HASTALIK-SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bebeğimizin erkek olduğunu öğrendiğimiz andan itibaren sünneti ne zaman yaptırmamız gerektiği konusunu araştırmaya başladık. Ortak kararımız Bera büyümeden sünnetini yaptırmaktı. Yalnız Bera erken doğunca sünnet işlemini ilk hafta yaptıramadık. Sonrasında sarılık oldu derken 7 Ocak 2015' de sünnet olması için randevu aldık. 1 ay 3 günlükken olmuş oldu.

Neden yenidoğan sünnetine karar verdiğimize gelince dini inanışımız gereği zaten yaptırmak istediğimiz bir şeyi çocuğumuz için en az travma olacak dönemde ve genel anestezi almadan yaptırmak bizim önceliğimizdi bu sebeple yenidoğan sünneti olmasına karar verdik. Bunu yanında başka sebeplerimiz de vardı:

  • Çocuğun bir organının kesileceği endişesi yaşamaması
  • Bu dönemde yara iyileşmelerinin son derece hızlı olması
  • Hissetme duygusunun azlığı acı eşiği yüksekliği
  • Üriner sistem bozukluklarını ve kanserlerini ciddi ölçüde azaltması,
  • Evde bakılmasını kolay olması ve ekstra pansuman gerekmemesi
  • Ekstra kıyafet gerekmeden acısız iyileşmesi
  • Çocuğun dokunup yarayı tahriş etme ihtimali olmaması

Peki sünnet için kimi tercih ettik?

Daha önce eşim ve benim de bünyesinde çalıştığımız Echo Grup'da çalışan Uzman Cerrah Dr. Metin Kuş eşimin tercihi oldu. Kendisi o doktoru tanıdığı ve güvendiği için ben de fikrine saygı duydum.

Sünnette hangi yöntem tercih edildi?

Metin hoca "Anam babam usulü sünnet olacak.Merak etme gayet de iyi olacak için rahat olsun." dedi ve işlem başladı.

Yaklaşık 17 dakika süren işlemin her anında eşim ve ben Bera'nın yanındaydık. Eşim kayda aldı ben oğlumu tuttum. Bera' yı yatırdılar belden aşağısına örtü örtüp sadece o bölgenin açık kalmasına sağladılar. Sterilize ettikten sonra minik bir iğne ile lokal uyuşturup işleme başladılar. İşlem esnasında sadece Metin Hoca' nın "Burası biraz hassas bölge ağlayabilir endişe etme. Canı çok yanmıyor sadece hassasiyet fazla olduğu için huylanacak." dediği zaman ağladı. Ama asla almak istemediği emzik sürekli ağzındaydı. Sımsıkı yapıştı ve deli gibi emdi. Ben de o sırada kendimi bırakmadım ve sürekli başını severek " Tamam miniğim iyi olacak. Bak bitti. Birazdan geçecek." gibi şeyler söyleyip durdum.

Şunu söylemek isterim ki basit ama kanlı bir işlem dayanamayan girmesin. İşlem sonrası kendimi nasıl sıkmışsam Metin hoca yanaklarımı sıkıp " Hadi ağla ağla." dedi ve benim gözler çeşme oldu.

Sünnet sonrasına gelince:

O bölge özel bir sargı bezi ile sarıldı. Benim yapmam gereken ise o sargı bezi düşene kadar müdahale etmemek düşünce doktorun reçete ettiği bir kremi her bez değiştirmede sürmek. Eve geldiğimiz gün bizim hareketli bıdık ayağı ile sarılı bölgedeki sargıyı çıkarınca ortalık biraz kan gölü olsa da onun dışında sorun yaşamadık.

  • Her bez değiştirmede krem sürdüm.
  • Sık sık bez değiştirdim
  • O bölgeye krem sürünce üzerine pamuk kapadım
  • Bardak, pipiped gibi şeyler kullanmadım.

Tam bir hafta sonra her şey tamamen iyileşti. Absorbe iplik kullanıldığı için dikiş aldırma derdi olmadı. Bölge kremli olduğu için pamuk yapışmadı. Yine olsa yine aynısını yapar evladımın kesin yaptıracağımız bir şey için travma yaşamasını istemezdim. Erken dönemde hem çabuk iyileşti hem de kendisi o korkuyu yaşamadan bu durumu atlatmış oldu. 

Uzmanlar ya erken dönemde ya da 5 yaşından sonra sünneti yaptırmayı, 6 yaş sonrasına da bırakmamayı öneriyorlar fakat ben 5 yaşında olsam ve bana biri o işlemi anlatsa asla ve asla izin vermezdim.

Sünnet sonrası oğluma bir kitap bir de Cesaret Belgesi hediye ettiler. Çok tatlı bir anı.



Nice güzel anılarımız olsun anneciğim bir kademe daha atlamış olduk böylece.




Bebeğin kanında bulunan bilirubin adlı madde doğumdan önce anne karaciğeri tarafından temizlenir. Bebek doğduktan sonra karaciğeri vücutta biriken bilirubini temizleyemezse kanda bilirubin seviyesi artar ve cilt sarı renkli olmaya başlar.

Yenidoğan bebeklerin büyük bir çoğunluğunda görülen bu durumun hemen müdehale edilmesi gereken bir durum olduğu unutulmamalıdır. Kanda aşırı derece yükselen bilirubin tedavi edilmezse beyinde hasara yol açabilir. 

Genellikle yenidoğanın 3 veya 5 günlükken ortaya çıkan sarılık 2. gününde en yüksek seviyeye ulaşır.    Sarılık olan bebek halsiz gibidir ve cildi sararmaya başlar. Önce yüzü sararan bebeğin daha sonra göğsü, kolları, bacakları sararmaya başlar. Sarılık baştan aşağıda belli olmaya başladıysa bilirubin seviyesi artmış demektir. 

Bebeğin teninin sarı olduğundan emin olmak için gün ışığında bakmak eğer gece ise burun kenarına ya da gövdesine parmak ile bastırıp çekince cildin sarı renk alıp almadığını kontrol etmek gerekir. 

  • Bebek gereğinden fazla uyku hali içindeyse 
  • Beslenmek için bile ayılamıyorsa.
  • Cildi ve gös akları sarardıysa
en yakın hekime başvurarak kanda bilirubin seviyesine baktırmak gerekir. 
  • Erken doğanlar 
  • Yetersiz beslenenler 
  • Kan uyuşmazlığı olanlar 
  • Kardeşte fototerapi alacak kadar çok yüksek sarılık olanlar
sarılık konusunda risk altındadır. 

Sarılık belirli bir düzeyin altındaysa yeterli beslenme ile geçebilir. Kandaki bilirubin seviyesi sınırın üzerindeyde bebek bilirubin düzeyi normale dönene kadar ışın tedavisi ( fototerapi) alabilir. 

Bir diğer sarılık türü de anne sütü sarılığıdır. Bebeğin sarılığının geçmediği durumlarda bir günlük anne sütü diyeti yapılarak bebek sarılıktan kurtulmuş olur. 

10.12.2014

Vallahi dostlar öyle "Yeni bebek oldu,aman da ne güzel mis gibi kokar şimdi o." durumu kadar sevimli değil bebeğin ilk zamanları. Daha önce anne olmamış gibi bir acemilik, bir şaşkınlık hali..O ilk 40 gün çocuğun biraz kendine gelene kadar sen de bir acayip oluyorsun.Özellikle erken doğan bebeklerde son derece sıkıntılı geçen ilk zamanlar kendini sarılık ile zorluğun en üst noktasına taşıyor.

Hani derler ya "Korktuğun başına gelir." diye. Doğuma girerken Bera'yı benden alırlar diye nasıl korktuğuysam korktuğum başıma geldi. Önceleri burnunun kenarları hafif sarıydı. Dedim "Merve sus yoksa yine pipirikli diyecekler." Sonra gözünü açamayacak kadar yoğun bir uyku hali eşlik etti.Bebeğimi besleyemez hale geldim desem yeridir.

Sarılık ile gelen uyku öyle normal uyku değil. Çocuk soğuk suya girse bile bana mısın demiyor. En sonunda doktoru arıyorum "Hocam biz uyandıramıyoruz?!" İşte klasikleşmiş fikirler veriliyor. Üzerini ince giydir, ayaklarının altını gıdıkla vb.

Yok! Çocuk aygın baygın yatıyor. Şiddetle sızlayan göğüslerimi erken doğdu diye kapmakta zorlanan Bera, sarılık sebebi ile öyle derin uyuyor ki göğsümü uyurken ağzına vermek mümkün değil. Bari sütümü sağıp vereyim diyorum ama sağmak ne mümkün. Öyle bir acı çekiyorum ki sezaryen dikişi yanında sıfır kalır.

İlk kontrolümüzü olmak için 9.Aralık.2015 de Anadolu yakasındaki hastanemize geçiyoruz. Benim de tahmin ettiğim gibi doktor sarılıktan şüpheleniyor. Hepimiz sarılık olduğunu tahmin ediyoruz da durumun vahametini kavrayamamışız. Doktor kontrolünü yapıyor. "Sarılığı bayağı fazla hatta göbeğinden aşağı inmiş tahlil bakalım ona göre sizi gönderelim." diyor.

Neyse kan veriyoruz ve test sonucunu bekliyoruz. Zaman geliyor ve sonuçları almak için kalkıyorum yalnız içimde kötü bir his var. Çocuk hala baygın yatıyor. Testin sonucunun konulduğu zarfı bir açıyorum. BİLİRUBİN 18,6 ... Hani filmlerde elleriniz boşalırda bir şeyler yere düşüp kırılır ya, aynen öyle oluyor bana da. Telefonum elimden düşüyor ve ekranı kırılıyor.

Doktora sonucu gösterdiğimizde tabi ki "yatış" diyor. Fakat biz kaç gün yatacağı belli olmadığı için Bera'yı evimizin yakınında bir hastaneye yatırmak istiyoruz. Yola çıktığımızda çocuğum hala baygın gibi yattığı için İstanbul trafiği işk defa bu kadar canımı yaktı.

Fototerapiye girecek olması, onu bir gece hiç tanımadığım insanlara teslim edrcek olmam yine içimi dağlamıştı. Minik bebeğime iyi davranırlar mı? Ağladığında hemen bakarlar mı? Sussun diye canını yakarlar mı? Bir ton soru kafamda dönüp duruyordu ama yol bir türlü bitmiyordu. Bera yolda iyice fenalaştı. Artık hiçbir şeye tepki vermiyordu. Şah damarını görecek şekilde yatırdım çünkü nefesi bile duyulmuyordu. 

Sonunda hastaneye gelmiştik. Miniğimin tahlilinin sonucunu görünce hemen bebek bakım odasına aldılar. "Yoğun bakıma girecek kadar yüksek bir değeri yok ama fototerapi alması gerek. Bu gece bizim yanımızda misafir olacak." dediler. Hemşireye kanım ısınmıştı. En azından sevecen ve ilgili gibi yapmıyor cidden öyle davranıyor gibi geliyordu. 

