol dua ile bilime sarılın ve gerisini akışa bırakın.




Bazen hava öyle soğuk olur ki evden dışarı bile çıkmaz istemezsiniz. İşte böyle durumlarda evdeki malzemeler ile yapacağız kolay ve leziz bir tatlı yapmak isterseniz, işte size tarif. 



Malzemeler

1 litre süt
5 yemek kaşığı un
10 yemek kaşığı toz şeker
1 paket şekerli vanilin
1 yemek kaşığı tereyağ

Bir paket petibör bisküvi
Çilek
Muz


Yapılışı

İlk malzemeleri pişirip muhallebi haline getirin. Muhallebi soğurken bisküvileri öğütün. Borcama biraz muhallebi yayın araya öğütülmüş bisküvileri yayın üzerine muz ve çilek doğrayın. Üzerine bir kat daha muhallebi yayın. Üstüne bisküvileri yayın. 

Bir süre soğusun ve afiyetle yiyin. 




Selçuk kalk hayatım iyi değilim......

Bu duruma gelinceğe kadar olanları yazmıştım. Hastane çantamdaki eksikleri yerleştirmiş gece 3'de yatmıştık. Yattıktan kısa bir süre sonra şiddetli bir bel ağrısı ile uyandım. Kasıklarım patlayacak gibiydi ve bir an gelen kasılma soluğumu kesiyordu. O gece salonda yatmıştık. Yan koltukta yatan eşime uzanmak istedim ama ağrıdan kıpırdayamıyordum. Heyecanlanmasın diye yavaşça seslendim "Selçuk kalk hayatım iyi değilim." dedim. Eşim hemen kalktı. Doktorum, "Herhangi bir sıkıntı olursa hemen gel." demişti. Sabaha kadar beklemek istiyordum. Hala erken doğuruyor olduğuma inanmak istemiyordum. Eşim "Merve hadi gidelim hastaneye." diyordu. Ben ısrarla sol tarafıma yatıp ağrının geçmesi için kendimce bir şeyler yapıyordum.

Zaman geçtikçe ağrı artmaya başladı. Lina'yı yanımıza almayı planlamıştık. Kendisi de öyle istemişti. Yaşanan her durumda yanımızda olmasını hatta hastanede bizimle kalmasını istiyorduk. Yavaşça seslenip onu uyandırdık ve sabah yola çıktık. 

Yolda herkese haber verdik. Benim sıkıntılı halim sürekli oturur pozisyonda olunca daha da arttı. Bebek karnımda taş gibi kaldı. Daha fazla dayanamadığım için koltuğu yatırdım. Nihayet hastaneye gelmiştik. Arabadan inmek için adımımı attığım an bir adım daha atamayacağımı anladım.Bacaklarımı açsam bebek çıkacakmış gibi hissediyordum. Tekerlekli sandalye geldi ama kesinlikle bacaklarımı açamıyordum. Sancı sıklıkla vuruyordu "Kaç dakikada bir sancı var?" diye soranlara "Sancı hiç gitmiyor ki." diyebildim sadece. Sonunda odama çıkmıştım.



 Daha önce yaşadığım kanser sebebi ile doğum patoloji uzmanı eşliğinde yapılacaktı. O yüzden patoloji uzmanının gelmesini bekledik. Öğlen civarı ağrılarımın biraz hafiflediği bir dönemde ziyarete gelecek misafirlerimiz için bebek şekeri yaptık. Oda süslemesi için düşündüğüm birçok şeyi ani doğum sebebi ile yapma fırsatım olmamıştı. 35+5 günlük hamile iken doğum yapacağıma hala inanamıyordum.Kimseye belli etmedim ama içim içimi yiyordu. İlk bebeğim erken doğmuş ve yoğun bakımda kalmıştı. Ya bu bebeğim de yoğun bakıma girerse diye endişe etmekten kendimi alamıyordum.

Birden odanın kapısı açıldı ve beni almaya geldiler. Ben ameliyat olmaktan hiç korkmam sadece korkum bebeğimi benden almalarıydı. Anneciğim yakın zamanda ayak bileğini kırdığı için yanımda yoktu. Onun burukluğunu da yaşıyordum. Eşim ve kızım ile sarılıp vedalaştım. Babamdan ve diğer herkes ile helalleştim ve sedyeye yattım. Ameliyathanede oğluma sarılmak istediğimi ben baygın bile olsam ten tene temas hakkımı kullanmak istediğimi doğar doğmaz onu kucağıma koymalarını istediğimi söyledim.




