Bu hafta kolay geçen bir haftaydı. Artık bebeğimin hareketlerini dışarıdan seyretmek mümkün. İçimde kıpırdaması onunla yaşadığımız aşkı depreştiriyor. Sanki varlığını belli ettikçe ona daha çok bağlanıyoruz. Lina bile artık “Anne kardeşimle uyuyacağım.” diyerek karnıma sarılıyor ve öyle uyuyoruz. Bazı zamanlarda minik erkek daha hareketli oluyor ve sanki bize tepki veriyor. Mesela aç olmamdan hoşlanmıyor ve sürekli tekmeliyor ya da unutup bacak bacak üstüne atınca kızıyor.

Biz ona daha çok bağlanırken o da cinsiyetinin tohumlarını atmaya devam ediyor. Minik erkeğin testisleri artık olması gereken yerde ve kendini geleceğe hazırlıyor. Bebeğiniz kız ise rahmi ve yumurtalıkları oluşmakta ve yumurtalıklarında milyonlarca yumurta rezervi ile büyümeye devam etmekte. Yani bu hafta kızlar daha kız, erkekler daha erkek.



Geçen hafta sizlere geniş bir şekilde vajinal mantardan bahsedeceğimi yazmıştım. Bu hastalığa geniş yer vereceğim çünkü; ilk hamileliğimde kullanmak zorunda kaldığım bir ilacın yan etkisi olarak baş gösteren bu rahatsızlık sonucu yaşadığım sıkıntıları başkalarının da yaşamasını istemem. Çocuğum bazı enfeksiyonlar sebebi ile erken doğdu. Doktorum sık sık tekrar eden bu mantar olayının vücudumun bağışıklığının son derece düşmesi ve ilacın yan etkisine bağladı. Hijyen konusunda çok dikkat etsem de uzun süre bu hastalıkla boğuştum. Gelelim bu vajinal mantarmeselesine:

Vajinal Mantar



Birçok kaynakta belirtildiği gibi, kadının vajinasında bulunan floranın çeşitli sebepler ile çoğalarak aktif hale gelmesi sonucu oluşan olaya denilmekte.

Hamilelikte vajinal mantar:.........



Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 

Sütlü tatlılar her zaman en sevdiklerim olmuştur bu yüzden sütlü tatlıları yaparken ayrı bir mutlu olurum.Bir çok kez yediğim bu tatlının yapılışını bir de ben deneyeyim dedim ve kayınvalidemden tarifini aldım.Birazcık değiştirdim ve işte benim kadayıflı muhallebi tarifim.



kadayıflı muhallebi


Malzemeler :



Kadayıfı için

100 gr kadayıf
100 gr fındık içi (1 çay bardağı)
100 gr tereyağ  ( 3 yemek kaşığı dolusu.
100 gr toz şeker (1 çay bardağı)


Muhallebisi için

1 litre süt
1 su bardağı şeker
1 su bardağından 1 parmak az un
Şekerli vanilin
1 adet kaymak tadında krem şanti

kadayıflı muhallebi

Yapılışı:

Öncelikle kadayıfı bir kapa alıp,elinizle ufalayın.Daha sonra tavada erittiğiniz tereyağın içine kadayıfı katın ve fotoğrafta gördüğünüz rengi alıncaya kadar kavurun.Başından ayrılmayın ki bir anda kararasın.Ocaktan almaya yakın içine toz şekeri katın.Asla şeker ile uzun süre kavurmayın bu sefer şeker sadece erisin ama karamelize olmasın.İçine öğütülmüş fındık içini de koyup bir kenarda beklemeye alın.

Diğer tarafta krem şanti hariç muhallebi için olan tüm malzemeyi tencereye alın ve pişirin.Pişen muhallebiyi soğumaya bırakın,ılınınca içine toz krem şantiyi katın ve çırpın.

Servis yaparken istediğiniz bir kaba önce kadayıflı karışımından sonra muhallebi,en üste tekrar kadayıflı karışımdan gelecek şekilde koyun ve afiyetle yiyin.

Not: Krem şanti muhallebiye toz olarak katılacak ayrıca süt ile ya da su ile yapıp katmayacaksınız.

Bu yazıyı defalarca yazıp sildim. Hatta eşim ileride Lina okursa üzülebilir dedi ama ben onun beni anlayacağını çok iyi biliyorum.

internet bağımlısı

İtiraf etmeliyim ki ben bir "internet bağımlısıyım" ya da öyleydim diyeyim. Bu yazı bir öz eleştiri yazısı bu sebeple kimseyi yermek ya da itham etmek adına yazılmadı. Ama kendine pay çıkarıp benim gibi yapmak isteyen olursa ne ala.

Gelişen teknolojide akıllı telefonlar sayesinde internet artık her daim yanımızda. Birçok insan internet paketi olan telefon kullanıyor, sosyal medyaya var oluyor ama sürekli bakmak, sürekli paylaşma isteği ya da sırf var olan takipçi için yaşama istediği gibi acayip haller doğunca işin rengi değişiyor.



 
telefona dalmış ve çocuk pusete bağlı değil 
Durumu biraz açarsak kimisi her anını her dakikasını  paylaşıyor yer bildirimi yapıyor. Daha ortama girdiği an 'merhaba'  demeden yaptığı ilk iş check in yapmak oluyor. Kimisi belirli  zamanları paylaşsa da sürekli "Ne var, ne olmuş?" diye bakma isteği  duyuyor. Kimisi de hayatını sadece sanal alem için yaşıyor. Kurduğu  sofralar, kuaföre gidişi,çocukları ve eşiyle onlar anlarında hep "Dur şunu çekeyim paylaşırım, dur sofram düzgün olsun resmini koyarım."  kimisi de zaman zaman elindeki  telefondan bebeğinin düşeceğini göremez hale geliyor vb. ama ne oluyor,ruh kayboluyor.

Bir bakıyoruz ki, sırf daha fazla beğeni alsın diye çocuklarımız küçük kadınlara dönmüş, sırf daha çok beğenilsin diye yaptığımız yemeğin resmini çekene kadar soğuk tabakların başına oturmuşuz,çocuk parkta oynarken "Kızım/oğlum hadi bir gül,hadi bir poz ver." diye diye anlarını rezil etmişiz.




acı gerçekler


Wikipedia'da internet bağımlılığından şöyle bahsetmiş:
Asıl sorulması gereken İnternet kullanımının iş yirimi, evlilik sorunları, depresyon, içe kapanma ve kaygı gibi ciddi sorunlara yol açıp açmadığıdır. Proctor Hastanesi'nden Dr. Zehr İnternet bağımlılığı sınırını İnternet kullanımının kişinin denetiminden çıktığı nokta olarak kabul ediyor. Dr. Cash ve diğer terapistler bilgisayar oyunları ve anlık iletiler nedeniyle eskiye oranla daha fazla sayıda gencin karşılarına bağımlı olarak çıktığını söylüyorlar. Bu kişilerde ilgi eksikliği ve sosyal beceri bozukluğu sorunları gözleniyor.
Ve bir başka uzman da işin tedavi kısmını şöyle açıklamış:
 Psikolog Esra Başöz:  Bağımlılığın tedavisinde kişinin farkındalığı ilk aşamayı oluşturuyor. Başöz’ün tam bu noktada söyledikleri, internetin kişiyi içine alan nasıl bir girdap olduğunun bariz kanıtı. Şöyle ki, genelde kliniğe internet bağımlılarının kendileri başvurmuyor, onları bu durumdan rahatsız olan yakınları getiriyormuş. Yani kişi kendisi yaşadığı durumu fark etmeyecek kadar içine dalıyor sanal dünyanın. Bu sebeple uzmanlar, öncelikle kişinin kendisine ve çevresine nasıl zarar verdiği konusunda farkındalık kazanması için çalışıyor. Ardından kişiye interneti bırakması konusunda bilgilendirme yapılarak, ona motivasyon vermeye çalışılıyor. Sonra ise karar süreci geliyor. Kişinin bu yola girecekse karar vermesi ve adım atmaya hazır hale gelmesi bekleniyor. Zaman içinde bireyin durumuna göre davranış değişiklikleri oluşturmaya çalıştıklarını söylüyor.