Miniğimi son kez beslememi istediler. Aldığım kucağıma öptüm,kokladım,sarıldım. Pelre gibi kucağımda eğrildi. "Anneciğim son kez emmek ister misin? Bak ablalar seni alacak birazdan." dedim. Allah'ın hikmeti ya ağzını açması için deli gibi uğraştığımız Bera ağzını açtı ve beni emmeye başladı. Kısa bir süre sonra yoruldu, duruldu ve kolu düştü. 

Daha fazla o halde beklemesini istemiyordum. Hemşirelere teslim ettim ve  sanki bilmiyorlarmış gibi tembih ettim "Oğlum size emanet fototerapi gözlüğünü takmayı unutmayın." 




Eve gelince yine boş beşiğini görmek benim sinirlerimi yıprattı. Ağladım,ağladım,ağladım.... Evet dünyanın sonu değildi, emin ellerdeydi ama Lina'da yaşadığım travmayı resmen atamamıştım. 

Dayanamadım gece bebek bekım odasını aradım "Bebek uyuyor." dediler. Kesin kadın delirmiş herhalde demişlerdir.

Sonunda Bera ertesi gün sabah 11 civarı fototerapiden çıktı. Değeri 10,9 a düşmüştü. 

Şunu anladım ki değerin yükselmesi ve bir gün fototerapi almak işin kolayıymış. Meğer sarılığı fototerapi sınırına gelemeyenler fototerapi aldırmadığı için sürekli o baygın bebeklerle uğraşıyorlarmış. Neyse ki bizim ki bir günde bitti. Peki neymiş bu sarılık neden olurmuş derseniz sizi bir sonraki yazıya alalım. 

Geçenlerde Lina parktan geldikten kısa bir süre sonra uzanmak istedi,yoruldu sandık.Sonra kalktı "Anne ben iyi değilim!" dedi.Gözleri kaydı."Uyumak istiyorum." dedi ve gözlerinin içi kıpkırmızı oldu."Bebeğim neyin var?" demek için kucağım aldım ki çocuk yanıyor.

Hemen koltuk altından ateşini ölçtük 38,7 idi.Yalnız biliyorduk havale denilen şey 38'de de oluyordu 40'da da.Hemen üzerine bir gecelik giydirdik ve doğru hastaneye koştuk.Giderken çocuk iyice pelte gibi bıraktı kendini, ne yapacağımızı bilemedik.Ben uzun zamandır hastalıklarda doğal yöntemleri tercih ediyorum ve ilaç kullanıyorum.Okulun ilk yılı sebebi ile Lina çok hasta olduğu için, sürekli antibiyotik içmek zorunda kaldı ve biz geçmeyen hastalıklar kısır döngüsü içinde çocuğun bağışıklık sistemini rezil ettik.

Neyse....

Arabada çocuğum kucağımda gözlerini açmaya mecali yokken çok kötü oldum.Ona cevap verebileceği basit sorular sorup uyanık kalmasını sağladım.İki dakikalık yol bitmek bilmedi.O an düşündüm, tamam ateş falan nedir biliyoruz da,havale anında ne yapabiliriz bunu bilmiyoruz.O yüzden de araştırmaya başladım.İşte notlarım:

Çocuklarda yüksek ateş? 

En basit tanımı ile: Vücudun tehlike anında verdiği alarm sistemi.Tıbbı olarak açıklarsak:Vücut ısının normal değerler üzerine çıkmasına ateş denir.

Ateş ölçümü için normal değerler nedir?

  • Makattan : En az 3 dk. ölçüldüğünde 36,6 - 38 derece arası normal değer olarak kabul edilir.
  • Koltuk Altı : Cihaz sinyal verene kadar ya da eski tip derece ile 3 dk. ölçüldüğünde  34,7 - 37,3 derece arası normal değer olarak kabul edilir.
  • Ağızdan : Dil altından 3 dk. ölçüldüğünde 35,5 - 37,5 derece arası normal değer olarak kabul edilir.
  • Kulaktan : 2 yaş altı çocuklar için güvenli değildir.6 yaş altı içinde güvenilirliği sınırlıdır.35,8 - 38 derece arası normal kabul edilir.
Tüm ebeveynler ateşli hastalıktan korkar bunun esas sebebi ise havale riski olmasıdır.Ben küçükken havale geçirdiğim için ateşten korkan biriydim ama zamanla araştırınca ateşin aslında yararlı bir şey olduğunu öğrendim.Nasıl mı?

  

Ateşin yararları nelerdir?

  • Ateş antikor üreterek vücudu uyarıyor.
  • Akyuvar sayısı artıyor ve vücut hastalıkla savaşabilecek gücü buluyor.
  • İnterferon salgısı artıyor ve vücut virüslerle mücadele edebiliyor.
  • Ateş vücutta mikrop üremesini yavaşlatıyor.

Peki biz ne yapıyoruz? Ateş yükseldiği an ateşi baskılamak için ilaç ya da alternatif yöntemler kullanıyoruz.Peki yaptığımız ne derece doğru?

Ateş vücudun savunma mekanizması olduğuna göre ateşi baskılamak ilk etapta yanlış bir durum.Ateşli çocukta bir enfeksiyon söz konusu ise ateşi baskılamak hastalık silsilesinin uzamasına sebep olacaktır.Çocukta herhangi bir ağrı sıkıntısı yoksa ateş düşürücü kullanmamak ve vücudun ateş ile savunma yapmasına fırsat vermek en iyi çözüm.

Ateş anında ne yapmalıyız.

  • Çocuk hafif giydirilmeli.
  • Bol sıvı takviyesi yapılmalı.
  • Ortamı rahat olmalı,kalabalık ve gürültülü ortamdan uzak tutulmalı.
  • İstirahat ettirmek.
  • Az beslemek ve hafif gıdalar tercih etmek.(Ateş esnasında barsak hareketleri yavaşlayacağı için ağır ve yağlı gıdalardan kaçınılmalı iştahsız çocuk yemek yemeye zorlanmamalıdır.)
  • Mümkünse ağlatılmamalıdır.
  • Eğer ateşe ağrı eşlik ediyorsa ağrı kesici vermek ( Ateş düşürücüler aynı zamanda ağrı kecidir)

Ateş anında yapılmaması gerekenler. 

  • Sirke,kolonya gibi sıvılar ile vücudu silme: Bu tarz maddeler vücuttaki damarlarda büzüşme etkisi yaptığından kısa vadede serinlik verse de uzun vadede yeniden vücut ısısının yükselmesine sebep olur.
  • Çocuğu tamamen soymak ya da titriyor diye daha kalın giydirmek.
  • Çok sıcak veya çok soğuk içecekler vermek.
  • Eğer ilaç veriliyorsa yanlış ateş düşürücü kullanmak. Parasetamol veya ibuprofen dozunu kaçırmak ve yanlış uygulamak.
  • Eğer ateşe enfeksiyonlu bir hastalık eşlik ediyorsa yanlış ilaç tedavisi uygulamak.
  • Çocuğu birden soğuk su altına sokmak.
Çocuğunuz ateşli ve siz havale geçirmesinden korkuyorsunuz,ateşli kalması size işkence gibi geliyor.Onun gözünüzün önünde yanmasını istemiyorsunuz değil mi? Ben de aynı bu düşünceler içerisindeydim,eskiden hemen ilaç verirdim ama havale bambaşka bir durum,korkutucu ve hasar verebilen.İşte bu yüzden havaleyi araştırdım.

Havale nedir?

Havale halk arasında yüksek ateş olarak bilinse de esas tanımı ile ateşin düşmesine ya da yükselmesine eşlik eden bir olgu.Doğrudan ateş ile bağlantısı tespit edilmemiş üstelik.Bazen yüksek ateşte havale geçirildiği gibi düşük ateşte de havale geçirenler mevcut. Havale ateşin aniden yükselmesidir.Ateşin yüksek olması değil.


Çocuğun havale geçirdiği nasıl anlaşılır?

  • Çocukta aniden beliren uyku hali.
  • Gözlerin devrilmesi ve kayması.
  • Vücutta sararma.
  • Vücutta kasılma.
  • Vücudun kaskatı kesilmesi ya da tamamen yumuşaması.
  • Baygınlık hali.
  • Sayıklama.
  • Bilinç kaybı.
  • Ağlama,inleme ve nefes almada güçlük.
  • Vücutta kasılma eşliğinde seyirme.


Havale anında nasıl müdahale edilir ?

Havale ebeveyni korkutan bir durumdur.Çocuğun kendini kaybetmesi aileye endişe verir fakat panik olmak size bir şey kazandırmaz.Havale genelde en fazla 10 dakika sürer ve geçer.Kilit nokta sakin kalmak ve geçer geçmez doktora gitmektir.
  • Çocuğu kendini çarpmayacağı rahat bir zemine yatırmak.
  • Kusma veya ağzında kasılma var ise yan çevirmek.
  • Soluması dursa bile suni solunum yapmamak.
  • Vücudunu nemli bezle serinletmek.

Havale anında yapılmaması gerekenler nelerdir?

  • Çocuğu sarsmak.
  • Çocuğu soğuk duşa sokmak.
  • Çocuğun dilini yutacağı endişesi ile ağzına herhangi bir nesne veya elimizi sokmak.
  • Çocuğa ilaç içirmeye çalışmak
  • Çocuğu tokatlamak,kendine getirmeye çalışmak.




NOT: Bu yazı bir çok doktorun makalesinden derlenerek yazılmıştır.Kaynaklar aşağıda belirtilmiştir.Bilgilendirme amaçlıdır.Olası durumda edeceğiniz müdahale şekli sizin tercihinizdir.

Kaynaklar ve Bilgiler için:
http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=339
http://www.hilalmocan.com/cocuklarda-ates-ve-atesli-havale/
http://www.medicinehospital.com.tr/ansiklopedi/terim/1522/havale-geciren-cocukta-bilinmesi-gerekenler.html
http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Saglik/2013/02/02/atesli-cocuklarda-bunlara-dikkat
http://www.buch.gov.tr/makale_detay/10
Tüten Yolukar







Herkes kendi çocuğuna gelince gayet hassas ama ya başkalarının çocukları ? Başkalarının çocukları içinde hassas davranabiliyor muyuz?

Başımdan geçen iki olayı anlatacağım size, o zaman neden böyle bir girizgah yaptığımı anlayacaksınız.

Geçenlerde Lina ile anne kız günü yaptık.Koca bir gün dolu dolu geçirdik.Günün sonunda "Başka bir şey yapmak ister misin? diye sorduğumda."Top havuzuuuuu!!" dedi.Aslında mikrop yuvası olduğu için ben top havuzlarını pek sevmiyorum; ama Lina aşırı seviyor.Neyse güzel bir gün geçirdik çocuğun keyfi kaçmasın diye top havuzuna da "Tamam. dedim.

Lina kendine bir arkadaş buldu mutlu mutlu oynarken bir çocuk geldi.Annesinin kucağında 3-4 yaşlarında bir çocuk.Yeğeni top havuzundaymış annesi ona baktırıyordu,haliyle çocuk da girmek istedi.Kadın ısrarla çocuğuna "Bak Doruk kimseyi ısırmak yok tamam mı? Orada küçük kardeşler var bak sakın!" dedi.Yalnız Doruk'un o an düşündüğü tek şey top havuzuna girmek olduğu için komut alacak durumda değildi.