Genel anestezi eşliğinde yapılan operasyonla dünyaya geldi oğlum. 4 aralık 2014 saat 12:34'de 35+5 haftalıkken gözlerini açtı dünyaya.  Hala varlığına inanamadığım minik kuzum. Ben görmeden kimse görmediği için benim çıkmamı bekleyen miniğimi getirdiler. Yüzünü daha göremeden tek duam iyi olmasıydı.Lina'nın yoğun bakıma girmesi bende nasıl bir travma yarattıysa bunu üzerimden atamıyordum. Neyse ki bebeğim sağlıklıydı ve onu emzirebilmiştim. 


Evlat, insan hayatında vazgeçilemez tek şey. Bir evladınız varken hayat sadece onun için akıyor. Ama ikinci bir evlada sahip olduğunuzda durum değişiyor. Daha Bera'yı kucağıma aldığım ilk an gözüm Lina'yı aradı. Hemen onu da yanıma çağırdım. Bir kardeşi olduğu için düzeni değişsin, duyguları incinsin istemiyordum. Şimdi içime düşen bu sevinç bir başka kıvılcımın alevlenmesine sebep oluyordu. Artık çok daha sabırlı olmak, çok daha anlayışlı olmak gerekiyordu. 



Sana gelince Muhammet Bera; küçücük ellerin mis kokan bedenin ile hayatımıza iyi ki geldin. İyi ki geldin de bana o müthiş duyguyu bir kez daha yaşattın. Varlığın içimizi ısıttı benim güzel evladım. Hep derim yine diyorum. Evlatlarımdan bir fazla nefes nasip olmasın bana...Ömrün uzun olsun miniğim. Hayatta elbetteki kötülükler üzüntüler yaşayacaksın şunu bil ki annen ve baban her anında senin yanında olacak. Nefesin nefesim....



Ahhhh…. Diyorum bir an. Bir sancı vuruyor ve karnım taş gibi oluyor. Kendime telkinde bulunuyorum hemen. “ Dinlen Merve, yoksa erken doğuracaksın!” Hemen bir yere oturuyorum ya da uzanıyorum. Karnım normalden çok daha anormal bir şekilde sertleşiyor. Bebeğim bir yere toplanıyor ve ağrı kadar güçlü bir şekilde içimde kasılıyor.

Bir şeylerin ters gittiğini arkadaşlarıma veya aileme söylesem de tam olarak ne olduğunu anlamadığım için ben de durumumu doğru ifade edemiyorum. İnsanın bir çocuğu olunca dinlenmesi çok zor oluyor. Bu sebepten sizlere tavsiyem ikinci çocuğunuza hamileyseniz ve yardımınız yoksa ya da size destek olan bir yakınınız, hamileliğinizin son ayını tek başına geçirmeyin.

Kanımdaki bu sancı/kasılma artık adı her neyse zamanla çoğalmaya başladı. Artık yavaş yavaş bünye kendini doğuma hazırlıyor diye düşünmeye başladım. Kendimi ne kadar “ Bunlar yalancı kasılmalar.” diye rahatlatsam da kasılmalar sürekli olmaya başlayınca hafta sonuna doğru olan kontrolümü hafta başına aldık. Daha önce geçirdiğim bir dizi ameliyat ve kendi kişisel tercihim ile planlı sezaryen olacaktım.

Doktoruma gitmek için yola çıktığımızda kendimi yine rahatsız hissediyordum. Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçmek de beni yormuştu. Arabada oturdukça karnım iyice sertleşiyordu. Nihayet hastaneye varmıştık ve kendimi bir nebze olsun rahat hissetmeye başlamıştım. Doktorum birkaç şey konuştuktan sonra beni muayeneye aldı. Ultrason ile baktı ve “Fena değil.” dedi. Sonra Merve gel bir de tuşe bakalım.” dedi. Baktı ve “Konuşalım!” dedi.