 Yaşanılan her güzel anda sürekli bir şeyleri paylaşma derdi ile olan kişi ana konsantre olamıyor, şimdiye odaklanamıyor. Zaman geçtikçe bu bir kısır döngüye dönüşüyor ve artık yerini bağımlılığa bırakıyor. Farkında olmadan içimize sinsice işlenmiş bu duygu zaman zaman "Dur whatsapp'a bir şey yazdılar bir bakayım, dur twitter'da bildirim var bir göz atayım, e girmişken zaman akışına bir bakmak lazım, e instagram'da bir şey sordular onu da yanıtlayayım, ay hep birlikte bir selfie çekelim, kızım gel oğlum dur,ay çantam gözükmedi, ay saçım olmadı, dur şu resmi iki dakika paylaşacağım ama bir filtre koymam lazım, e resmin üzerine afilli bir yazı gerek onun için ayrı programa gireyim, dur vallahi iki dakikada paylaşıp çıkacağım " derken bir bakmışız ki elimizde sürekli telefon iki saniyelik bir şeyi paylaşmak için başında bir saat geçirmişiz;o sırada çocuğumuz tek başına oynamış,eşimiz sıkıntıdan patlamış vs vs...


bazen hepimiz bu halde oluyoruz

Olası bu gibi durumları yaşamadım diyemem, sürekli yaşadığım -hatta kendi kendine öz eleştiri yapabilecek olan varsa hodri meydan- sürekli yaşadığımız şey. Karşınızdaki insanlar da sosyal medya kullanıyorsa zaten bir süre sonra birlikte aynı mekanda olsanız da kopuk bir ilişkiniz oluyor yukarıdaki resim hepinize tanıdık gelmiştir. Eğer sosyal medya kullanmayan biri ile yan yana iseniz karşısında elinde sürekli telefon olan bir insan, zamanla,aşırı sinir bozucu olabiliyor. Peki karşınızda sizden ilgi bekleyen tam anlamı ile ne yaptığınıza vakıf olamayan ve o an sadece "Benimle ilgilenmiyor! mesajı alan bir minik varsa?

İnanın yazarken bile tüylerim diken diken oldu. Sanal alem için yaşayan biri değilim yani yaşadığım anı sanal ortamda daha fazla like alsın diye kurgulamıyorum ama sanal alemde paylaşım yapmayı seven biriyim. Bunun yanında aman ona da bakayım buna da bakayım derken zamanımı haddinden fazla boşa harcadığımı fark eden ve buna "dur" demek isteyen biri.

Bana son derece saygılı ve sevgi dolu, her konuda destek olan bir eşim ve dünyalar güzeli bir evladım var. Bugün olan, ve evet güzel dostluklar da kazandığım bu dünyayı düşündüğümde onlar hangisinin yerini alabilir. Hiçbirinin. Nokta.

Zaman zaman kızımla/oğlumla sürekli oyun oynuyoruz yinede konsantre değil. Dikkat çekmek için türlü yaramazlığı yapıyor asla baş edemiyorum. Anlam veremediğim bir asabiyeti var asla oyun oynanmıyor. Oyun oynamaya başladığımız an oyunu bozup gidiyor." vb şeylerden yakınıyorsanız şapkanızı önünüze koyma zamanı geldi dostlar.

Çünkü elimizde ,yanımızda,yöremizde sürekli whats app bildirimi gelen ya da sesi kısık olsa da ışığı yanan bir telefon olunca, nadirde olsa gözümüz ona kayınca, o çocuk direkt olarak "ben önemsizim" mesajı alıyor. Oyun oynamıyor, dikkat çekmek için yaramazlık yapıyor, oyunu hemen bozup sizin sabrınızı ve sınırınızı deniyor ki çocuklar sürekli dener ; bir süre sonra içinden çıkılmaz bir halde siz çocuğunuzun sürekli huzursuz olduğunuzdan bahsedip çareyi sosyal medyada dert yanmakta ve çözüm aramakta buluyorsunuz. Yine yeniden elimizde telefon ile internet alemine dalmak için fırsat çıkmış oluyor. Ama bir dakika, bu sefer "Elinden şu telefonu bırak!" diyen eşinize ya da çocuğunuza yapacak bir savunmanız var. "Ben bir araştırma yapıyorum, lak lak yapmıyorum!"


Kendimi kandırmaya başlamıştım ya da kendimizi kandırmayalım. Aslında her şeyin kilit noktasında mutlak sevgi ve salt ilgi yatıyor. Çocukla, sadece onunla mutlu olmak adına oynanmış ve hiçbir uyaranın araya girmediği  bir oyun sihirli değnek gibidir bilir misiniz?

İşte ben paylaşmayı seven bir insan olarak bu ara şapkamı önüme koydum. Çağın getirdiği şeyler ya da bu blogger dünyası vs ne derseniz deyin işte paylaşmayı sevdiriyor ve dozunda olursa bence keyifli. Hayatımdan tamamen çıkarmak yerine hayatımda sınırlı bir yerde olması adına mücadele ediyorum.

Benim işten gelmemi dört gözle bekleyen kızımdan, bizden başka bir şey düşünmeyen eşimden ya da ileride ailemize katılacak oğlumdan 10 dakika bile olsa çalma lüksüm yok. Onlarla iken sadece onlarla olmak gerekirse bir an resim çekim telefonu yerine bırakmak ve anı birlikte paylaşmak yapmam gereken şey.




Bu sebepten internet kullanımına kısıtlama getirmeye karar verdiğim andan beri eve gelince telin sesini kapıyor ve uzak bir köşeye bırakıyordum. Zaman zaman müsait olduğum, kendime ayırdığım anlarda tabi ki girerim ama ailemin bir dakikasından bile çalmamaya karar verdim.

Bu aralar Murphy okuyorum ve bir şeyi değiştirmek istersem önemli olanın kendi iradem olduğunu farkındayım.O yüzden artık telefonumun sesi açık ve yatak odasında duruyor zaman zaman Lina "Anne telefonun çalıyor!" diyor ama ben "Olsun kızım şimdi oyun oynuyoruz." diyebiliyorum.



Ne demiştim: Sadece ona özel olduğunu hissettiren ve uyaranlarla bölünmeyen oyunlar sihir gibidir.Biz meyvelerini topluyoruz ,zaten uyumluyduk ama şimdi daha uyumlu bir anne/kız olduk.