Neyse Doruk top havuzuna girdiği andan itibaren terör estirmeye başladı.Lina'nın iki kere üstüne atladı,saçını çekti.Onu iterek önüne geçti en sonunda kaydırağın Lina'ya çarpmasına sebep oldu.Sonuç, çocuğum dilini ısırdı ve kan dolu ağızla ağlamaya başladı.

Bu kadar zaman zarfında Doruk'un annesi -elinde sürekli telefon -bilmem kimlerin açılışı için sepet seçmek ile meşgul babası da ne yesek diye AVM'nin yemek firmalarını araştırmakta.Ben Doruk her Lina'yı rahatsız ettiğinde "Canım bak o küçük yapma! Kızım gel sen bu tarafta oyna! Kızım gel annem sen kenara doğru!" gibi uyarılarda bulunuyorum ama yok Doruk hala faaliyetlerine devam ediyor ama annesi ve babasında tık yok.

En son artık çocuğun ağzından kan gelince hızlıca çocuğumu oradan almaya çalışıyorum, o sırada Doruk ısrarla Lina'yı itmeye çalışıyor ve ben patlıyorum."Bakar mısın? Lütfen itme! Yeterince canını yaktın çocuğumun!" Veee bunu dememle o başka alemlerde olan Doruk'un annesi ve babası atmaca kesilip "Bayan sorun nedir? Ne oluyor? Çocuğumuzu bu şekilde uyaramazsınız diyor?"

Pardon!!!!

Lina'nın ağzını silmeye çalışırken kadınla adama dönerek "Kusura bakmayın ama çocuğunuz defalarca çocuğumu taciz etti.Kızım diğer kişilerle eğleniyor diye çıkmak istemedi yoksa ben onu sizin çocuğunuz girdiği andan beş dakika sonra alırdım.Sizin çocuğunuz hem kızımı hem de başka çocukları hırpalıyor kızımı itti ve çocuğumun ağzını kaydırağa vurmasına sebep oldu.Nazikçe yapmaması gerektiğini defalarca söylerken duymadınız da şimdi bu dediğimi mi duydunuz? Sonuçta bunlar çocuk birbirlerini yeri gelip itebilirler ama defalarca olması ve sizin buna olan umursamaz tavrınız çok çirkin." dedim Buna karşılık çocuğun babası "Hanım efendi taciz derken ne alaka ya,çocuk bunlar,delirdiniz mi o nasıl kelime?" deyince."Çok enteresan gerçekten,ben sizin yerinizde olsam en azından üzüldüğümü dile getirirdim." diyebildim ve öyle bir aileye sahip olduğu için Doruk'a acıdım,.

İkinci olaya gelince

Lina'nın okulu çocukların yediğine içtiğine son derece dikkat eden bir okul.Ivır zıvır yok, her şey okulda yapılıyor.Bitki çayları bile özel toplanan kuru bitkilerden ya da mevsim meyvelerinden okulun aşçısı tarafından hazırlanıyor; ama gel gelelim Lina'nın dilinde "Anne ben bugün okulda çikolata yedim." "Anne bugün okula cips getirdiler." vb. gibi cümleler.

E madem okul bu kadar dikkat ediyor nereden geliyor bu sevimli (!) atıştırmalıklar diye düşünürken sorunun cevabı ayağıma geldi.Bir ara Lina'yı almaya gittiğimde Lina serbest oyun odasında biraz daha kalmak istedi.O sırada öğretmeni çocuğunu almaya gelen bir veliye çocuğunu teslim etmeye gitti.Diğer öğretmeninden su istedik, derken çocuğunu almaya gelen benim gibi bir başka veli de sınıfta otururken hoop çantasında minik tadellelerden çıkardı.İlk defa karşılaşıyoruz diye ses etmedim. Lina çikolatayı oyun oynamak için kenara bıraktığı an aldım ve unutturdum.Okulumuza bu konuyu açtıklarında sürekli uyarıda bulunduklarında ve  ricam üzerine velileri okula çocuklar için zararlı olan yiyecekleri getirmemeleri,kendilerinden izinsiz ikramda bulunmamaları konusunda bir kez daha uyaracaklarını söylediler ve uyardılar.

Öncelikle şunu belirteyim, benimde çocuğum zaman zaman bir başkasının çocuğunu rahatsız etmiş olabilir,çocuktur kendi aralarında hallederler.Her anına her hareketine müdahale etmek doğru değil.Kaynaşmak ve birbirleri ile iletişim içinde olmak için bu da bir gereklilik;ama bir başkasının çocuğunun defalarca canı yanarken susmak niye? Ben Lina böyle bir şey yapmaya yeltendiği an uyarıyorum.

Bunun yanında benim çocuğum da çok izole yetişmiyor,ben de paketli gıdalardan zaman zaman yediriyorum ama kızımın gıda alerjisi var ve yedikleri şeyleri denetlemek zorundayız.Yiyecek ikram ettiğimiz kişi şeker hastası da olabilir.Mesela biz Lina'nın -çok seviyor diye- çikolata yemesine izin veriyoruz.Onu da haftada bir olarak belirledik ama okulda veya bilmediğimiz bir yerde verilince genelde "Benim alerjim var." diyor;fakat bu şekilde reddetmesi canının çekmediği anlamına gelmiyor ya da bazı zaman nefsine yenik düşüp alıyor.Çocuk alerjisi olan şeyleri yediğinde tıkanıyor,nefes alamıyor,kaşınıyor,kabız oluyor vs.

Çocuklarımız ile ilgilenelim, sadece onların başına bir şey geldiğinde değil onlar bir şey yaptığında da. Ayrıca çocuklarımıza cici (!) yiyecekler alarak sevgi ifade etmeyi öğretmeyelim.Unutmayalım ki onlar bizim aynamız, biz onlara davranışlarımız ile rol model oluyoruz.Yarın öbür gün bir şey yaptırmak istediklerinde bir şeyler vermeyi  ya da sevimli gözükmek için başkalarını bir şeylerle kandırmayı öğrenirlerse bunun sorumlusu biziz.

 Son olarak sözüm sana kendi-kişisel-mutluluğu-için-başkalarının-ne-yaşayacağını-düşünmeyen-kişi lütfen çocuğun başkasına zarar verirken ya da başkasının çocuğuna yiyecek ikram ederken,dikkat!!




Prof Dr. Benal Büyükgebiz'den çocuklarda inek sütü alerjisi ile ilgili bilgilendirme ve tüyolar barındıran bir yazı.Okumanızı tavsiye ederim.


 İnek sütü alerjisi sıklıkla bebeklerde  üç sistem üzerinden belirti veriyor. Döküntüler anneler tarafından hemen fark ediliyor. Sıklıkla da dışkının özellikleri anneyi korkutacak kadar sıkıntı yaratabiliyor. Kanlı ve mukuslu dışkı anneleri fazlasıyla endişe ettiriyor. Özellikle de anne sütü veriyorlarsa bundan sonraki aşamada anneye yine fedakarlık düşüyor. 

Anne, süt ve süt ürünlerini kesmek zorunda kalıyor. İşte bu noktada lütfen kendilerinin de Vit D ve kalsiyum almaları gerektiğini onlara hatırlatalım. Burada önemli olan bir defada 600 mg kalsiyumdan daha fazla almamalarıdır (Emilim oranı düşer). Ve bir de mutlaka 400 ünite Vit D ile birlikte almalarını hatırlatalım. Çok sayıda anne, süt ve süt ürünleri yemiyor ama kendisi için bu takviyeyi almayı unutuyor veya ihmal ediyor. 

Bir diğer konu da, ek besinlere başlama sürecinde yaşadıkları  çaresizlik. Meyve ve sebze pürelerinde sorun yaşanmasa da özellikle kahvaltı saatlerinde zorluk çekiyorlar. Bilirsiniz, genellikle bir yaşına kadar kahvaltı karışımı öneriyoruz. İçerisinde de bebe bisküvisi(herhalde ev yapımı olandır), peynir, yumurta ve  pekmez oluyor.  Bebeğe sütlü besinler yasak olduğu için anne zorlanıyor. İçerisinde bebeğe olası alerjen olabilecek süt, yumurta, soya olmayan bir bisküvi yok. Aslında var ama çok iyi bilinmiyor. Bimbono Bisküvi çok özel bir bisküvi. İsviçre'den ithal. İçerisindeki tüm bileşenler bitkisel. Bebekler  için ilk ek besin olmak üzere tüm alerjenden uzak ve  diş bisküvisi niteliğinde üretiliyor.  Yumurta içermediği için, diğer diş bisküvileri gibi biraz sert. Ama sabah karışımı yapılırken özellikle de bebek Neocate veya Pregomin AS kullanıyor ise sorun olmuyor. Anne sıcak su ile bisküviyi yumuşatıp içine bu özel biberon mamasını toz halinde katabiliyor. Pekmez ve zeytinyağı ilavesiyle bebeği de anneyi de tatmin edecek bir sabah karışımı hazırlamak mümkün oluyor. Bebekte yumurta alerjisi yoksa bu karışıma yumurta da ilave edilebilir.  

Süt içermez– İnek Sütü Alerjisi’nde kullanılır. 
Laktoz İçermez! – Laktoz Entolerans’ındakullanılır.
Gluten içermez– Çölyak Hastalığı’nda kullanılır
Tereyağı içermez– İnek Sütü Alerjisi’ndekullanılır.
Yumurta içermez– Yumurta Alerjisi’ndekullanılır.
Soya içermez! – Soya Alerjisi’nde kullanılır.

Paylaşmak istediğim son konu da annelerin alerji korkusu ile ek besinleri başlamada çekingen davranmaları. Altıncı aydan itibaren beslenme  becerilerinin gelişmesi için gerekli olan kıvam artışlarını ve besin çeşitlemesini yapmamaları. Bir yaşından sonra iştahsızlık diye gelen çocukların önemli bir kısmında beslenme becerileri gelişmemiş oluyor. Ve bir yaşından sonra bunları geliştirmek daha da zordur. Bu nedenle anne de bebek de çok zorlanıyorlar.


Sevgiler...





Lina çok minikti ilk fark ettiğimde,ek gıdaya yeni geçtiğimiz hafif hafif yoğurt yemeye başladığı dönemde ağzının kenarları kabarık kabarık oluyor,daha bir kaşık yoğurt yanağına değer değmez o minik kabarıklar yayılmaya başlıyordu.

Sonrasında,yoğurt yediği her günün gecesi nezle gibi burnu akıyor,aksırıp duruyor ve biz devamlı onu hasta zannettiğimiz için doktora koşuyorduk.İlaçlar,tedaviler ama bir sonuç alamıyorduk.

Ta ki artık canıma tak edipte bunda bir anormallik var dediğim noktada araştırmaya başladım.Belki de blog alemiyle tanışmam bu sayede oldu.