Lina’ da 36+5 de doğuma girmiştim. Kontrol diye gidip doğuma girmek ve çocuğunu erken doğdu diye yoğun bakıma teslim etmek çok kötü bir duygu. Gökmen hoca “Konuşalım!” dediğinde birden deja vu olmuş gibi irkildim. Yeniden aynı şeyleri yaşamak ve bebeğimi erken doğurmak istemiyordum. Doktorun karşısına oturduk, daha önce yaşadığım kanser nedeni ile doğumda içime tekrar bakılacak ve parça alınacaktı. Doktorum konuşmaya başladı: Biliyorsunuz planlı sezaryen yapacağız. Normalde 24’ünden sonraya gün verecektim ama rahim ağzında çok fazla yumuşama var. Görüşüne göre bu bebek bir sonraki haftayı beklemez bu hafta gelir.” dedi. Eşimle şok olmuş bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Ne yani bebek 35 haftalıkken doğacak mıydı?

Doktorum olası bir erken doğum için bebeğin ciğerlerinin gelişimine katkıda bulunacak bir iğne ve rahim kasılmalarımı rahatlatacak bir iğne daha yazdı. Dinlenmek ve sadece hastane çantamı hazırlamak, onun dışından başka hiçbir ev işi yapmamaya söz vererek eve döndük. Çünkü konuşma sırasında “ Eğer 37 hafta civarında olsaydım bebeği hiç düşünmeden alacağını ama şu an küçük olduğu için ne kadar anne karnında kalırsa o kadar iyi olacağını, mümkün olduğunca dinlenmem gerektiğini söylemişti.”  doktorum. Gece veya ertesi gün ağrı olursa takip edecektim. Suyum nişanım gelirse ya da ağrılarım sıklaşırsa hemen hastaneye gelecektim.

“Yine mi erken doğuracağım, yine mi bebeğimi benden alacaklar? “ korkusu ile sinirlerim boşaldı ve ağlamaya başladım. Eşim de çok kötü olmuştu ama her zamanki gibi ben üzüleceğim diye belli etmemeye çalışıyordu. Eve hastane çantası için eksik olan birkaç şeyi de alıp öyle döndük. Biraz dinlendikten sonra çantayı hazırlamaya evi toparlamaya başladık.

Her şeyimiz hazırdı. Yapmak istediğim birkaç şey vardı ama yetiştiremeyeceğim diye düşünüp hiç el atmadım. Geç saatte uyuduk. Eşimde de bende de bir huzursuzluk vardı ama ikimizde dile getirmiyorduk.

Gece yastığa başımı koydum ve miniğim ile konuşmaya başladım: Bebeğim bak ben bu sancıları çekmeye razıyım sen yeter ki zamanında gel. Daha ciğerlerin tam olarak gelişmedi ve seni de ablan gibi yoğun bakıma bırakıp eve gelmek istemiyorum. Ben dinleneceğim sen de vaktinden geleceksin olur mu miniğim.

Ben ne kadar miniğim ile konuşsam da vücudum bir o kadar farklı sinyaller veriyordu. Karnım sertleşti ve ağrılarım arttı. Eşime seslendim. “Selçuk kalk hayatım ben iyi değilim.”
Bir sonraki hafta neler olduğunu yazacağım. Bu haftadan sevgiler. 





Bu hafta minik erkek kendini iyiden iyiye belli etmeye başladı. Zaman zaman sanki doğuracakmışım gibi hisler yaşıyorum. Bebeğim sanki çok aşağıda ve her an doğuma koşacakmışım gibi geliyor.

Yorgunluk had safhada olduğu için de olabilir ya da bebek kendini doğuma hazırlıyor da olabilir. Bu sebepten doğuma yaklaştıkça vücudumuz ne gibi sinyaller veriyor ona değinmek istedim.

Doğumun en büyük habercilerinden biri Braxton Hicks kasılmaları. Bu kasılmalar doğumanında yaşanan kasılmaların bir taslağı. Çoğu zaman yanlış alarm vermemize sebep olan bu kasılmalar şöyle oluyor:

Genelde karnınızın yukarısından başlayan, bebeğin karnınızın bir tarafına toplandığı ve ağrının aşağı doğru indiğinde karnın gevşediği bir kasılma şekli.

Ben de geçen haftanın sonunda bir gün karnımın birden kasıldığını hissettim. Göğüs altımdan başlayan ve karnımın sağ tarafında bebeğin toplandığı, bir anda kendimi çok sıkıştıran bir ağrı ile karşı karşıya kaldım. Ne yapacağımı bilemedim ve birden eğilmek ya da çömelmek istedim. Aşağı bölgeye baskı yapan bu ağrı gittikçe artıyor ve karnım taş gibi oluyordu. Dedim " Tamam, ben kesin doğuruyorum." Daha önce gebelik 

Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 



Tahinli Sarma 


Bazen şak diye misafir gelir ve çayın yanına yapmak için pratik bir şeylere ihtiyaç duyarsınız. İşte bu tarif tam da öyle bir tarif.