Bu arada rol model olmak ve internet bağımlısı çocuk yetiştirme tohumlarını ektiğimiz konusuna değinmiyorum bile. O başlı başına bir yazı konusu.

Yeteri kadar kullanılan sosyal medyalı günler dilerim.

Sevgili ailem sizleri çok ama çok seviyorum...









Herkese merhaba,

Tıp dünyası ne kadar hamileliği üç bölüme ayırsa da (1. Trimester, 2. Tirmester, 3. Tirmester) ben hamileliği iki bölüme ayırıyorum. Bebeğinizi hissetmeye başlamadan önce ve bebeğinizi hissetmeye başladıktan sonra. Hamileliğin ilk 4 ayından sonra işler çok keyifli hale geliyor. İçinizdeki bebek minik minik dürtmeleri bırakıp “Hey anne ben buradayım, beni unutma!” der gibi sizi öyle güzel tekmeliyor ki her bir tekme yiyişinizde bir sonraki için heyecanla bekliyorsunuz.

Bu dönemde ben kuvvetli tekmeler hissetsem de eşim ve kardeşinin varlığını hissetmeyi dört gözle bekleyen kızım daha anlayamıyorlar. Tekmelerin şiddeti gittikçe kuvvetleniyor ve yakın zamanda dışarıdan da belli olacak kıvama gelecek, işte o zaman her şey çok daha keyifli olacak. Neden derseniz: İlk hamileliğimde kızım tekme attıkça seyretmiş, varlığına şükretmiştim. Çoğu zaman da dalga dalga olan karnımı videoya çekmiştim. Bu hislerin hepsi zaman zaman unutuluyor ne kadar çok fotoğraf çekerseniz çekin video o anın hissini size daha fazla yaşatıyor. İleride hem kendiniz seyretmek için hem de bebeğinize seyrettirmek için kendiniz bol bol çekmeyi unutmayın. Biz içerideki minik büyüdü ve kendini belli ediyor diye sevinirken o değişmeye ve gelişmeye devam ediyor. Müthiş döngü tıkır tıkır işliyor ve geri sayıma doğru her bir kademe itina ile geçiliyor. Artık o cilt dokusunu saran mucizevi bir şeyle kaplı, verniksle. Bunun yanında artık bizi duyuyor olman müthiş bir gelişme. Ne kadar ablan görünce ne tepki verir diye bilemediğimizden seninle hep kaçak zamanlarda konuşsak da bizi duyduğunuzu biliyoruz. Uslu uslu büyümeye devam et olur mu minik erkek.



Gelelim geçen hafta yazacağımı söylediğim konuya;

Hamilelikte giyim:


Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 




Bazen çok korumacı anne olmak bazen de çok esnek olmak arasında sıkışıp kaldığınız oldu mu? İşte şu an ben tam o noktadayım.

Lina mizaç olarak anaç ruhlu ve sevecen bir çocuk ama bunun yanında -babasına mı çekmiş nedir- acayip çekincen.Kendini korumak için bildiği tek yok çığlık atmak ya da ağlayarak benden medet ummak.

Çevrede "Ay ne soğuk,bu niye hiç bize gelmiyor,sarılmıyor? denilebilecek çocuk tipinden olduğu bir kesin.Uyuz ve yabani çocuk yani.İnsanlara ısınabilmesi için zaman geçmesi gerekiyor.Biraz temkinli ve sezgileri çok kuvvetli olduğu içinde gözlemleyici bir yapısı var.Çocukları yapmacık seven bir tipi direkt analiz eder ve asla yaklaşmaz.Öyle yedi diyarla barışık, her çağırana giden bir tip değil anlayacağınız.

Bu çekingen hali onun zaman zaman ezilmesine sebep oluyor.Biri ona vurduğunda ,sırasını kaptığında ya da ittiğinde yapabildiği tek şey bana bakmak,yardım istemek ya da o ortamdan uzaklaşmak ve ağlamak.He zaman zaman bir şeyi paylaşmadığı,direttiği ve sonunda ağladığı da oluyor ama genelde bu yapıda.

Pazar günü Galeria AVM'ye götürdük.Orada scooterla kaymak çok hoşuna gidiyor ama ne mümkün? Plasmacar ile kayan çocuklar hoyratça yanına gelince bizimki 15 tane çocuğu bekleyip hepsi çekilince kayıyor."Burası benim yerim,sıra bende!" diyemiyor.Dün akşam "Okulda bir çocuk benim kafama vurdu." dedi.Sonrasında da "Öğretmenine söyledim konuyla ilgilendi." dedi.

Akşam bizim parka gittik.Mahalleden bir çocuk ;sallansa dirlik vermiyor,kaysa dirlik vermiyor en sonunda da Lina'yı itiyor.Lina parka geldiğine pişman olsa da oradan uzaklaşmadık,olaylar karşısında ne şekilde davrandığını gözlemedik.Genelde uzaklaşmaya çalıştı,bizim yanımıza geldi ve ağladı.

Lina benim arada bağırmalarım dışında pek bağırılan ya da fiziki şiddet gören bir çocuk değil.Bunun için özel bir çaba harcamıyoruz çünkü aile yapımız bu.Yani çocuğumuz incinir diye sürekli dürtü kontrolü yaptığımız yok.Bir kere misafirlikte camdan sarkarken gördüğümde bacağına yapışmıştım o kadar,dolayısı ile şiddet gördüğünde ciddi derecede üzülüyor ve ne yapacağını bilemiyor.

Ama hayat o kadar da adil değil değil mi? Birileri sana vuracak ya da yerini kapacak sonra bir de itecek seni kaydıraktan.Hatta ilkokul hayatı çok daha acımasız.



İşte bu yüzden bir şeyler yapmamız gerektiğini düşündük.Parkta öyle olunca biz de Lina'yı yanımıza çağırıp "Kızım sana vuran kişileri uyar,bu yaptığından hoşlanmadığını ve canının yandığını, bir daha yapmaması gerektiğini söyle-baktın yapıyor-eğer bunu yapmaya devam edersen ben de aynısından sana yapmak zorunda kalacağım de." dedik." Yalnız ilk olarak asla kendisinin vurmamasını,insanları ilk etapta konuşarak uyarabileceğini anlattık."Anladım,tamam öyle yapacağım." dedi ama nafile.Çocuk ısrarla Lina ile uğraşmaya devam etti ve biz daha fazla incinmesini istemediğimiz için parktan ayrıldık.Bu arada çocuk 7-8 yaşında ve kız.Yani dürtülerini kontrol edebilecek bir yaşta.

Lina eve gelince "Anne baba oyun oynayalım." dedi."Tamam ne oynayalım?" dedik. "Baba sen kötü çocuk ol,annem de iyi çocuk olsun,siz bu top yüzünden kavga edin,babam seni itsin Esra'nın beni ittiği gibi" dedi.Biz şaşırmış bir şekilde kendimizce bir mizansen yaptık.Ben topla oynarken eşim elinden almaya çalıştı ben vermeyince beni itti derken Lina elinde başka iki topla çıka geldi."Durun durun kavga yok.Paylaşmak güzel bir şeydir.Seni iteni sende itme sakın,düşer canı yanar.Alın bakalım size yeni top.Güzel güzel oynayın! dedi.