Sevgili Nihan'ın  oğlu Demir'de yaşadığı inek sütü alerjisi ile ilgili yazısı çıktı karşıma.Bloğu kurcaladıkça "Hehhh diyordum aynı biz." Sonra Nihan'a mail attım oda sağolsun hemen cevapladı.Ona göre Lina vaziyeti vahim olanlardan değildi ama hassasiyeti açıktı ve baktırmamın faydalı olacağını söyledi.Bir kaç doktor tavsiyesi aldıktan sonra Lina'yı acilen doktora götürmeye karar vermiştik.

Nihan'ın tavsiye ettiği doktordan ya çok uzun zaman sonraya randevu alınabiliyordu yada yurt dışındaydı hatırlamıyorum ama ben yeni bir doktor arayışına girmek zorunda kalmıştım.Yakın bir arkadaşımın ablasının kızı ciddi derecede alerji sıkıntısı yaşıyordu ve doktorları Bakırköy'deydi,olası bir durumda yürüyerek bile gideceğimiz mesafede alerji doktoru bulmak beni çok mutlu etti.

Tam alerji doktoruna gideceğimiz dönemde başlayan nefes alamama ve uykuda nefes tutma sorunu sayesinde kendimiz K.B.B. uzmanında bulduk.Doktordan çıkınca öğrendiklerimiz bizi şok etti.

Yaşadığımız o sıkıntıdan sonra hem alerji doktoru hem de biz koordineli bir şekilde ilerledik.Önce ameliyat işini hallettik.Sonra gıda rejimine devam ettik.Bazen görüp alamadıklarımıza üzüldük ama alerjiyi öğrendik ve savaştık.

Alerjik bir çocuğa sahip olduğunuzu,onun yaşamının belirsiz bir döneminde bir çok yiyecekten mahrum kalması gerekeceğini hatta emzirirken sizinde bu yiyeceklerden tüketmemeniz gerektiğini düşünmek tabi ki çok üzücü.İnsan o anda "Ben bu çocuğa şimdi ne yedireceğim,her şeyin içinde yenmemesi gereken bir şey var!" düşüncesinden kendini alamıyor.

Alerji doğrudan immün sistemi etkileyen bir rahatsızlık olduğu için alerjik çocukların sürekli hasta olması kaçınılmaz.Bunun yanı sıra toz,parfüm,deterjan,kozmetik,bazı ilaçlar,peluş oyuncaklar,halı,kilim vs gibi bir çok şey alerjinin gıda dışındaki başlıca tetikleyicileri.

İnsan ilk başına geldiğinde çok çaresiz hissediyor bu noktada en iyi yol gösterici başvurduğunuz uzman.Doktorunuzun önerilerini kesinlikle dinlemek gerek.Doğru uygulanan  bir tedavi ile alerji hafifletilecek hatta geçebilecek bir rahatsızlık ama bu sizin alerjik bir bünyeye sahip olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor.

Biz bu noktada neler mi yaptık:


  • Öncelikle kendimize güvenebileceğimiz bir uzman belirledik
  • Sonrasında Lina'nın alerji sebebi ile ciddi derecede kabaran geniz eti ve sürekli enfekte olan bademcikleri alındı.(14,5 aylıktı)
  • Daha sonra alerjinin teşhisi için bir kaç kan testi yaptırdık.Ufak bir kanla ama yüksek maliyetle yapılan testler maalesef.
Bu noktaya önemle değinmek istedim.Alerji testleri yüksek maliyeti ve 3 yaşın altındaki çocuklarda kesin sonuç vermediği için aileler tarafından yaptırılmıyor ve çocuklar gelişimlerinin en önemli çağına bir çok gıdadan gereksiz yere mahrum kalıyor.Alerji testlerinde çıkan bir şeye mutlaka hassasiyetiniz vardır ama çıkmayanlara alerjiniz olmadığı anlamına gelmez.Bu sebepten bu test yaptırılmak istendiğinde "Nasıl olsa doğru sonuç vermiyor niye yaptırayım!"  demeyin.Özetle: Bir şeye alerjiniz varsa,vardır;yoksa,bu tamamen alerjiniz olmadığı anlamına gelmez.Bu noktada kesin olarak alerji yaptığı kanıtlanmış besinlerden uzak durmak ve geri kalan alerji yapma potansiyeli yüksek besinleri temkinli yemek yapılacak en doğru hareket.

  • Sonrasında alerjimizin çıktığı,inek sütü,yumurta,köpek epiteli,yer fıstığı gibi besinlerden ben ve kızım uzak durdu.
  • Ben emzirdiğim 25 ayın 15 ayında bu gıdaları temkinli yedim,sadece 1 aylık bir zaman diliminde hiç tüketmedim ki bunun 1 ay olmasının sebebi Lina'nın anafilaktik şok geçirecek boyutta bir alerjik reaksiyon göstermiyor oluşu idi.Ben yediğimde onu etkilemiyor sadece kendi yediğinde döküntü, kaşıntı,kızarıklık ve  huzursuzluk oluyordu.
  • Yaklaşık 2 yaşına kadar bu tarz gıdaları dikkatlice tükettik,ilk zamanlar içinde peynir altı suyu olan besinleri yemiyorken zamanla yemeye başladık.
  • Sonra bir kaç ayran ve yoğurt denememiz oldu,keçi,manda vs ama hepsi reaksiyona sebep olunca ara verdik.
  • 2 yaşını geçtikten sonra haftada bir kez yoğurt vermeye başladık.
Burada püf nokta şu:Alerjik bir besinin etkisini deniyorsanız onun yanında alerji yapma ihtimali olan hiç bir besin denemeyin ki herhangi bir reaksiyon durumunda hangisinin yaptığını anlayın.

  • Zamanla yoğurt haftada 2-3 derken gün aşırı olmaya başladı.Yoğurt verdiğimiz gün yumurta,yumurta verdiğimiz gün yoğurt vermedik.
  • Sonra yavaş yavaş süte geçelim dedik.Biz lera fresca kullanıyoruz.Mamanın,önceleri haftada bir gün %10'luk kısmına süt kattık.Örneğin:100 ml mama içiyorsa 90 ml mama 10 ml süt olacak şekilde.Sonra bu oranı kademli bir şekilde arttırdık.
  • Zamanla sadece süte geçince yumurtayı her gün değil gün aşırıya döndürdük ki süt yumurta ile etkileşim yapıp fazla zarar vermesin..
Burada da püf nokta şu:Doktorunuzun sizi iyi yönlendirmesi ve besinleri çok iyi tanıması gerekiyor.Hangi besin hangi besinle aynı ekolden geliyor,hangi besini hangi besinin yanında yenirse alerji yapma etkisi artıyor vs gibi bilgilendirmeleri doktorunuzun çok iyi yapması lazım.Bunun yanında sizin de besin ekollerini araştırmanız gerekiyor.

  • Sonrasında kademeli olarak her şeyi vermeye ve etkisini denetlemeye başladık.Örneğin bir gün yumurta süt,bir gün yumurta yer fıstığı,bir gün yer fıstığı süt vs vs...


Sonunda ne mi oldu...Bir engeli daha aştık sabrımızla.......Sonunda bitti..!! 


Tarihe not:Sevde Lina 2,5 Yaşındayken ,30 aylıkken,136 haftalıkken mama katılmadan sadece ve sadece inek sütü içmeye başladı....






Ne yazsam nereden başlasam bilemiyorum.Öyle yükler var ki omzumda taşıyamaz,kaldıramaz hale geldim.Şuraya yazıp insanları sıkmayayım diyorum,bazı şeyleri içimde yaşayayım diyorum,depresif bir kadın "Aman amma da büyüttü,takacak başka şey kalmadı sanki." diyen kişilerle uğraşmak zorunda kalmayım diyorum,olmuyor.Burası benim kızım için yazdığım aynı zamanda da duygularımı paylaştığım yer ise ve ben mutlu değilsem bunu yazmaktan daha doğal ne olabilir ki.

Yaşadıklarım çok yordu beni zaman zaman mutlu olmaya çalışsam da artık had safhaya geldi. Bloğu okuyanlar yada sosyal medyadan takip edenler bilir Lina araç fobisi yaşıyor ve hiçbir toplu taşıma aracına binmiyor.Aldığımız terapiler sonucunda kendimizi sakinleştirmeye,sağlıklı ve doğru davranmaya çalışsak da maalesef Lina'nın korkuları dalga dalga büyüyor.

Dün akşam Lina holde mama sandalyesinde bir şeylerle oynarken bende yemek yapmaya çalışıyordum.Ne zaman ki dolaptan patlıcanı çıkardım Lina "Anne ben ondan çok korkuyorum!" diyerek ağlamaya başladı.Yanlış mı anladım acaba,bu çocuk patlıcandan mı korkuyor diye bir kez daha gösterip "Anneciğim bundan mı korkuyorsun?" dememle çocuğun cin çarpmış gibi ağlaması bir oldu.

Şaşkındım,zaten arabaya binmek istememe ile başlayan durum,sokakta yanımızdan araba geçerken korkmaya kadar gitmiş,bir ara süpürge bir ara aspiratör olmak üzere en sonunda da patlıcana kadar gelmişti.Çığlık atmak delireceğim diye bağırmak istiyordum.Neden bu oluyordu ,neden benim çocuğumun başına bunlar geliyordu.

Eşime yazdım olanları "Yarın sabah terapi var,hepsini soralım hayatım." dedi.Beni en iyi baskılayan ,en üst noktadayken sakince aşağıya çeken,üzülse bile belli etmeyen,duygularını içine atan bir insan...Eşim olmasa ne yapardım bilmiyorum.Aslında onun benim kadar takmadığını zannederdim hep ama yanılıyormuşum.O kadar içine atıyor ki geçenlerde Lina'yı uyutmaya çalışırken Lina "Baba ben Minie-Mickey konsere gitmek istiyorum." demiş.Babası da "Bende seni götürmek istiyorum babacığım ama sen arabaya binmek istemediğin için ve orası çok uzak olduğu için gidemiyoruz." demiş.Bunun üzerine Lina "Babacığım ben arabadan çok korkuyorum ya,korkmayacağım geçecek sen üzülme olur mu?" demiş.Eşim o anda ağlamaya başladı.Ben konuşmanın üzerine geldiğim için neden ağladığını anlamadım ama sonradan eşim "O kadar yükleniyor ve bizi üzdüğü için o kadar üzülüyor ki dayanamıyorum bu haline." tutamadım kendimi dedi.Ne kadar onlar takmıyor gibi gözükse de aslında fazlasıyla takıyorlar ama biz anneler çok üzüldüğümüz için durumu daha da vahimleştirmemek adına babalar bu üzüntülerini içlerinde yaşıyorlar yada en azından bizim ailede durum bu.