Yapması kolay ve lezzeti süper.

Malzemeler:


Baklavalık hazır yufka
Tahin
Toz şeker
Ceviz
Pudra Şekeri

Yapılışı:

2 kat baklavalı yufkanın uç kısmına birkaç kaşık toz şekerle karıştığınız tahin yayılır. Daha sonra içine ceviz içi serpilir. Yufka rulo yapılır ve 180 derece önceden ısıtılmış ve yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisinde fırına verilir.

Hafif kızarınca fırından çıkarılır. Arzuy göre kesilir ve üzerine pudra şekeri serpilir.

Sıcak yemek daha güzel

Afiyet olsun.




Bu hafta itibari ile hiç yaşamadığım şeyler yaşıyorum. Daha önceki hamileliğimde hiç böyle zorlanmamıştım. Erkek çocuk taşımak cidden zormuş. Kendimi kocaman hissediyorum. Kontrollerim sıklaştı. Yakında doğum tarihi için karar alacağız.

Minik erkeğe gelince: Ciğer gelişimi tamamlandı. Artık doğum poziyonuna geçmeye başlayabilir. Göz bebekleri dışarıdan gelen ışığa göre büyüyüp küçülebilir. Ağırlığının hızla arttığı haftalara geldik ve artık minik erkeğin cilt altı yağ dokusu hızla kalınlaşıyor.

Geçen hafta sizlere doğum şekillerini yazacağımdan bahsetmiştim. İşte bu konu hakkındaki düşüncelerim:

Ben yaşadığım hastalık sebebi ile (yumurtalık kanseri ) aynı zamanda da kişisel tercihim sebebi ile sezaryen doğum yapacağım ama bu demek değildir ki normal/doğal/vajinal doğumu desteklemiyorum.

"Sezaryen bir müdahaledir!" gibi beylik laflar etmeyeceğim burada, bana göre çocuğun anne bedeninden çıkmasına sebep olan her türlü şey bir doğumdur. Hele ki sezaryen olduğu için "Çocuğum var ama ben doğurmadım!" diyerek sezaryeni aşağılayan bir anlayışı asla kabul edemiyorum. Çünkü keyfî yapanlar olduğu gibi buna mecbur kalanlarda var olduğundan sezaryeni sürekli itelemek ve yapmak zorunda kalan anneye gereksiz ruhsal yük bindirmek hiç hoş değil.

Özünde inandığım ve savunduğum şu aslında:

Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 




Hayatta her şey bizler için... Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak en güzeli... İlk hamileliğimde çocuğumun eşyalarını ve kendi eşyalarımı yıkayıp ütülememe rağmen çantaya koymamıştım. Kontrole gidip aniden doğuma girme ihtimalim söz konusu olunca ağabeyime rica etmiş; telefonla çantama koyulacak şeylerimi hazırlatmıştım. Kafası karışan ağabeyim en sonunda ne bulursa çantaya koymuş ve hastaneye iki koca valizle gelmişti.

Doğumum yaşadığım yumurtalık kanserinden dolayı yine sezaryen olacak. Ne kadar günü belli olsa ve planlı hareket etme ihtimali de doğursa, yine de tedbiri elden bırakmamak en iyisi. Bu hafta kendim için hazırlamayı düşündüğüm hastane çantasında neler olacak sizlere fikir olsun diye bundan bahsedeceğim.

Öncelik olarak, hastanede yanınızda kimler kalacak ve hastaneniz size ne gibi imkanlar sunuyor buna bakmanızda fayda var. Ben geçen hafta olan kontrolümde hastane odası ve hastanenin sağladığı tüm imkanları görüşerek işimi sağlama aldım, size de tavsiye ederim. Hastane ne kadar birçok eşyayı veriyor olsa da ben kendi aldıklarımın kullanılmasını tercih edenlerdenim. Hastanede kızımla ve eşimle kalacağım, çekirdek aile olarak kalmak istediğimizden dolayı hepimiz için eşya almak gibi bir durum doğuyor. Ben öncelikle anne ve bebek için olanlardan konuya girmek istiyorum.