Biz eşimle afallamış bir şekilde birbirimize baktık.Sonra konu değişti boyama yaptık falan derken Lina uyudu.Sonra kendi aramızda konuştuk.Yani bu işte doğru olan ne? Çocuğa onun hakkı yendiğinde ya da vurulduğunda hep iyi olmayı öğretip ezildikçe öğrenmesini mi beklemek ya da içine kapanmasını veya sana vurana sen de vur sen de yap mı demek? Zira biz yapsak da ,çocuğun içinde yok bizi yönlendiriyor vurmak olmaz diye ......

Yani siz ne yapıyorsunuz böyle bir durumda ,yaşayarak görmesi ve öğrenmesi lazım ama yine de diğer ailelerin görüşlerini merak ettim.



Bu akşam çok sevgili arkadaşlarım gelecek  Gamze,Tüten,Öznur.Sağ olsunlar hamileyim diye bin kere tembih ettiler sakın bir şey yapma pizza söyleriz diye.

Ama benim içime sinmedi şöyle yaza uygun bir tatlı yapayım dedim.Buz gibi jölenin altına mis gibi muhallebi.



Jöleli Muhallebi


Malzemeler:

Jölesi için :

1 paket çilekci jöle
1 paket ahududu ya da çilek

Muhallebisi için:

Yarım paket margarin
1 su bardağı un
1 paket şekerli vanilin
1 litre süt
2 bardak toz şeker

Yapılışı:

İlk olarak jöleyi paketinde yazan şekilde yapın.Yani 2,5 bardak kaynamış suda jöle tozunu eritin.Sonra mini silikon kapların yarısına jöleyi koyun ve içine arzuya göre tercih ettiğiniz meyveleri yerleştirin.Bu şekilde,hazırladığınız tüm jöleyi kaplara koyun,jölelerin dolapta donması için buzdolabına kaldırın.

Tencereyi ocağa alın ve yarım paket margarini eritin.Margarin eridiği zaman ocağı kapatın ve unu margarine katın-burası önemli- unu margarine kattığınızda ocağın altı kapalı olsun.Un ile margarini karıştırın.Karıştırırken çırpma teli kullanırsanız topak olmaz.Daha sonra ocağın altını açıp sütü,vanilyayı,şekeri ilave edin ve muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin.Kaynamaya başlayınca altını kısmayı unutmayın.

Muhallebi pişince soğuması için dolaba kaldırın.Dolapta soğuyan muhallebiyi mikser yardımı ile çırpın.Sonra donan jölenin bulunduğu silikon kaplarına muhallebiyi ekleyin ve buzdolabında bir gece bekletin.

Not:Bu mini jöleli tatlıyı yaparken silikon kap kullanmanız önemli çünkü ters çevirirken silikona yapışmıyor ve kalıptan rahat ayrılıyor.Ayrıca üzerinde zaten tatlı bir jöle var çok tatlı olmasın derseniz muhallebideki şekeri yarıya düşürebilirsiniz.


Afiyet olsun.




Merhaba sevgili anneler ve anne adayları

Hamilelik kadının bedeninde farklı bir çalışma mekanizması kuruyor. Birçok hormon, vitamin ve mineral minik bebeğin oluşumu için seferber olunca anne bedeninde düzen şaşıyor. Yaratılış itibari ile tüm bu maddeler bebeğin iyi olmasına odaklı. Vücut annede olanı bebek için kullandığından annede bazı sıkıntılar meydana gelse de, sorsak tüm annelerin “Aman çocuğum iyi olsun da…” diyeceğine eminim.

Bu sıkıntılardan biri ise şöyle: Hamilelikte damarlardaki sıvı miktarı arttığı için annenin magnezyum seviyesi düşer. Gebelik döneminde magnezyum ciddi rol oynayan bir mineraldir. Kasların rahatlamasına ve vücudun gevşemesine yardımcı olduğu için, eksikliği yüksek tansiyon problemlerine (preeklemsi) ve bebekte gelişim sorunlarına yol açabilir. Bunun yanında annede kas ağrıları, mide bulantısı, dikkat dağınıklığı, sürekli yorgunluk hali görülebilir.

İşte tam bu sebepten bir gece aniden şiddetli bir ağrı .....



Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 

Hamilelikte migren


Erkekler hiç kızmasın ama ne gelirse kadınların başına geliyor.Öyle sünnetle askerlikle geçiştirilir cinsten şeyler de değil hani.Yaratılış itibariyle biz, 1-0 yenik başlamışız olaya. "Ahhhh Havva anamız yemeseydin ya o elmayı!" şakası yapmak istesem de bilimsel olarak konu o kadar basit değil.Doğduğumuz andan itibaren hormonlarımızın esiri olarak dünyaya gelmemiz bunu en başlıca sebebi.Her şeyin sorumlusu progesteron ve östrojen.

Biz kadınlar erkekler gibi değiliz; değişen hormonlarımız sayesinde erişkinlik,yetişkin ve menopoz dönemlerimiz hayli çalkantılı geçiyor.Kadınları anlamanın,değişen ruh hallerine ayak uydurmanın zor olduğundan bahseden erkeklere şunu hatırlatmakta fayda var; biz o değişen ruh hallerinin etkileşimleri ile sağlıklı bir bedene ve sağlıklı bir zihne sahip olmaya çalışıyoruz.Bunun yanında belki birinin kızı,birinin eşi,birinin annesi,birinin patronu,evinin kadını ya da üzerimize biçilen bir sürü rolü yerine getiriyoruz.

Şüphesiz ki adet dönemleri öncesi /sonrası ve menopozdan sonra kadın hayatının en değişik hali hamilelik dönemi.İnsana yaşayacağı tüm zorluklara rağmen "Dünyaya iyi ki kadın olarak gelmişim." dedirten bir dönem fakat bunun yanında yaşanan hormon değişimi ve etkileri insanı zorlayabiliyor.

Yaptığım bu uzun girizgahtan sonra konuyu direkt hormonlarla alakası olan ve kadınların %74 'ünün yaşadığı bir hastalığa getireceğim,migrene.

Doğrudan östrojen seviyesine bağlı olarak baş gösteren bir rahatsızlık olan migrenin bir çok çeşidi var en çok görülenleri ise şunlar:

Auralı Migren: 

Başta ağrı,kokulara karşı hassasiyet,ışıktan rahatsız olma,kollarda ve bacaklarda uyuşma,ağızda değişik tat alma.


Mestrual Migren ( Adet döngüsü migreni)


Adet dönemindeki östrojen dalgalanmasına bağlı olarak gelişen auralı migrene benzeyen migren türü.Diğer dönemlerde görülmez.

Abdominal migren 


Bağ ağrılarının yanı sıra mide bulantısı,karın ağrısı da görülen migren türüdür.

Retinal Migren 

Şiddetli baş ağrısının yanı sıra gözlerde aşırı ağrı, bazen geçici görme kaybı olan migren türüdür.