Velhasıl ben eşime yazarken Lina ağlamaya devam ediyordu.Bazen içini boşaltması adına ağlamasına izin veriyorum ve bazen ağlarken yanında kimse olsun istemiyor.Terapi olması beni bir nebze rahatlatmıştı sıcağı sıcağına Aytül hanıma yaşadıklarımızı sorabilecektim. Yalnız Lina'yı sakinleştirmek için bir şeyler yapmam gerekti.Bende aldım elime patlıcanları alacalı soydum,hala ağlamakta olan Lina'nın bulunduğu salonun kapısından ellerimi uzattım,ellerimde patlıcanlar vardı..Sadece ellerim ve kollarımın bir kısmı gözükecek şekilde patlıcanlara dublaj yapmaya başladım.Sağ elimdeki patlıcanı öne çıkararak:

__Merhaba Lina,az önce benden korktun,bu korkunu anlayabiliyorum.Sanırım benimle tanışmadığın için
    benden korkmuş olabilirsin.Seninle tanışalım mı?
__Evetttt. (Ağlıyor)
__O zaman benim adım patlıcan,birazdan kıyma kardeşim ile birlikte fırına girip pişeceğiz.Piştiğimiz zaman      
    bizi yemek ister misin?
__Eveeet (Hafif sakinleşi ama hala ağlamaklı)
__O zaman hadi gel mutfağa annene yardım edelim.Hadi gelmek ister misin?
__Hadi edelimmmmm..( Sümükleri akmış,gözünden yaşları ama Mutlu )

Sonra Lina ile mutfağa giriyoruz ve yemek yapıyoruz gayet eğlenceli dakikalar geçiriyoruz ve sabah oluyor.Ben artık hangi korkuda hangi mizanseni yaparım acaba yemek ile korkuyu ilişkilendirmem hata mı oldu soruları ile her gün ama her gün nasıl davransam gönlü kırılmasın aman yanlış anlamasın diye düşüne düşüne uyudum.O sırada ig'de görenler bilir kendisi mutlu mutlu şarkı söyleyerek uyudu.

Sabah 9:30 da Pedagog Aytül hanım ile randevumuz vardı.Bu zamana kadar tam anlamıyla verim alamadığımız için midir,gelip gidiyoruz ama bizden ne çıkardı acaba diye merak ettiğimden midir,terapinin ortasında bir açıklama yapmadan küt diye tatile gittiği için midir bilemiyorum ama acaba değiştirsem mi-gerçi çocuk yeni yeni alıştı-dediğim Aytül hanım patlatıyor bombayı.

Merve hanım bu zamana kadar sizi ve eşinizi Lina'nın siz yokken ki bakımından sorumlu olduğu için anneannesini görüşmeye aldım.Çıkardığım sonuçları konuşmak istiyorum.

Bu arada Lina pedagoga ve odaya alıştı boyama kalemlerini ve oyuncakları çıkardı kah boya yapıyor kah oyuncaklarla oynuyor ve ben arada müdahale ediyorum.

Öncelikle şunu söyleyebilirim ki helikopter annelikten vazgeçin.Ben bağlantıladığım linkteki boyutta değilmişim aslında rahat bir anneymişim sadece Lina'nın kendini ifade etmesi gereken zamanlarda -mesela odaya girdiğinde bebek arabasından inmek istediğinde kendini aşağıya doğru sarkıttı ve ben inmek istediğini anladığım içim kemerini çözdüm- ona ifade etmek istediği şeyi söyleyebilmesi için fırsat vermeliymişim. Beden dilinin yanında kendini ifade edebilecek konuşma kabiliyetine sahip olduğu için sözlü olarak da ifade etmesi için sabırlı olmalıymışım.Bu benim birazda tez canlılığımdan kaynaklanıyormuş.

Bu noktadan sonra pedagogun dilinden anlatıyorum.

İki seanstır Lina'ya uygulanan EMDR  sayesinde şunu anlıyoruz ki Lina ne yaşamışsa bunu en üst travma seviyesinde yaşamış.Bir anda olmuş olabilir veya birikimle ortaya çıkmış olabilir.Lina'ya anneniz bakıyor ve kendisi kaygı düzeyi oldukça yüksek bir insan bu kaygı ister istemez Lina'ya geçiyor.Annenizle sürekli tartışmanız,bu tartışmaların zaman zaman şiddetlenmesi -evet belki bunlar hep Lina'ya daha iyi bakılması için yapılıyor- ve bu tartışmalarda seslerin yükselmesi Lina'yı çok olumsuz etkilemiş.Bu yüzden EMDR sırasında uyguladığımız dokunma ve ses çıkarma işlemlerine oldukça tepkili ve bundan had safhada rahatsız oluyor.
Önceleri sizin aileniz ve siz bir süre birlikte yaşamak zorunda kalmışsınız bu süreç zarfında yaşadığınız tüm kavgalarda Lina aşırı derecede etkilenmiş.Fakat bunları hep yutmuş.Çünkü 'kendini sorumlu tutuyor' ve herhangi bir hata olduğunda yada herhangi bir sorun çıktığında yine tartışma yaşandığı için kafasını bir yere bile vursa "Anne yok bir şey,iyiyim ben." diyor siz bunu metanet sanıyorsunuz ama aslında değil.
Geçen seans eşinizle konuştuğumuzda annenizin çok iyi hatta haddinden fazla özverili ve ilgili bir anneanne olduğundan fakat her sabah erken kalkan 'çocuğu 11'de uyut 14:00'de kaldır uyku durumu hala düzene girmedi,geceleri geç yatıyor' cümlesini defalarca tekrar etmemize rağmen yapmadığından,eşim uyardığında alttan almayıp "Sanki erken uyandırdığımda gece sen erken mi yatırıyorsun, yine çocuk gecenin 11'lerine kalıyor." diye cevap verdiğinden ve bunun sizinle anneniz arasında bir kavga çıkmasına neden olduğundan bahsetti.
Bu ve bunun gibi annenizin aslında yapamaması için herhangi bir sebep olmayan hatta sizin gün içinde "Anne hadi kaldır,anne hadi yatır." diye hatırlatma bile yaptığınız ama onun dinlememe durumu altında başka sebepler yatıyor.Siz annem neden gecenin ikisinde profiterol istesem gidip alabilecek bir insanken benim kızıma yapmasını istediğim başka bir şeyi  yapmakta bu kadar imtina ediyor diye ağlayıp kendinizi paralarken arada olan çocuğa oluyor.
Anneniz size yaklaşırken annelik iç güdüsü ile yaklaşıyor ama sizin kızınıza yaklaşmanızı istediğiniz doğrultuda yaklaşmamasının tek sebebi bunları yaşamamış olması.Size kıskançlık dürtüsü gibi gelebilir ama değil.Annesini hiç görmemiş bir çocuk 8 yaşında annesiz kalmış ablası çocukları olduğu için onu hep ihmal etmiş ve onun çocuklarına da bakmak zorunda kalmış dolayısı ile şefkat görmemiş ve sizin kızınıza gösterdiğiniz ilgi,alaka ve şefkat ondan da bunu beklediğinizde onu ters koşulluyor.Yapabilecekken yapamıyor ve bilinç altında yaşadığı dürtüsel şeyden dolayı siz aslında hiçte elinde olmadan yapamadığı şey için onu suçluyor ve kavga ediyorsunuz.
Bu noktada Lina ne yaşıyor,Anneannemle annem kavga ediyor,anneannemin benim için yapmadığı bir şeyden dolayı tartışıyorlar,demek ki suçlu benim, annem yine bağırmaya başlayacak,anneannem giderse bana kim bakacak gibi kaygılardan;yaşadığı yanlış bir şeyi söylemek şöyle dursun,normal canı acıdığı zaman bile güçlü olmayı,aman sesim çıkmasın bir de benim yüzümden kavga etmesinler diye düşünmeyi koşulluyor kendine.
Siz ayrı eve taşınarak ortamı minimum kavga seviyesine getirdiniz şu an kızıma annem bakmalı bir bakıcı değilde eylülde okula veririm diyorsanız hatta ileride de mutlu olmak istiyorsanız.Görmedim,duymadım,bilmiyorum oynamak zorundasınız.


Mesela Lina düzgün bezlenmemiş mi bezi çok dolmuş ve uzun süre bezinin açılmayı unutulduğu belli mi bunu annenizin artık yaşlanmakta olduğuna ve unutabileceğine verin,zaten sorsanız da sormasanız da Lina uzun süre bezi değiştirilmeden durmuş bu durumu değiştiremezsiniz .Bir dahası için "Ya var ya pes yani kaç saattir çocuğun bezi açılmamış yemin ediyorum delireceğim ya Allah aşkına bu çocuk günde 3 saat uyuyor iş yükü yok bıraksan 4 saat kendi oynar günde iki kere-senle kaldığı toplam zamanda-altını değiştirmek çok mu zor,ne biçim insansın sen,bu çocuğu hiç düşünmüyor musun?" diyeceğiniz yere.Gün içinde arayıp saat:11 anne uyut (bu kadar) saat 14:00 anne kaldır (bu kadar) saat 15:00 (bez değiştirmeyi unutma) gibi kısa ve yoruma açık olmayan sadece hatırlatıp kapadığınız telefon görüşmeleri ile durumu kontrol altına alabilir,hatta rutine dönmesine sebep olabilirsiniz.
Biliyorum burada esas yük size düşüyor ve çocuğunuz iyiliği için ona ayırabildiğinizden çok daha fazla zaman ayırın,onun ruh sağlığı için annenizin yaptığı en kötü şeyleri bile görmeyin,madem şu an bakıcı alma konusunda sorunlar var çocuğunuza anneniz bakıyor onu olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeye çalışın.
Lina o kavgalar olduğunda susun "Aliş uyuyor!" yada "Susssunnnn kavga etmeyin!" diyerek aslında sinyalleri vermiş ama siz çözememişsiniz.Eşinizle mutlu ve uyumlu bir çiftsiniz bakıcıda tutsanız çocuğu okula da verseniz anneniz sorunlar elbetteki olacak.Okulda istediğiniz gibi beslenmeyecek yada bir gün kilodu kirli gelecek yada vs. Anneniz sizin aileniz,onunla ne kadar iyi geçinirseniz o kadar iyi olursunuz çünkü yaşadığınız kavgalardan sonra dedikleriniz için en çok sizin üzüldüğünüzü biliyorum.
 Zamane anneleri farkındalığı çok yüksek anneler araştırıp okuyorlar gerektiğinde profesyonel destek alıyorlar.Sizlerin anneleri çocuğunuza yaklaşımlarınızı tam anlamıyla çözümleyemeyebilirler bu sizin öğrendiğiniz yeni bir şeyi onlardan yapmalarını istediğinizde bu onlara çok saçma gelebilir ve siz "Uzmanlar böyle ön görüyor ben bunu araştırdım doğrusu bu." dediğinizde bu sadece "Aman çok biliyorsan kendin yap." noktasından ileri gitmez.42 yaşından sonra insanları terapi ile bile değiştirmek çok zor .Sadece empati kurun ve olduğu gibi kabul etmeye çalışın. 
 dedi .

Bu noktadan sonra ben şunu anladım ki yaşadığım birikimler eşliğinde ben çocuğuma karşı fazla korumacı olmuşum,onu zor elde etmem erken doğması yaşadığımız maddi manevi sıkıntılar vs. birikince ben tahammül edemez,alttan alamaz bir insan haline gelmişim.Bunun yanında çocuğum konusunda hata yapan annem dahi olsa anlayışlı olamama ve infilak etme noktasında sınır tanımamış,biz kavga ederken sesi çıkmayan çocuğum 'Ayyy amanda ne güzel büyüyor.' sanmışım ama değilmiş.