Anne için :

Doğum şeklinize göre dış giyiminize karar vermek en mantıklısı. Eğer doğal doğum yapacaksanız pijama kolay olabilir. Sezaryende gecelik kasık bölgesine baskı yapmadığı için çok daha kolay bir kullanım sağlıyor. Bu ürünlerin hepsinden en az iki tane alın yanınıza. Alacağınız tüm ürünler önden düğmeli olsun demek isterdim ama göğüs bölgemin komple açılmasından hoşlanmadığım için pijamamı normal pijama olarak alacağım. Gecelik alanlar mutlaka önden düğmeli almalı. Gecelik ya da pijama hangisini tercih ederseniz edin kolunuzu dirseğe kadar sıyırdığınızda sürekli damarınızda olacak olan iğneyi düşündükçe kolu sıkmayan bir ürün tercih etmek elzem. Aynı zamanda pamuklu bir kumaş tercih etmek çok önemli, sizi güzel göstermesi uğruna asla sentetik ve saten bazlı kumaş kullanılan gecelik veya pijama tercih etmeyin.

Bunun yanında hijyenik ped ve kullan at iç çamaşırları çok kullanışlı. Hastane ne kadar sıcak olursa olsun ayağınız üşümesin diye birkaç çift çorap ve rahat bir terlik almanızda fayda var. Makyaj çantası ve kişisel bakım ürünleri (parfüm ,roll on, nemlendirici, törpü, cımbız, tarak vb.), eğer hastane içinde duş alacaksanız bunun içinde birkaç uygun eşya almanız iyi olacaktır. Emzirme için rahatlıkla kullanacağınız bir emzirme sütyeni hatta emzirme atleti alırsanız ne göbeğiniz üşür ne de sütyen ile uğraşmak zorunda kalırsınız. Aynı zamanda göğüs uçlarınız için lanolin içeren bir krem ve sütünüzün akma ihtimaline karşı göğüs pedi bulundurmanız süper olacak. Benim gibi daha önce acılı bir emzirme dönemi yaşadıysanız eğer, mutlaka çantanızda göğüs kalkanınız da olsun. Eğer göğüs ucunuz yoksa veya emzirme konusunda sıkıntı yaratacak kadar küçükse yapay göğüs uçları size çok destek olacaktır.

Bebek için:

Ben, bebeğim kendi aldığım giysileri giysin, kendi aldığım şeylerle bezlensin ve bakımı yapılsın isterim o sebeple yanıma bebek için gerekli her şeyi almayı düşünüyorum. Çok parçalı bir hastane çıkışı bunun yanında üzerini değiştirebileceğiniz birkaç tulum ve iç badi gerekli. Aynı zamanda çocuk için kullanacağınız bez, pişik kremi, altını silmek için alt silme pamukları, alt açma bezi, ağız bezi, eldiven, şapka, rahat ve yün olmayan bir battaniye, çorap koyabilirsiniz çantanıza. Eğer kışın doğum yapacaksanız yeni doğan için üretilmiş astronotlar da süper iş görüyor.

Yardımcı malzemeler:

Fazla sütünüz olması ihtimaline karşı ne kadar hastanede pompa olsa da ben kendi pompamı yanıma alacağım. Bebek biberon alırsa memeyi bırakır söylemine asla inanmadığım için bir adet yeni doğan biberonu yanımızda olacak. Rahatlama sağlayan birkaç müzik araştırması yapıp listeye almakta fayda var.

Eğer bebek odasını süsleyecekseniz balon, ikram, kapı süsü, oda süslemesinde kullanacağınız tüm malzemeler, lohusa tacınız, anı defteri...

Doğum fotoğrafçınız olsa bile sd kartı boş bir fotoğraf makinesi , hafızası boşalmış telefonlar, şarj aletleri, nüfus cüzdanı, sigortanız varsa sigorta kartınız, alerjiniz varsa bunu belirten bir kimlik...

Bebeğiniz için ana kucağı, hava durumuna göre ana kucağını öretecek bir battaniye...

Diş macunu ve diş fırçası...

Atıştırmak için ya da süt yapmaya destekçi çay, çerez (fındık, ceviz, kayısı, çeşitli gıda türleri)...

Genel olarak liste böyle, ben sağlamcı bir insan olduğum için yakında bulunabilecek her şey yanımda olsun isterim. Örneğin diş macunu çıkıp alınabilir değil mi? Ama yanımızda olsa çok daha kolaylık sağlayacağı kesin.