Benim yaşadığım migren türüne sanırım tıp isim bulamadı;çünkü görme kaybına gitmese bile ben bunların hepsini bir arada yaşıyorum.Önce gözlerimde bir ağırlık oluyor,sonra kafamda bir ağrı hali,saç diplerim bile acıyor ve midem bulanmaya,kolum uyuşmaya başlıyor.Kusmak isteme hissi ama kusamama,bağ arısından uyuyamama,ışıkta asla duramama ve peşinden kafa tasım iltihaplanmış gibi dokununca bile sızlayan bir hale geldiğinde ağlamaktan başka yapacak bir şeyim olmuyor.

Genelde bu gibi durumları önceden sezip ağrı kesici alsam bile asla ağrım geçmiyor.Eeg,MR,CT gibi bir çok tetkikin yanında bir çok tahlilde yapıldı,3 yıl takip edildi ve migren teşhisi aldım.Kullandığım ilaçlar alternatif yöntemlerden de pek fayda görmedim.Krizim tuttuğu an direkt hastaneye gidiyoruz.Genelde gözümü açamıyor ve tekerlekli sandalye ile müşahede odasına gidiyorum.Damardan en kuvvetlisi olarak bilinen bir sakinleştirici ve kalçadan kuvvetli bir ağrı kesici ile kendimden geçip sabaha kadar uyuyorum.Şanlıysam bir gün değilsem üç gün sürdüğü oluyor.

Çin Yağı ( Nane Yağı) ben kapalı çarşıda bayağı soruşturduktan sonra bu yağı aldım.

E hamile olunca durum değişti tabi.Sevgili Tüten'in önerisi ile eft yaptım bir nebze olsun rahatladım belki düzenli yapsam ya da odağıma tam olarak alabilsem daha etkili olurdu çünkü ben iş yerinde yapmak zorunda kalmıştım.Bunun yanında beni anında rahatlatan sevgili instagram'da ki annelerin önerisi olan Çin Yağı (Nane Yağı) oldu.

Eft nedir derseniz işte böyle bir şey, bazı odak noktaları uyararak iyileşeceğinizi düşünmeniz sizi başarıya götürüyor.Olay odaklanmak ve zihni başka yöne yönlendirip belirli noktaları uyarmak.Bunu saçma buluyorsanız bir yandan videoyu izleyin ve yaparken dua edin ama tam odaklı olarak dua edin, iyi olacağınıza inanın.Sonuçta her şeyin temelinde inanç var.



Eft nasıl yapılır derseniz o da burada 




Bunun yanında anlık ve hemen rahatlatıcı bir çözüm istiyorsanız çin yağından işaret parmağınıza bir kaç damla damlatın,, şakaklarınızı dairesel hareketlerle ovun, gözünüze çok yakın tutmamaya özen gösterin.Yaparken o ana odaklanın ve ağrınızın geçtiğini düşünün.Kısa bir süre sonra ağrıya veda edeceksiniz.

Size hamilelikte migren için kullanabileceğiniz iki yöntem söyledim biri uzun vadede bundan kurtulmanızı sağlayacak (eft) diğeri ise kısa vadede etkili çözüm için (çin yağı).


Lina yemek yesin diye gözüne bakılan bir çocuktu.Erken doğması ve düşük kiloda olması sebebi ile.Sonraları kendi haline bıraktık ve yaşamak için yemeğe devam etti.

Yakın zamanlarda bir şey keşfettim çikolata parçacıklı kek seviyordu ve mini mini kesince yemek daha da hoşuna gidiyordu.

Çocukluğumdan beri annemin yaptığı tarif bu,ben ek olarak çikolata parçacıklarını kattım ve mini muffin kalıplarında pişirdim.Yapım aşamasına onu da dahil etmek isterdim ama uyuyordu.Okuldan gelince kek kokuları ile karşılanmasa da öğle uykusundan kek kokusu ile uyansın istedim.Görünce çok hoşuna gitti ve bol bol yedi.





Çikolata parçacıklı kek


Gelelim kolay tarifime

Malzemeler:

3 yumurta
1,5 su bardağı şeker
Yarım su bardağı süt
Yarım su bardağı su
1 su bardağı sıvı yağ
1 paket kabartma tozu
1 paket şekerli vanilin
2 su bardağı un + 1 su bardağı un daha (son bardak unu bir parmak eksik koymanız gerekiyor.)
Damla çikolata

Yapılışı:

Yumurta ve şekeri çırpıyoruz.Daha sonra yağ,süt ve su ilave edip karıştırmaya devam ediyoruz.Sıvı karışıma diğer malzemeleri ekleyip çırpıyoruz.Bu kekte öyle yüksek devir az devir şu kadar karıştır yok.Kafanıza göre karıştırın.Toz şekerler erisin ve tüm malzemeleri koyup karıştırdığınızda homojen bir karışım olsun.Gelelim işin püf noktasına:Çikolata parçacıklarını bir miktar una bulayın ve eleyin sonra kek karışımına katın bu sayede hepsi dibe çökmeyecektir.

Pişirme:

Ben mini muffin kalıpları seçtim ama siz hangi kalıba koymak isterseniz bu kek her türlü kalıpta pişmeye müsait olduğundan sorun yok.Büyük kalıplara koyacaksanız kalıbı yağlayın.Yağlarken tereyağ kullanın ve bir diğer püf noktası:Yağı elinize alın ve kalıbın dibinden ucuna doğru dikine hareketler yaparak tüm kalıbı yağlayın.Yapacağınız bu hareket kekin yağın sürülüş yönünde yukarı doğru çıkmasına ve dolayısı ile kabarmasına kolaylık sağlayacaktır.170 derece üst alt açık konumda pişirdim yaklaşık 40 dk.

Afiyet olsun.


Kardeş haberi vermek değişik bir duygu.Daha önce de yazdığım gibi aynı zamanda da hassas konulardan.Yalnız bunun için tam olarak belirlenmiş bir 'doğru zaman' yok.Biz başlarda söylememiş ve Lina için doğru zamanı beklemiştik.Akışına bırakmak ve doğru zamanı çocuğun kendisinin bulmasına karar vermek en doğrusu sanırım.

Lina kardeşi olmasını çok istiyordu.Bunda okula yeni başlayan bir arkadaşının emzik kullanan bir kız kardeşi olması (Minel) ve onu çok sevmesiydi.Bunun yanında bir de minik Toprak vardı."Anne bir görsen Minel öyle tatlı ki sürekli sevmek istiyorum." ya da " Anne benim de erkek kardeşim olsun adı Toprak olsun gibi şeyler söylüyordu.

Bir keresinde birlikte uyurken "Nevresimindeki biberondan süt için Çilek Kız figürünü göstererek "Anne kardeşime de bu biberondan alalım hatta bu yastık kılıfından da alalım olur mu?" dedi.Ben de "Tamam olur anneciğim,bir gün kardeşin olduğunda aynısından alırız." demiştim.Bu söylemlerinin kardeş istediği için mi yoksa kardeşi olacağını anladığı için mi olup olmadığı kestirememiştim.