Minicik ruhuyla biriktirmiş,sırtlamış ve sonunda altında ezilmiş.Belli ki  bazen meyve sıkacağı,bazen elektrik süpürgesi,bazen komşudan gelen bir tıkırtı,bazen bambaşka bir ses onun açık algılarında hemen bir tehdit yaratmış.Sinirleri o kadar zayıflamış ki sonunda yaşadıkları bu şekilde patlak vermiş.

Ben Aytül hanımın bu anlattıkları kafamda yankılanırken gözlerimden yaşlar inmesin diye kendimi sıkarken onlar bir yandan oyun oynuyordu.Bazı şeyleri farkındalık yaratması ve tepkisini ölçmek adına bilerek Lina'nın yanında konuştuk.

Bir kaç uyarısı sayesinde ben helikopter anne olmamak adına Lina'ya müdehale etmedim ve Lina Aytül hanımın beni uyardığını duyduğu konularda beni sınadı.

Odadaki  acayip oyuncaklara tepkisi ve oynama şeklinden kişisel gelişimi ve motor kabiliyetlerinin fazlasıyla gelişmiş olduğunu bu artı farkındalığı yüzünden yaşananlardan daha fazla etkilendiğini öğrendik.

Velhasıl Aytül hanım sakin ve huzurlu bir ortam olduğu sürece Lina rahatlayacak ve bu sorun ortadan kalkacak dedi.Sorun arabadan korkması değil sorun çok yıpranmış sinirleri olması.Bunun yanında onu aşırı seven,araştıran tatlı mı tatlı bir annesi ve sakin bir babası var sinirlerinin yıpranması yanında Lina çok akıllı ve pozitif bir çocuk,eğlenmeyi ve kendi kedine baş etmeyi biliyor.Yaşadığınız bu kavgaların yanı sıra ona çok mutlu bir alt yapı vermeseydiniz sürekli korkak içine kapanık dış dünyadan uzak bir çocuk olurdu.Sağlam temellerle kurulan bir ebeveyn-çocuk ilişkisi asla yıkılmaz bunu unutmayın,her şey düzelecek dedi.

Şimdi ben arpacık kumrusu gibi onun iyi olması için elinde olmadan bazı şeyleri yapamayan annemi ne kadar kırdığımı ve bu kavgalarımız yüzünden çocuğumun psikolojisinin bozulduğunu düşündükçe yerin dibine daha dibine hatta cehennemin dibine girmek istiyorum.Kaldı ki anneme saydıklarım yüzünden yatacak yerim yok o ayrı.

İnsan oğlu bedensel hastalıklarla ölümcül olanlar hariç bir şekilde baş ediyor asla unutmayın ki en zoru bozulan insan psikolojisini düzeltmek.

Ben o kadar daraldım ki bu mübarek günde sanırım beni en çok rahatlatan gidip tövbe etmek,biraz kuran okumak ve uyumak olacak..



    Öyle böyle derken pedagogun yolunu tuttuk.Lina kapıdan girer girmez sedyeyi gördü ve ağlama başladı.Aynı arabaya bindiği zamanki gibi çığlık kıyamet bir ağlama.Aytül hanım iletişim kurmaya çalıştı,oyuncaklar gösterdi,kendisinin doktor olmadığını burada ilaç,iğne,steteskop olmadığını sadece konuşacağımızı söyledi ama nafile. Lina ağlıyor,arada duruluyor,onu kucağımıza almak istediğimizde yada bir oyuncak uzattığımızda reddediyor ağlaması daha da yükseliyordu.Ağlarken güneş gözlüğünü takıyor ve çıkarma konusunda direnç gösteriyordu.

   Aytül hanım önce isimlerimizi aldı ve konuşmaya başladı:"Lina buraya geleceği konusunda bilgilendirildi mi?" Bilgilendirmemiştik;biliyorduk ki bilse yolda kıyamet kopacak ve asla gelmek istemeyecekti.Kendimizce doğru yaptığımızı sanmıştık ama bu kocaman bir yanlıştı."Onu buraya gelmeden önce bir yere gideceğiz orada konuşacağız,oyunlar oynayacağız vs gibi bilgilendirmeniz gerekirdi."dedi Aytül hanım.Sonra şöyle devam etti: "İçeri ilk girdiğinizde sedyeyi gördü ve korktu ama şu an benim açıklamalarımdan sonra etrafı inceliyor,buda onun artık korkmadığını ,tamamen sakinleşemediği için ağladığını gösteriyor.Sizden ricam şimdi sandalyelerimizi birbirine yaklaştırıyoruz ve konuşmaya başlıyoruz,arada sarılmak istediği zaman alın sarılın,konuşmak istediği zaman konuşun ama siz ona laf atmayın." (Bu arada Lina baston pusetinde oturuyor ve inmek istemiyor hatta kalkıp ters dönüp yüzünü saklıyor)

Pedagog sonrası birazcık eğlence

   İşte en zor kısım buydu çocuğun deliler gibi ağlarken hiçbir şey yokmuş gibi davranmak. Lina babasına yakın olduğu için ara ara yalvaran ve yaş dolu gözlerle koluna sarılıyor  ve "Gidelim! diyordu.Biz o yokmuş gibi konuşmaya devam ettikçe ağlaması biraz yükseldi ve sonra babasının kucağına gelmek istedi bundan bir kaç dakika sonra sustu.Artık oyuncaklarla ilgileniyor ve ağlamıyordu.

  Normalde Aytül hanım eğer Lina sakin kalabilseydi onunla konuşacak ,resimler yaptıracak tepkilerini gözlemleyecekti.Maalesef Lina kendini regüle etmeyi çok uzun bir zaman sonra başarınca bunlar mümkün olmadı.Biz bu sırada hayatımızI anlattık,taaa hamilelik ve doğum sürecinden başlayıp bu zamana gelecek şekilde.

  Aytül hanım not alıyor biz sürekli anlatıyorduk.Aytül hanım şuna dikkat çekti "Çocuk arabada korkunca sizin onun gözlerini kapamanızı istemiş,buraya girdi ve ağlamasını durduramayınca güneş gözlüğünü taktı.Bu durum bana onun zihninde bir görüntü olduğunu ve onu görmek istemediği için gözlerini kapadığını düşündürüyor.Bu yaşadığı bir olay,bir rüya veya televizyonda yada dergi kitap vs gibi bir şeyde gördüğü bir görüntü olabilir.Çocuklar bu dönemde rüya ile gerçeği tam olarak ayırt edemezler.Yaşadığı her neyse onun zihnine yerleşmiş ve stresli zamanlarında gözünün önüne geliyor.

Ben hayali arkadaşlardan bahsettiğimde de tıpkı eşimle ikimizin araştırmalarında da edindiğimiz bilgi doğru çıktı.Hayali arkadaş sağlıklı bir çocuğun kişisel gelişiminde mutlaka olur-olmasa çocuk sağlıksız anlamına gelmez-eğer bir korku sonrası çıkmışsa bu çocuğun kendini ifade edilmesi için bir şanstır,çocuk bastırdığı duygularını bu şekilde açığa vurur.Bunu takip etmek ve iyi not almak gerekir.

   Bu zamana kadar oyun,resim vs doğru adımlar olmuş bunlara daha fazla gözlem yaparak devam edelim.Ona konu ile ilgili fakat çokta dillendirmeden resim yaptırmaya çalışalım.Bir sonraki gelişinizde (13.05.2013) gelmeden bilgi verin ve konuşacağımızı,oyunlar oynayacağımızı söyleyin. Lina'nın bu zamana kadar yaşadığı kaygıları (alerji,ameliyat,tırnağının çıkması,kulağı delinince yaşadığı korku,şiddetli kabızlık sonrası makat yırtılması ve lavman vs vs) çok sakin ve olgunlukla karşılamasının bir birikimi bu korku ile dışa çıkıyor olabilir.Bunların hepsini daha yakından gözlemleyerek öğreneceğiz dedi.



Bize düşen görevler ise;


  • Zaten iki yaş sendromu içine düşmüş olan çocuğumuzu daha fazla anlamak,ona daha fazla sabır göstermek ve daha fazla zaman ayırmak.
  • Resimlerle ve hayali arkadaşlar yardımıyla konuyu kendi açtığında sorular sormak çizmesi için çok irdelemeden yönlendirmek.
  • Arabaya binmesi konusunda asla ısrar etmemek ve teklif ondan gelse de tam hazır olmadan denememek.
  • Ona maksimum seviyede huzurlu bir ortam sağlamak televizyon dergi vs gibi şeylerden özellikle de şiddet içeren olgulardan uzak tutmak.


Şimdilik vaziyet bu.Ben hala küçücük çocuğum terapilik oldu diye üzülüyorum.Ona bakınca sanki ciddi bir hastalığı varmışta yada olanlara biz sebep olmuşuz gibi bir üzülme bir vicdan azabı kaplıyor içimi.

Kızıma Not:Miniğim tıpkı içime konduğun 03.04.2010 tarihindeki gibi güçlü olacak,bunu da aşacaksın/ğız.Sevgi dolu yüreğimiz seni sarıp sarmalayacak ve sen korkularını yeneceksin.İnşallah bu satırlar ileride sen okuduğunda ailem beni ne kadar önemsemiş diyebileceğin ve size neler yaşatmışım diye düşünüp gülümseyeceğin satıralara dönüşür..

SENİ HER ŞEYDEN ÇOK SEVEN ANNEN....










Bu sabah üyesi olduğum Facebook sayfalarını gezerken sevgili Duru'nun Annesi Nurşah aynı adlı sayfasında şu soruyu sormuştu:

"Çocuklarınıza balık yağı kullanıyor musunuz?Bizim doktorumuz geçen seneden beri 'Kullanmanıza gerek yok.' diyor ama ben karasız kaldım sizin de önerilerinizi bekliyorum."

Bende ona yazdığım cevaptan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.


   Şöyle bir giriş yapmak gerekirse hepimiz çocuğumuz için en iyisini yapmaya çalışan bilinçli ve farkındalığı olan anneleriz.Malum çocuklarımızı takip eden uzman bir doktor olmasının yanında aynı zamanda internet ortamında da fazlaca araştırma yapan doğruyu bulma adına elinden geleni ardına koymayan anneleriz.

Bu sabah Sevgili Nurşah'ın bu sorusundan sonra bir çok arkadaş cevap yazmış.

*Balık yağına doktorumuz karşı vermiyoruz.
*Çocuğum gayet iyi beslenen iştahlı bir çocuk gerek duymuyorum.
*Balık yağını iştah açıcı olarak algılıyorlar bu çok yanlış.
*Balık vermektense balık yağı vermek denetimden geçtiği için daha mantıklı.
*Şu marka tavsiye ederim memnun kaldım çocuğum hiç hasta olmuyor.

vs vs.....

Bende bu konuda kendi deneyimlediğim şeyleri paylaşmak istedim başta belirtmem gerekirse bunlar sadece benim 29 aylık anneliğimde öğrendiklerim.