Aynı zamanda olası bir ani doğum ihtimaline karşı bebeğin ve kendinizin eşyalarını ya ayrı çantaya ya da bir çanta içinde ayrı bölümlere koymanızda fayda var.

Hemşirelerden istediğiniz ya da doğum ekibinden istediğiniz şeyleri not ettiğiniz bir listeniz olması da size kolaylık sağlayacaktır. Heyecan durumunda talep etmek istediklerinizi unutabilirsiniz.

Bizim için liste bu şekilde, kontrollerim sıklaştı, minik erkek zorlamaya devam ediyor. Artık eğik oturmak mümkün değil. Durumumu özetlemek gerekirse cetvel yutmuş gibiyim sanki göğüs kafesimde 30 cm’lik bir cetvel var da ben asla eğilemiyormuşum gibi. Bebeğimin gelişimi gayet iyi gidiyor.

Minik erkeğe gelince; miniğim bu hafta küçük bir insan formatında organ gelişimi tamamlandı ve artık o erken doğsa bile riskli sınıfta değil. Yağ dokusu az olduğu için istenilen kiloda olmasa da yaşamsal olarak kendini kurtarabilecek vaziyette.





Bu hafta aslında doğum çantası hazırlamak için ne gibi planlar yaptığımı yazacaktım ama minik oğlan gündemi değiştirdi. 
Geçen gece - burada ne kadar aksi uyarılarda bulunsam da - öyle çok yedim ki karnım patlayacak gibiydi. Bunun yanında yediklerimin içinde gaz yapan şeyler olup olmadığına da dikkat etmedim. Bu sebepten yatağa girdiğimde soluma yatayım da rahat edeyim dedim ama nafile. Yok öyle rahat edemeyeceğimi anlayınca sağıma döneyim dedim, o da olmadı... En iyisi ben sırt üstü yatayım dediğimde de karnımda ciddi bir sancı ve seyirme oldu. Karnımın içi resmen pıt pıt atıyordu.
 
Vallahi şunu anladım ki beşinci kez hamile kalıyor olsa da insan, bir acemi oluyor... Ben "Acaba ben doğuruyor muyum? Bu karnımdaki sıkıntı nedir?" diye düşünürken bir saat geçmiş. Bayağı bir sonra ben de jeton düştü. Neredeyse "Bana bir şeyler oluyor, kalk!" diye eşimi uyandıracaktım ki aklıma bebeğimin hıçkırıyor olabileceği geldi.
 
Daha önce hamile kalanların aşina olduğu bu durumu yeni anne adayları okurken şaşırmasın. Bazı zaman ultrason da bile karşınıza çıkan bu "Anne karnında hıçkırma" durumu bebek gelişiminde doğal bir hal...
Peki neden oluyor derseniz işte sebebi: Anne karnındaki bebek amino sıvısını yuttuğu için diaframında kasılmalar oluyor. Bu kasılmalar hıçkırığa neden oluyor. Bir başka rivayete göre ise hıçkırık emme refleksine destek olan bir hareket, bebek ne kadar hıçkırırsa emme refleksi iyi oluyor.
Bunu destekleyen bilimsel bir çalışma yok ama bu bilgi de burada dursun. Özetle anne karnında hıçkırık ne kadar acayip bir durum da olsa bunun normal bir durum olduğunu bilmeliyiz.
 
Bebeğiniz pıt pıt zıplıyor gibi oluyor ya da karnınız belirli aralıklar özellikle yemek yedikten sonra seyriyorsa endişe etmeyin. Bu miniğinizin kalp atışları ile alakalı değil. Zira ben acaba "Kalp atışları mı hızlandı?" demiştim.
 
Bu gelişmelerin yanında bu hafta iştahım fazlası ile açıldı. Aklıma hep muzur şeyler geliyor. Sürekli pasta, turta gibi bana ve bebeğime faydası olmayan şeyler yemek istiyorum. Ayrıca evde olunca insanın canı hiç yemek yemek istemiyor. Çoğu zaman acıktığımı hisssettiğim an yemek yiyorum ki bu durumdan acilen vazgeçmem lazım. Yani sağlıksız şeyler aklımdan çıkmazken, asıl yenmesi gereken öğünler es geçilebiliyor.
 
62 kilo ile hamile kaldığımı ve 67 kilo olduğumu düşünürsek fena gitmiyorum. 


Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 


Bu haftaya gayet enerjik başladım. Kendimi öyle enerjik hissediyorum ki tüm gün gezdiğim, bebekalışverişi için dolaştığım zamanlar oldu. Saatlerce yürüdüm, sık sık tuvalet gidebildiğim ve arada yemek molası verdiğim sürece sorun yoktu. Fakat ne zaman ki akşam olup da tam anlamı ile gün bitiyor ve ben oturuyorum işte o zaman bel ağrıları, kasılma tarzı şeyler başlıyor.

İyiyim diye kendime çok yükleniyorum sanırım. Bu ay ki doktor kontrolüme korkarak gittim. Bebeğimi sürekli kasıklarımın üzerinde taşıyor gibi hissediyordum. Bunun yanında sanki açılmam var da bir anda doğum başlayacak gibi geliyordu. Doktorum baktı ve doğum yollarımda herhangi bir açılma söz konusu olmadığı söyledi. İçim rahat etti ama gezmeyi biraz bıraksam fena olmayacak...

“Geceleri uyu, bol bol dinlen” diyorlar ama olmuyor. Yüzüstü yatmaya alışkın olduğum için zaten rahat edemiyorum bir de buna hamilelik halleri eklenince uykular haram oluyor. Ben zaten çok uyku seven bir insan değilim ama yine de bazen uyumak istediğim halde fazlası ile uykumu almış bir şekilde uyanıyorum. Sabah tam uyumak istediğimde de Lina uyanıyor..

Bu haftalarda en zorlandığım şey merdiven çıkmak. Özellikle tuvalete girmem gerekiyorsa merdivenlerden çıkmak fena bir durum. Bu haftalardaki hamilelere önereceğim şey tuvaletiniz gelmiyorsa bile sık sık gidip yapmak. Geldiğini hissettiğiniz an çok aşırı sıkışmış olabilirsiniz çünkü. İkinci önerim ise artık bebek büyüdüğü için içeride yer daraldığından öğünlerinizin porsiyonlarını ayrı ayrı yiyin. Mesela çorba yanına sebze yiyecekseniz önce çorba yarım saat sonra sebze gibi... Çünkü aşırı doluluk hissi çok rahatsız edici. Acıktığınızı da bir anda hissedersiniz o yüzden çantanızda muhakkak ceviz, fındık, fıstık vb. şeyler olsun.

Haftanın bir diğer gelişmesi de...

Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 




Bu hafta koşturmaca ile geçince vücudum sinyal vermeye başladı.

Her yere yetişeceğim, her şeye koşacağım diye dinlenmeyince olanlar oldu. Aslında kendimi iyi hissediyordum o yüzden de hamileyim diye sürekli yatmak, hasta psikolojisine girmek hoşuma gitmiyordu. Ta ki geçen gün yerden bir şey almak için eğilene kadar. Eğildim ama kalkamadım belimin sol kısmı şiddetli bir ağrı ile kendini kilitledi sanki. Kalkamadığım gibi yere de oturamıyordum. Yanımda yardım edecek kimse yoktu ve bir süre öyle bekledim. İki büklüm olsam da derin nefes almak ve kendimi rahatlamak işe yaradı.

Güç bela doğrulunca adım atıp koltuğa doğru yürüyeyim dedim ama ne mümkün. Sanki sol bacağım kasılmış, beynimden gelen hükümleri algılamıyordu. Sağ bacağım üzerinde sekerek koltuğa ulaşayım dedim. O da can yakıcı oldu. Bir süre daha derin nefes aldım ve yavaş yavaş koltuğa ulaştım. Koltuğa ulaşmak da çözüm olmadı uzanınca belimdeki ağrı dalga dalga vücuduma yayıldı.

Zaten var olan minik bir fıtığım vardı ama vücudumun alışkın olmadığı bir ağırlık ile sırf kendimi iyi hissettiğim için koşturmak bana iyi gelmedi. Bu sebepten hamilelik iznine ayrıldığınız zaman koşturmaktan vazgeçin. Ben ilk hamileliğimde de nasıl olsa iyiyim diye koşturunca 1 ay erken doğurmuştum. Bu seferde başıma aynısı gelmesin diye Lina okula gidince uzanıp kitap okuyorum.
Peki hamilelikte neden bel ağrısı oluyor derseniz:
  •  Gebelik ile birlikte ağırlık merkez değişir bu da bele normalde taşıdığından çok daha fazla yük bindirir.

Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 

MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.