Bayram tatiline çıkmadan önceki hafta,bir gece Lina ile birlikte yatıyorduk.Ele ele tutuşmuştuk ve ben onun uyuması için masal anlatıyordum.Pek uyumaya niyetli olmadığı için bu yöntemi tercih etmiştik.Uykusu tam gelmediğinden ayağı bacağı sürekli kıpırdıyor ve yerinde durmakta zorlanıyordu.Karnıma ufak bir tekme gelince "Karnıma dikkat et anneciğim olur mu?" dedim."Tamam anne! Biliyorum içinde bebek var." dedi.O an doğru zaman bu zaman mı bilemediğimden afalladım."Olsun ister misin?" diye saçma sapan bir soru sordum."Anne zaten biliyorum bebek var.Filiz öğretmenimin de var,seninde var."dedi.Gerçekten de Filiz öğretmen de hamileydi ve Lina durumu anlamıştı.Ne diyeceğimi tam anlamı ile bilemediğim için "Hadi bakalım uyumamız lazım,geç oldu." diyebildim.

Çocuk bir şeyleri farkına vardıktan sonra hala söylememekte diretmek çok anlamsızdı.Kendi kafasında,engin hayal gücünde kim bilir konuyu nereye oturtacak,belki de kafasını daha fazla karıştıracaktı.Bu yüzden pedagogumuz Aytül hanıma danışmak istedim ve varsa bir kitap önerisi almak.Yakın zamanda kendisini ziyaret etmek istiyorduk ama bayram tatili araya gireceği için konuyu bir an önce çözmem lazımdı.Arkadaşım Gamze onun yakın arkadaşıydı ondan sormasını rica ettim.Aytül hanım:

Lina farkındalığı ve sezgisi çok yüksek bir çocuk,o nedenle geçiştirmemek ve en basit haliyle sorularını cevaplamak çok önemli.Bu duygusal olarak da süreci hazmetmesine yardımcı olacaktır.Örneğin gidip o yastık kılıflarını almak,birini paketleyip Lina'nın kardeşi için saklamasını sağlamak vb. yöntemler uygulayabilirler.

dedi.

Bizde doğru zamanı kolladık ve bir daha sormasını bekledik,sürekli dilinde olduğu için soracaktı zaten o yüzden konuya biz değil o girsin istedik.

Bayram tatiline çıkacağımız ilk gece 6,5 saatlik trafik işkencesinden sonra gece 04:30 gibi Yalova'da ki evimize vardık.Lina bir bardak süt içti ve uyuması için yanına yattım."Anne ben açım." dedi.Aklıma gelmemişti aç olabileceği,yolda 4 saat uyumuş son 2 saat uyanıktı,inmeden 1 saat önce tost yemiştik .Neyse peynir istedi ve ben ona peynir ekmek yedirdim.Sonra başladı Minel'i anlatmaya ve aramızda şöyle bir konuşma geçti.

_Anne bir gör nasıl tatlı,çok minik sevimli bir şey.
*Kim anneciğim o?
_Minel var ya anne emzikli olan,İklim'in kardeşi.
*Lina çok mu seviyorsun Minel'i?
_Evet anne çok seviyorum.
*Peki kardeşini de öyle sevecek misin? diye girdim konuya.
_Seveceğim tabi ama ismi Minel olsun.
*Tatlım ama kardeşin erkek.
_Ama sen kızsın annelerden kız çocuk olur,babalardan erkek çocuk olur.-başını sevimlice yana eğerek-Belki kızdır nereden biliyorsun?
*Bebeğim ama Uzay,Emir,Aren onları da anneleri doğurdu bak onlar erkekler.Bebekleri babalar doğuramaz senin kardeşin de erkek.
_Olsun ben onu da severim.
*Kardeşin sana bir hediye aldı Lina.Uyanınca görmek ister misin? Ona biz almıştık ve bu şekilde vermek istediğimiz için beklemiştik.
_Şimdi göster anne.

Ve ben onun için aldığımızı yüzme simidini gösterdimÇok sevdindi.Sonra eğildi ve karnımı öptü."Canım kardeşim,iyi geceler." dedi ve uyuduk.


Ara sıra onları böyle hayal ediyorum inşallah böyle görmek de nasip olur.

İşte böyle, çoğu zaman Lina kardeş kelimesi ile barışık ve paylaşmaya hazır görünüyor.Biz ailecek onu süreçlerin hepsine ortak etmeyi düşünüyoruz,tabi o da isterse.Bunun yanında bebek gibi davranma,minik oğlan yanımızda uyuduğu için yanımızda yatmak isteme gibi şeyler olacak.Hatta çoğu zaman kıskanıp belli etmeyecek ya da bazı zaman edecek bunları biliyorum çünkü bunlar işin doğasında var.Yaşayıp göreceğiz bakalım,zaman bize her şeyi gösterecek.



Merhaba dostlar,
17 hafta bayram tatiline gelmesi sebebiyle gayet güzel geçti. Kızımla minik erkek gelene kadar geçirdiğimiz her uzun tatil benim için çok önemliydi. Çünkü ister istemez kardeşi olduğunda ona olan ilgi bölünecekti. Biz de bu tatilde bol bol özel zaman geçirdik. Onu bol bol havuza götürdüm dolayısı ile ben de bol bol yüzme fırsatı buldum.

Yüzmek gerçekten de bir hamile için en güzel spor fakat su insanı fazla acıktırıyor. Benim de sürekli canım bir şeyler istedi, her açlık hissettiğimde sağlıklı şeyler yemeye özen gösterdim. Temiz hava, bol yemek yeme bir de üzerine dinlenme gelince bu ay bir kilo aldım. 61 kilo ile yola devam ediyorum.

Ben kendimde pek bir değişiklik hissetmezken ......



Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 

     Çocuk olmak da kolay değil.Ergen olana kadar atlatman gereken öyle çok şey var ki,hatta ergen olunca da erişkin hayatın diğer engebeli kısmına geçiş yapıyorsun.Anne karnından çıkmakla başlayan tuhaf değişim;emmek,emeklemek,diş çıkarmak,yürümek,bezi bırakmak,emziği bırakmak,memeyi bırakmak,biberon bırakmak,kendi başına uyumak vb. bir çok engeli aşarak devam ediyor.Aslına bakarsanız yaşadığı karanlık ve gürültülü suyun içinde dünyaya gözlerini açmak bile ne kadar meşakkatli bir olay.

  Çocuklarımız bizden bir parça,canlarımız; fakat bizim bir parçamız,bir uzvumuz değiller.Onları ayrı bir birey olarak görmek doğduklarından itibaren yaşadıkları her engel atlamada onların dünyasındaki değişime ortak olabilmek,yukarıda saydığım gelişim aşamalarını daha sabırla karşılamak konusunda,biz ebeveynlere yardımcı oluyor.

  İşte tam da bu yüzden yaşayacağımız her durumda kendimize şunu hatırlatalım "O minik bir çocuk/bebek hiç bilmediği bir şeyi deneyimliyor,aslında yaratılışında olan ama bizim zamanla körelttiğimiz ya da yeni öğrenmesi gereken bir şeyi.Korkak ve endişeli, bize düşen ona yeniyi öğrenmesi gereken yolda destek olmak ve ihtiyacı olduğunda yol göstermek.


Lina büyürken yaşadığımız sıkıntıların bazısında çok daraldığımız anlar oldu,kendimize ebeveyn olarak hep bunları hatırlattık.

Yalnız uyku konusunda işler tam tersineydi.Çocuk 1,5 yaşından beri öğlen kendi uyumasına rağmen akşam işten yorgun geldiğim için ben ayağımda sallamayı tercih ediyordum.