  • Öncelikle geçen gün gittiğimiz eğitimden de öğrendiğimiz gibi mucize besin yoktur.Mucize ilaçta yoktur.İştahsız çocuğu kabul etmeyen anne vardır yada çocuğun iştahsızlığının altında herhangi bir sağlık problemi yatıyordur.
  • Vitaminler reçetesiz yazılan ilaçlar olduğu için alınmasında,kafaya göre kullanılmasında herhangi bir tehdit olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır.Gittiğimiz iki çocuk doktoru -biri alerji uzmanı aynı zamanda-gereksiz vitamin alımının çocuklarda önemli sıkıntılara yol açabileceğinde hem fikirler.
  • Vitaminler iştah açmaz.Eğer sizde böyle bir etkisi olduysa ezbere vitamin alarak bunu düzelttiyseniz,çocuğunuzun bir vitamine ihtiyacı vardır ve belki siz bilmeden onu yerine koymuşsunuzdur.Bu da çocuğunuzun iştahında hafif bir düzelme yaratmış olabilir.
  • Eğer çocuk vitamin almasına ve iyi yemesine rağmen iyi gelişim göstermiyorsa bunun altındaki başka sebepler olup olmadığı aranmalıdır.
  • Sebzenin mevsiminde ve etin sağlıklı olanını tüketmek,elimizden geldiği kadar -ne kadar tam anlamıyla nasıl üretildiğini bilmesekte-sertifikalı organik gıda tüketmek sentetik ilaç kullanımındanher zaman iyidir bana göre ve Prof Dr. Benal Büyükgebiz'e göre.
  • Bir çocuğun her şeyi yemesi,gayet iyi beslenmesi tüm vitamin değerlerinin iyi olduğu anlamına gelmez.
  • İleri derecede vitamine ihtiyaç duyan bir vücut mutlaka bunun sinyalini verir.Huzursuzluk ve baş terlemesi,erken bıngıldak kapanması yada tam tersi,tırnaklarda sık kırılma-yamulma,sırt kemiğinde eğrilik,asimetrik vücut,çabuk kırılan kemikler,boy uzamaması vs vs.

Ben kızımın iştahsızlığı sebebi ile birçok sefer balık yağı ve multivitamin verdim.Hiçte faydasını görmedim.Doktorlarımız gerek görmediği için onlardan gizledim ta ki bir muayenemiz de doktorumuz şunları söyleyen kadar:

  • Gereksiz vitamin kullanımı vücutta karaciğerde kümelenerek karaciğer toksitesine yol açabilir.
  • Bazı vitaminler gereğinden fazla alındığında sebebi ortadan kalksın diye aldığınız iştahsızlığı başlı başına doğururlar.
  • Yine bazı vitaminlerin fazla alınması şiddetli kalp çarpıntısına sebep olabilir.
  • Bazı vitaminlerin fazla alımı kalsiyum oranın fazlalaşmasına sebep olur ki buda damar hastalıklarını beraberinde getirir.
Sonra bu yazımda bahsettiğim gibi eğer bir takviye yapacaksam bunun gerekliğinden emin olup ona göre yapmak adına tahlil yaptırmaya karar verdim.

"Bunun yanı sıra şunu da belirtmek isterim ki bebeklik çağında rutin olarak alınması gereken alınmadığında bir çok farklı rahatsızlıklara yol açan,bakanlık kapsamında da verilmesi rutinleştirilen vitaminleri kastetmiyorum.Kaldı ki keşke onlardan eksikliği var mı yok mu bakılarak rutine sokulsa..

Yani işte böyle düşüncelerim.Her çocuk farklıdır lütfen size iyi gelen bir ilacı bir başkasına tavsiye etmek yerine uzmana danışılmasını öğütleyin.Eğer çocuk yiyorsa ne ala ama yemiyorsa vitamine boğmak yerine yediği o minik öğünü nitelikli hale getirmek lazım.E ne de olsa önemli olan NİCELİK DEĞİL NİTELİK.....


Hangi besinler içinde hangi vitaminler var öğrenmek için TIK











   Blog aleminden takip ettiğim sonra twitter'da takibe devam ettiğim özellikle "Perşembe Anneleri." yazı dizisi ile bir kez daha gönlümde taht kuran bu alemde Aylin Anne olarak bilinen Sevgili Aylin hürriyet.com daki yazısında bizden bahsetti.Ne mi yazdı işte bunları:
 "  Sosyal medyada, özellikle Twitter’da anne arkadaşlarımla paylaştıklarımız genelde çocuklarımızla ilgili şeyler. Dün, sevgili Merve’ nin tweeti gözüme takıldı “Artık yetti bu iştahsızlık yarın doktora gidiliyor” diyordu.
Birden o tweette eski halimi gördüm. Çocuğu yemediği için kendini çaresiz hisseden, gergin, ne yapacağını bilemeyen anne…
Hemen kendisine ulaşıp, telefonda konuşalım dedim. Öğle saatinde telefonum çaldı.

Önce Merve’yi dinledim. Bir an evvel aşmak istediği her halinden çok belli olan iştahsızlık sorununu bana hızlı hızlı anlattı. Çok şey denemişti, çok şey yapmıştı 28 aylık kızı Lina bir türlü yemiyordu. Yemesi için peşinde kaşıkla koşturduğunu, ödüller verdiğini, gerekirse zorladığını, bir kaşık dahi yediremezse oturup hüngür hüngür ağladığını söyledi. Onu dinlerken kendimi okuyor gibiydim. Çünkü bu konuyla ilgili defalarca yazı yazmıştım. Evde anneannesi varmış minik Lina’ nın gündüz o bakıyor, akşam işten dönünce yine yemek savaşları başlıyormuş. Çünkü tatlı Lina annesinden yemek yemeyi kesinlikle reddediyormuş.
Başka handikaplarım var dedi Merve, kanser atlattım. Yemediği zaman çok endişeleniyor, onun sağlığını kaybetmesinden korkuyorum” dedi./_np/6215/19686215.jpg Peki ne yapmalısın dedim? “Doktora götüreceğim, tahliller yaptıracağım, gerekirse çeşitli testler yaptıracağım.” Merve’ nin yaşadıkları hiç kolay değil. Ancak belli ki onun kaygı seviyesini çok yükseltmiş, yaşadıklarının çocuğunun başına gelmesini istemiyor. Haliyle yemek yeme konusunda ona çok baskı yapıyor diye düşünürken, aynı şeyleri kendisi saydı.
Peki benim hikayemi anlatmamı ister misin dedim. Dinlemek istedi.  "

Ve anlattı bana kendi hikayesini Aylin Anne devamı işte burada.....http://www.hurriyet.com.tr/pasaj/22926697.asp 

  Aylin'le konuştuktan sonra bir şeyler değişti.Lina ek gıdaya başladığı zaman ki hallerimden bu yana şapkamı önüme koyup tüm her şeyi sorguladım.Ben nerede yanlış yapmıştım aslında Lina iştahsız bir çocuk değildi de benim yaklaşımlarım mı onu bu hale getirmişti?

  Ek gıdaya başladığımız ilk zamanlar kafam çok karışıktı ne versem,nasıl versem,ne kadar aralıkla versem;aman yiyecek mi,sevecek mi diye deli gibi merak ediyordum.

  Erken doğan,erken doğmasa bile düşük ağırlıkta doğan çocukların anneleri beni anlayacaktır.Hep çevresel bir baskı vardır üzerinizde.Eve gelince sorulan ilk şeylerdendir bebeğin kaç kilo doğduğu yada boyunun kaç olduğu oysa bıraksak azıcık şu şekilciliği,biraz insan odaklı olsak her şey çözülecekken biz didikler dururuz.

  Bal yanağımı 2.800 gr kucağıma almama rağmen,yoğun bakım süreci 300 gr daha vermesine sebep oldu ve Lina 11 günlük hastanede kalma maratonundan sonra 2500 gr olarak eve geri geldi.Takdir edersiniz ki çok minikti ve ben onu şu an nasıl evirip çevirdiğimi düşünemiyorum bile.

  Sonrasında mahalle baskısı başladı yanımda açıkça çok zayıf demeler,sütün yetmiyor mu diye soranlar tüm densizler beni bulmuştu sanki,tamda acemi anne bunalımındaydım işte o dönemde.

  Ne nasıl verilir,neyle neyi karıştırırsan daha iyi olur,hangi ayda hangi besinler verilmez diye araştırıp duruyordum.Organik çamuruna bulaşmış her şeyin en iyisini almaya çalıştığımız dönemde debelenip durmuştuk.

  Tıpkı anneysen.com eğitiminde psikolog Tolga Erdoğan'ın anlattığı gibi verdiklerim arttıkça beklentilerimde yükseldi belki.Toraman çocuk sevme sevdamız ailecek tüm çocuklarımızın etli butlu doğması vs. de ayrı bir baskı yapmıştı tabi.

 Hepsi ama hepsi birleşince ben bir canavara dönüştüm.Artık her öğünümüz bir işkenceye gibiydi.Kızım gayet pozitif mutlu bir çocukken elimde kaşığı gördüğü an ağlamaya başlıyor elimi itiyordu.Zaten küçük yaştan başlayan alerjimiz sayesinde süt,süt ürünleri,yumurta ve bunları İçeren gıdaları tüketemiyor verebileceklerim tümden kısıtlanıyordu.

  Ben yemediği tüm besinlerin peşine aman belki bunu yer diye 3.-4.-5. çeşidi deniyordum ve yemediğinde artık yanaklarından sıkmaya başlıyordum.Yeter ki gırtlağından bir şey girsin de nasıl girerse girsin diye çocuğu ağlatarak yemek yediriyor,bir yandan da bunun yarattığı manevi eziyet yüzünden mama sandalyesinin başında onunla birlikte ağlıyordum.(Şimdi bunları yazarken bile nasıl içim sızlıyor,nasıl utanıyorum kendimden anlatamam)

  Doktora gitmek bir dert,doktorda kilo ölçüm anı daha da bir dertti.Hep düşük ağırlıklı çıkması persantilin kilo bakımından %10 kısımında olması vs vs.Hepsi ama hepsi büyüdükçe büyüdü gözümde.Artık bu konuda bunalıma girmek üzereyken sevgili Elif'in bir yazısını gördüm."Çocuğum yemek yemiyor." adlı (Carlos Gonzalez) kitaptan bahsediyordu.Hemen o yazıyı okur okumaz aldım kitabı.Benim gibi çocuğu iştahsız diye sızlanan anneler her öneride-vitamin,kitap,doktor vs.-birden bir şey olacak ve çocuk löp löp yemeye başlayacak sanır.Ama hiç heveslenmeyin avucunuzu yalarsınız.Çünkü öyle bir şey yok.Profesör ağzından duydum ki bu da bir sonraki yazımın konusu takipte kalın.