Öğlen uykularında annem bir gün Lina'ya "Hadi bakalım anneanneciğim sen şimdi yatağında uyumaya çalış ben ara ara sana gelip bakacağım." demiş.İlk gün Lina masal ile uyumuş sonraki günler yavaş yavaş kendi yatağa girer girmez uyumaya başlamış.

Tabi her çocuğun "anaya zulmü" diye bir şey de var bunu unutmamak lazım.Ben ayakta sallamaya son derece karşı olan hatta çocuğum olmadan önce bu durumu aşırı derece kınayan biri olmama rağmen Lina'da uyku apnesi sorunu başlayınca mecbur ayağımda sallamış,onun başında beklemiştim.Çocuk memeden ayrılınca uyurken,sallanmaya benim elimden alışmıştı.Çaresizlik bazen insana her şeyi yaptırıyor.

İşte bu sebepten Lina annem ile öğlen kendi uyuyor ama benimle uyumuyor sallamamı istiyordu,akşamları da sallamak benim daha çok işime geldiği için kendimi bir anda 3 yaşında çocuğu ayağımda sallarken buluyordum.Çünkü çabuk uyuması benim erken yatmam demekti ne yazık ki okulda bile kendi kendine uyuyan çocuğu ben bencilliğim yüzünden sallıyordum.Belki de duruma kendimi hazır hissetmiyordum.O hazırdı ama ben değil.

Sonra bana bir aydınlanma geldi."Merve altı üstü 3-5 gün zorlanırsın sonra kaymağını yiyeceksin,çocuğun kodunda kendi kendine uyumak zaten var,neden denemiyorsun?" dedim.O dönemde eşimle anlaştık,uykusuzluk doğrudan migrenimi tetiklediği için Lina'yı benim uyutacağım günler işten eve gelir gelmez hemen uyudum,sonra uyanıp ben uyumasını sağladım,diğer günler de Lina'yı eşim uyuttu.Dönüşümlü olarak şunları yaptık:

Uyku rutinlerimiz içinde kitap okumak bana pek uymuyordu çünkü sabah erken kalktığım için çoğu zaman kitap okurken gözlerim kapanıyordu.Zaten fazlası ile kitap okumaya alışkın,gün içinde eline kitap alıp gelen bir çocuk olduğu için uyku rutinini tamamen bizim yaptığımız şekilde ayarladık,yani bir yetişkin gibi.

Süt içilir/Su içilir
Tuvalete gidilir
Eller yıkanır.
Dişler fırçalanır.
Tumba yatak.

Şunu da belirteyim biz kendimiz ve çocuğumuz için en sorunsuz şekilde atlatacağımız yöntemleri seçtik,sürekli derim: Çocukların ve ebeveynlerin dinamiği farklı o yüzden uyku rutinlerinizi kendinize göre belirleyin.Burada temel nokta şu "Çocuğa kendi başına uykuya dalabilirsin,bunu başarabilirsin! "i gösterebilmek.



İlk olarak uyku öncesi yapacağımız şeyleri yaptık ve tv kapandı,sonra da ışıklar "Hadi bakalım herkes için uyku vakti!" dendi.Sonra Lina yatağına yatırıldı.Önceleri "Ben karanlıkta da oynarım ,görüyorum zaten,benim gözlerim mavi ya karanlıkta da görürüm ben." gibi karanlıkta yataktan inip oyun oynama denemeleri oldu ama sabırla karşıladık.

Sonra  "Anne/baba beni salla,ben uyuyamıyorum." sözleri eşlik etti.Bu sefer olaya hikaye kitabı okumayı dahil ettik.Bunu yapınca  kitabı okurken dalmaya başladı.Zamanla uyuduğu zaman kulağına fısıldamaya başladık.

"Sen çok tatlı ve iyi bir çocuksun.Kendi kendine uyumak seni mutlu ediyor.Bunu başarabildiğinde sen de çok mutlu oldun.Artık hep kendi kendine uyuyacaksın.Seni çok seviyoruz.Sen bizim ballı böreğimiz,tatlı çöreğimizsin." bu aramızda bir sevme sözcüğü öbeği :)

Zamanla Lina uyku öncesi rutinleri yapınca ve ışıklar kapanınca yatacağını anladı.Yatağına yatıyor elimizi iki dakika tutuyor ve direkt dalıyordu.

Şimdilerde ise "Anne benim çot uytum var." diyor ve süt,tuvalet,diş fırçalama yapıp uyuyoruz.Ve bir şey söyleyeyim mi kendi odasında ve kendi kendine uyuyan çocuk süpermiş dostlar.


Ufak tavsiyeler:


  • Bu işe siz hazırken başlayın yani uykunuz,stresiniz,sağlığınız ve ortam müsait olsun.
  • İlk zamanlar illa ki kendi yatağında uyu diye tutturmayın dediğim gibi öncelikli amaç "kendin uykuya geçebiliyorsun" olsun.
  • Normalde akşam 9'da yatıyorsa biraz daha saati geçe çekip uykusunun gelmesine fırsat verin zamanla eski saatine dönecektir,panik yok.
  • O kitaplar ilk başlarda 150 kez okutuluyor ama merak etmeyin sayı giderek azalıyor.Küçük vak vak uyku zamanı adlı kitabı ezberledim mesela ben.
  • O çişim geldi,kakam geldi,acıktım,susadımlar var ya hepsine sabırla yaklaşın sonunda pes ediyorlar.
  • Gece siz,gündüz bir başkası bakıyorsa her konuda koordineli gidin biriniz taviz verse olay başa sarıyor.

Ve en önemlisi çocuğunuz gösterdiğiniz tüm sabra ve yönteme rağmen yaşı da çok geçmemişse,sizinle uyumak istiyorsa,uyusun,ne olacak? Gün gelecek öpmek için peşinden koşacaksınız.Hangi 10 yaşında çocuk annesi babası ile uyuyor?

Eğer bu birlikte uyuma yöntemleri -koca yaşa geldiği halde sallama gibi- ya da birlikte uyuma hali sizin psikolojinizi etkilemeye ve çocuğunuzun bunu uyuma şeklinden ziyade başka bir şeyin yerine koyma amaçlı yaptığını düşünüyorsun sorunun kaynağına inmesi için bir uzmanla görüşün.



İyi uykular...

Öncelikle belirteyim yazımda tavsiye ettiğim ürünlerin hiçbiri ile marka işbirliğim yoktur.Yazı için herhangi bir kazanç sağlamadım sadece ve sadece memnun kaldığın iki ürünü tavsiye edeceğim.

Her hamilenin başına gelip gelmeyeceğini endişe ile beklediği konulardan biridir çatlaklar.

Hamileliğe bağlı hormonal değişimler,hızlı kilo alma,düzensiz ve sağlıksız beslenme,yeteri kadar sıvı tüketmeme,beyaz tenli olma sebebi ile yatkınlık,ikinci hamilelik,çoğul gebelikler vb. gibi sebeplerinin yanında en belirgin faktörlerden biri genetik yatkınlıktır.Yani anneciğiniz nasılsa siz de yüksek ihtimal öyle oluyorsunuz.