   Bu konu hakkındaki bir engelde çocuğu sadece sizin büyütüyor olmamanız.Çalışıyor olmam sebebi ile Sevde Lina'ya anneannesi bakıyor.Her anneanne gibi oda fazla korumacı ve fazla duygusal.Gün geçmiyor ki "Kızım bu çocuk aç geziyor.Ağzına lokma koymadı.Şunu şunu yaptım yemedi başka ne yapayım?.İnan kafayı yemek üzereyim!" söylemlerinin geçtiği bir telefon gelmesin.Anlayacağınız baskı tek taraflı değil.Benden gördüğü baskının ve gerginliğimin yanında,anneannesinden de baskı görüyor ,artık ben işten geldiğim zaman kapıyı "Anne ben mamamı yedim bana ne aldın?" sorusuyla açıyor,vaziyetin vahameti gittikçe artıyordu.

  Yine günlerden bir gün telefon çaldı.Annemden aynı cümleleri işittim.Sevde Lina ile konuştum."Anneciğim neden yemeğini yemiyorsun?" "Yemiyorum çüntü acıtmadım!" Bu laftan sonra telefonu kapadık ve ben sıyırma noktasına gelmiş çocuğu 3-4 aydır boy atmayan ve açlıktan tabiri caizse nefesi kokan bir anne olarak isyanımı dile getirmiş ve o tweeti atmıştım.

"Artık yetti bu iştahsızlık yarın doktora gidiliyor dr istemese bile magnezyum çinko vs baktırılıyor  "

  Sonra twitterdan bir mesaj geldi.Sevgili Aylin "Ara beni konuşalım." diyordu.Müsait olduğum ilk fırsatta aradım kendisini,yazımın başında linki var  bahsetmiş konuştuklarımızdan.Ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum bu konuşma ile ilgili,Aylin bana şunu dedi ve ben telefonu kapatınca göz yaşlarıma hakim olamadım.

  SENİ ANLIYORUM......

   O kadar önemli ki bu.Hiç yorum yapmadan,acıksaydı yerdi,açlıktan ölemezdi ya,aman bu kadar takma kafana vs demeden sadece SENİ ANLIYORUM diyebilmek.Çocuğunun iştahsızlığından yakınan bir anneye lütfen bu saçma yaklaşımlarda bulunmayın.Allah aşkına bu yüzeysel ve insanı daha çok sinir edecek yorumlarınız kendinize kalsın.Hemde ebediyen.

  Sonuçta Aylin'le konuşmuştuk ve ben onun o tatlı sesinden midir,anlayışlı halinden midir,başka bir şeyden midir bilmem ama gerçekten rahatlamıştım.Aylin'e bir söz verdim ve tabi ki kendime de Sevde Lina'yı doktora götürecektim,doktorumuza durumu açıklayacaktım ve patolojik olarak duruma baktırıp şayet bir şey yoksa çenemi kapayacaktım.

   2 Nisan'da doktora gittik.Doktorumuz Sevde Lina'nın kilosunda ve boyunca 3-4 aydır bir gelişme olmadığından,muayene sırasında aşırı derecede ağladığından dolayı ölçümlerin doğru olmama ihtimali olduğundan,ama yinede benim anlattığım iştahsızlık öykümüzden de yola çıkarak bir dizi tahlil isteyeceğinden bahsetti..Bu tahlillerin yapılması için 4-5 tüp kan alınması gerekecek ve biz yine idrar torbası ile imtihan edilecektik.Lina kan verilirken kendini paraladı ama yinede deneyimli bir sağlık çalışanı sayesinde anestezi eşliğinde kan vermekten kurtulmuş ve 4-5 kişi zapdederek ve hepimizi ağlayarakta olsa kanını aldırmayı başarmıştık.

Velhasıl gel zaman git zaman tahlillerimizin sonuçları çıktı.Son dönemde gribal bir enfeksiyon geçirdiği için idrar tahlili ertelenmişti.Doktorumuz salı günleri gece nöbetinde olduğu için hafta içi eşimle gitme sıkıntısı yaşadığım hemen soluğu hastanede aldık.Doktor bey sonuçlara baktı ve "Maaşallah hiçbir şeyi yok.Gayet sağlıklı,muhtemelen psikolojik açıdan yemiyor" dedi.Ben tüm septikliğimle "Hocam endokrinoloji açısından değerlendirilmesi gerekseydi bu tahlillerde de bir tuhaflık olurdu değil mi?Öyle bir değerlendirme gerekir mi?" diye sordum.Doktor güldü,"Yada pedagojik açıdan değerlendirelim mi?" dedim.Hayır sen psikolojik açıdan değerlendir kendini çocuğun bir şeyi yok dedi.Hep birlikte güldük.Sadece idrar tahlili verilecek ama ben onda da bir şey olduğunu sanmıyorum.

Buraya büyük harflerle yazıyorum;

   KIZIM ARTIK SENİ YEMEK YEME KONUSUNDA RAHAT BIRAKACAĞIM.SANA SÖZ VERİYORUM ARTIK BU KONUDA ASLA BASKI YAPMAYACAĞIM.SENİN İYİLİĞİN İÇİN YAPTIĞIMI ZANNETTİĞİM TÜM KÖTÜ DAVRANIŞLARIM İÇİN BENİ AFFET.

Bazen yanınızdakiler 40 kere söyler ama sizin başkasından duymaya ihtiyacınız vardır.Serzenişlerimi duyduğu ve beni anladığı için Sevgili Aylin'e sonsuz teşekkürler.





__Merve hanım kızınızın ameliyat olması gerekiyor ilaçla düzelme olmadı hastalık daha ileriye gidiyor alerjik durum söz konusu buda durumu daha da ağırlaştırıyor.


      Doktordan bu sözler eşliğinde çıkmıştık,geniz etini aldırdığımız da acaba bütün sıkıntıların bitebilir miydi yoksa sorunun kaynağı sadece alerji miydi? Bu soruları düşünmekten kafamızı çatlatacağımıza seni kaptığımız gibi gittik bir alerji uzmanına..(Nilay teyzenin tavsiyesi ile )

     3 Şubat 2012 alerji doktorun Dr. Ahmet Hasanzade 'nin muayenehanesindeyiz.Bakalım bize ameliyat konusunda ve alerji konusunda neler söyleyecek.

      Doktorumuzdan çok memnun kalmıştık,doktor amca bizden hemen bir alerji testi istedi bunun için yeni kanda bakma yöntemi kullanılacaktı.Hemen gidip labaratuvara kan verdik,bunun yanında diğer kan testlerimizde yapılacaktı.Ayrıca geniz eti filmi için bir görüntüleme merkezinde grafi çektirdik bakalım geniz etimizin durumu neymiş diye doktor amcan görmek istemişti.

      Kontrol randevumuzdan sonra edindiğimiz bilgiler şu şekildeydi:


  • Kızım senin kan değerlerin gayet iyiydi.
  • Grafine bakılırsa geniz etin çok büyüktü ve nefes yolunu tamamen kapamış durumdaydı.
  • Alerjik bir bünyen vardı.
  • Ve esas BOMBA...........Süt ve süt ürünleri,yumurta beyazı,yumurta sarısı,yer fıstığı ve köpek epiteline alerjin varmış.GÖZÜMÜZ AYDIN (!)  EEEE ne demişler ANNELER BİLİR,ANNELER HİSSEDER. (bkz. 14. Ayımız)

        Alerjin için 1,5 ay boyunca ilaç kullanacağız ve doktorun ameliyat işini 3 ay erteledi.


       Seni daha önce babanın ve benim bünyesinde çalıştığımız bir sağlık grubunun özel hastanesine götürmüştük orada Dr. Erkan Uygur ile görüştük Erkan Beyde senin ameliyat olman gerektiğini alerjin olsun olmasın ameliyatın şart olduğunu söylemişti.Şimdi biz ona alerji doktorunun ameliyatı ertelediğini nasıl söyleyecektik.

      Günler günleri kovaladı zaten gelişme kaybın olmuştu boyun uzuyordu ama kilo alamıyordun,nefes alamadığın için uykuların delik deşikti,2011 temmuz ayından beri bu şikayetlerinin hafif hafif başladığını düşünürsek kaybettiğimiz bir 7 ay vardı.Üç doktor ameliyat olman gerektiğini söylüyordu, alerji uzmanı belki alerji tedavisiyle düzelme ihtimali olabilir bekleyelim hemde çocuk biraz büyümüş olur diyordu.Zira senin ameliyatın 3 yaşından önceki çocuklarda yapılmıyormuş sebebi ise büyüme hormonu 0-3 yaş arası çok hızlı çalıştığı için geniz eti alınsa bile büyüme ihtimali çok fazla oluyormuş ama senin uyku apnen ( uykude nefes tutma ) olduğu için bu hastalığın başlı başına uykuda ölüm sebebi olması durumundan ameliyatı olman gerekiyormuş.

        Önceleri bekleyelim belki alerjidendir geçer,seni boşu boşuna ameliyat masasına yatırmayalım dedik ammaaaaa kendimizi o beklediğimiz bir hafta boyunca çektiğin nefes alamama işkencesinden sonra Dr. Erkan Beyin odasında bulduk......

                                                                                    Devamı diğer başlıkta........





Tüp bebek için ön görüşme.


18 Mart 2010 da Dr Serdar Amca’ nın odasından çıktığımızda tedavi süreci için sonuna kadar aydınlanmıştık,nasıl bir yol izleyeceğimiz, bizi nelerin beklediği konusunda Dr. Serdar Bey bizi hiçbir soruya mahal bırakmayacak şekilde aydınlatmıştı ama başlayıp başlamama konusu bize kalmıştı. 



Baban ve benim kafamızda soru işaretleri vardı, ne yapmalıyız diye bir süre konuştuk ama karar verememiştik sonra sustuk ama ikimizde birbirimize söylemeden eve gelene kadar bir karar vermiştik,Serdar Bey eğer başlamayı düşünüyorsanız 20 Martta görüşelim demişti ve biz Serdar amcanla 20 Martta görüşecektik.


   

   Nasıl yapmalıyız? Ne karar vermeliyiz derken kendimizi doktorumuz Gökmen İyigün ün odasında bulduk ameliyat fiyaskosundan sonra doktorumuzu değiştirip sevgili Gökmen amcanla yola devam ediyorduk,keşke baştan ona gitseydik.

Dr. Gökmen amcan sorularımızı dikkatle dinledi ve sizi Serdar’a yönlendiriyorum dedi.Şu çok tatlı doktorumuz Serdar Koç’a..18 Mart 2010 (ki bu tarih ileride sana kavuşma serüvenimizin ilk günü olarak kayıtlara geçecek.)..

Serdar amcan sana kavuşmamız için benim ve babanın fizyolojik olarak hiçbir  sıkıntımız olmadığını yalnız benim içimde olan kitle tümör olduğu için ,içimi sararsa rahmimin alınması gerekebileceğinden tüp bebeğin süreci hızlandıracağını ama kesin hamile kalacağım anlamına da gelmediğini anlattı ve kararı bize bıraktı.

Sorularımızla girdiğimiz hastaneden bambaşka sorularla çıkmıştık ve artık bir karar vermek gerekiyordu.Babacıkla düşündük taşındık, ya o sıkıntılı ve genelde kötü bir çok sonucu olan tedavi sürecini seçip işi oluruna bırakacaktık yada tüp bebeğe başlayacaktık.Nasıl yapmalıyız? Ne karar vermeliyiz derken kendimizi Dr. Serdar Koç'un yanında bulduk.



MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.