Uzmanlar böyle dese de ben anneme çekmedim.Annem her gebeliğini 5 kilo ve üzeri doğurduğu için mi bilmiyorum ama karnı çatlamış.Belkide dönemin ve annesizliğinin biliçsizliğine kurban gitti bilemeyiz.Ben ilk hamileliğimde; erken doğurmam,sağlıklı beslenmem,spor yapmam ve sadece 6 kilo almam sebebi ile hiç çatlak sorunu yaşamadım.52 kilo ile hamile kaldım ve 58 ile doğuma girdim.

Çatlaklar başlamadan önce ufak kaşıntılar yapıyor,bu kaşıntıları avucumuzun içi ile bertaraf etmek her zaman doğru olan derler ama önleyici olarak ne kadar etkisi var tartışılır.

Kilo almanıza bağlı olarak vücudunuzun genişlediğini ve artık gerildiğini hissettiğiniz anda vücudunuzu nemlendirmek çok önemli.Ben ilk hamileliğimde "gebelik alerjisi" yaşadığım için ciddi bir kaşınma öyküsü ile cildiyeye gitmiştim.Cilt konusunda hatrı sayılır bir tecrübeye sahip olan doktorum bana kullandığım pahalı -burada marka vermemek için bu şekilde tabir ettim-çatlak önleyicilerimi derhal çöpe atmamı ve doğal yöntemlerle olmuyorsa vereceği losyonu sürmemi tavsiye etti.Kullanacağımız ürünlerin dermatolojik olması kozmetik olmaması çok önemliymiş bana uzun uzun bunu anlattı mutlaka eczaneden satılan ve dermatolojik ürünleri tercih edin dedi.


Doğal yöntemler derken.

  • Güvendiğini bir markanın badem yağını ya da kakao yağını alın bire bir ölçü ile karıştırın fısfıslı bir kaba koyun ve her gün tüm vücudunuza sürün.
  • Çörek otu yağını tüm vücudunuza sürebilirsiniz.

Yağ kullanımı genelde vücutta tüylenme problemini beraberinde getirebilir ya da benim gibi üst derisi ince olanlarda gebelik alerjisi yapabilir.Bu sebepten vücudunuzu nemlendirmek için losyonlara ihtiyaç duyabilirsiniz.

Ben doktor tavsiyesi ile su bazlı fiyatı gayet makul bir nemlendirici ile omega içeren bir duş jeli kullandım.


Ben bu iki ürün ile hem nemli bir vücuda kavuştum hem de hiç çatlamadım.Tavsiye ederim.




Unutmayalım ki çatlak olacaksa olacak ama doğru beslenme ve doğru müdahale ile bunu azaltmak mümkün.




16. hafta benim için çok özel bir hafta.

En başından başlayacak olursak, bu hafta hamilelik olarak kolaydı ama migren konusunda çok sıkıntı çektim. Hamileliğin en kötü yanlarından biri ilaç alamıyor olmak derler; ben zaten ilaç almayı seven bir insan olmadığım için beni çok etkilemiyordu. Genelde migrende hastanelik oluyordum ve ciddi ağrı kesiciler almam gerekiyordu. Hamile olunca durum değişti. Hastanelik olacak duruma geldim yalnız ilaç almamak için direndim. İş yerinden gelir gelmez uyudum ve kendime geldim. Bunun yanında yapılacak birkaç yöntem de var.

16 hafta



Hamilelikte migreni daha az yaşamak için neler yapabiliriz.
  • Bol su içmek
  • Düzenli egzersiz yapmak
  • Düzenli uyku ve beslenme
  • Stresiz ortamlarda bulunma

Hamilelikte bir diğer sıkıntım ise yüzüstü yatamamak. Ben sürekli yüzüstü yatmayı seven bir insanım ama yatamayınca uykular bölünüyor. Yan atmaya alışmak sanırım zaman alacak.

Gelelim bu haftayı özel yapan konuya, bebeğimin cinsiyeti belli oldu:..........

Hamilelik günlüğü yazılarım için ve yazının devamını okumak için buraya tık tık 

Zaman hızla geçiyor ben hamileliğimin 18. haftasına geldim hatta 19'a doğru gidiyorum.Bu süreçte en çok yapmak istediğim şey Lina ile mutlu zamanlar geçirmek ve onunla kalan özel zamanlarımız dolu dolu yaşamak.Ne kadar her evladın yeri farklı da olsa, ben ona bakınca kendimi, onun, beni ve babasını paylaşacak olması hüznünden alı koyamıyorum.

Hamile kaldığım andan itibaren eski asabiyetlerimi ya da törpülenecek yanlarımı bir kenara bırakmak için kendime söz vermiştim.Gözle görülür derecede değişim gösteriyorum bunu övünerek söyleyebilirim.Daha sakin ve dingin bir insan olamak için elimden geleni yapıyorum.

Bizi -ne kadar kendimi yapabilecek güçte görsem de- zor bir süreç bekliyor bu yüzden o zor sürece girmeden önce bu bayram tatili benim için güzel bir araydı.Ailecek Yalova'ya gittik.Eşimin ailesi orada yaşıyor Lina'nın bir çok kuzeni var ve orada kendini çok mutlu hissediyor.Sürekli bahçede olma şansı var ve sebzelerini bahçeden toplama şansı.Benim de ağırlaşmadan önce iş yerinden alacağım son izin olduğu için böyle değerlendirelim dedik.

Tatilimiz planladığım gibi geçti.Biz ailecek güzel zamanlar geçirdik ve Lina bu tatilden ruhen doymuş bir şekilde döndü.



Bol bol yüzdük bayram tatilinde son tatilimizde yaşadığımız dalga faciası yüzünden denize pek giremedik bu sene ama olsun havuzda da çok güzel vakit geçirdik.Linoş defalarca atladı havuza bıkmadı suda olmaktan,etleri buruştu yine de mola vermedi.





Çoğu zaman bahçeye indik,evde pek durmadık.Bahçede bol bol top oynadık,taze fındık yedik.Çoğu zaman da amaçsızca koşturduk çimlerde.





Simitle yüzmeyi öğrendik hemdeeee büyükler havuzunda yüzdük.Öyle küçükler havuzu kesmedi büyükler havuzun atladık kolluksuz simitsiz.




Her sabah kahvaltı için bahçeden domates,biber,salatalık kopardık.Taze taze yedik hep sebzelerimizi.Uyandır uyanmaz bahçeye indiğimizin kanıtı bu şişmiş çekik gözler :)





Öyle her dakika eğlenmece olmaz bazen de düşündük,sorguladık."Neden sürekli dondurma yiyemiyorum mesela ya da neden boğazım acıyor çok yediğimde?" diye. 






Sonra ailecek Termal'e gittik ayak suyuna ayaklarımızı soktuk Allah'dan şifa diledik.


Daha bir dolu şey yaptık tatilde.Özellikle kuzenleri ile olmak İstanbul'a döneceğimizi duyunca ağlamaya başlayan Lina'nın ne de özlediği bir şeymiş,bunu anladık. "Ben eve gitmek istemiyorum, burada duralım anne!" demesinden hemen sonra gözlerini dolu dolu olup,çenesi titreye titreye ağlamasına içimiz dağlansa da yuvaya döndük.

Bir bayram da böyle geçti nicelerini yaşamak nasip olsun inşallah.







MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.