Lina çok minikti ilk fark ettiğimde,ek gıdaya yeni geçtiğimiz hafif hafif yoğurt yemeye başladığı dönemde ağzının kenarları kabarık kabarık oluyor,daha bir kaşık yoğurt yanağına değer değmez o minik kabarıklar yayılmaya başlıyordu.

Sonrasında,yoğurt yediği her günün gecesi nezle gibi burnu akıyor,aksırıp duruyor ve biz devamlı onu hasta zannettiğimiz için doktora koşuyorduk.İlaçlar,tedaviler ama bir sonuç alamıyorduk.

Ta ki artık canıma tak edipte bunda bir anormallik var dediğim noktada araştırmaya başladım.Belki de blog alemiyle tanışmam bu sayede oldu.

Sevgili Nihan'ın  oğlu Demir'de yaşadığı inek sütü alerjisi ile ilgili yazısı çıktı karşıma.Bloğu kurcaladıkça "Hehhh diyordum aynı biz." Sonra Nihan'a mail attım oda sağolsun hemen cevapladı.Ona göre Lina vaziyeti vahim olanlardan değildi ama hassasiyeti açıktı ve baktırmamın faydalı olacağını söyledi.Bir kaç doktor tavsiyesi aldıktan sonra Lina'yı acilen doktora götürmeye karar vermiştik.

Nihan'ın tavsiye ettiği doktordan ya çok uzun zaman sonraya randevu alınabiliyordu yada yurt dışındaydı hatırlamıyorum ama ben yeni bir doktor arayışına girmek zorunda kalmıştım.Yakın bir arkadaşımın ablasının kızı ciddi derecede alerji sıkıntısı yaşıyordu ve doktorları Bakırköy'deydi,olası bir durumda yürüyerek bile gideceğimiz mesafede alerji doktoru bulmak beni çok mutlu etti.

Tam alerji doktoruna gideceğimiz dönemde başlayan nefes alamama ve uykuda nefes tutma sorunu sayesinde kendimiz K.B.B. uzmanında bulduk.Doktordan çıkınca öğrendiklerimiz bizi şok etti.

Yaşadığımız o sıkıntıdan sonra hem alerji doktoru hem de biz koordineli bir şekilde ilerledik.Önce ameliyat işini hallettik.Sonra gıda rejimine devam ettik.Bazen görüp alamadıklarımıza üzüldük ama alerjiyi öğrendik ve savaştık.

Alerjik bir çocuğa sahip olduğunuzu,onun yaşamının belirsiz bir döneminde bir çok yiyecekten mahrum kalması gerekeceğini hatta emzirirken sizinde bu yiyeceklerden tüketmemeniz gerektiğini düşünmek tabi ki çok üzücü.İnsan o anda "Ben bu çocuğa şimdi ne yedireceğim,her şeyin içinde yenmemesi gereken bir şey var!" düşüncesinden kendini alamıyor.

Alerji doğrudan immün sistemi etkileyen bir rahatsızlık olduğu için alerjik çocukların sürekli hasta olması kaçınılmaz.Bunun yanı sıra toz,parfüm,deterjan,kozmetik,bazı ilaçlar,peluş oyuncaklar,halı,kilim vs gibi bir çok şey alerjinin gıda dışındaki başlıca tetikleyicileri.

İnsan ilk başına geldiğinde çok çaresiz hissediyor bu noktada en iyi yol gösterici başvurduğunuz uzman.Doktorunuzun önerilerini kesinlikle dinlemek gerek.Doğru uygulanan  bir tedavi ile alerji hafifletilecek hatta geçebilecek bir rahatsızlık ama bu sizin alerjik bir bünyeye sahip olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor.

Biz bu noktada neler mi yaptık:


  • Öncelikle kendimize güvenebileceğimiz bir uzman belirledik
  • Sonrasında Lina'nın alerji sebebi ile ciddi derecede kabaran geniz eti ve sürekli enfekte olan bademcikleri alındı.(14,5 aylıktı)
  • Daha sonra alerjinin teşhisi için bir kaç kan testi yaptırdık.Ufak bir kanla ama yüksek maliyetle yapılan testler maalesef.
Bu noktaya önemle değinmek istedim.Alerji testleri yüksek maliyeti ve 3 yaşın altındaki çocuklarda kesin sonuç vermediği için aileler tarafından yaptırılmıyor ve çocuklar gelişimlerinin en önemli çağına bir çok gıdadan gereksiz yere mahrum kalıyor.Alerji testlerinde çıkan bir şeye mutlaka hassasiyetiniz vardır ama çıkmayanlara alerjiniz olmadığı anlamına gelmez.Bu sebepten bu test yaptırılmak istendiğinde "Nasıl olsa doğru sonuç vermiyor niye yaptırayım!"  demeyin.Özetle: Bir şeye alerjiniz varsa,vardır;yoksa,bu tamamen alerjiniz olmadığı anlamına gelmez.Bu noktada kesin olarak alerji yaptığı kanıtlanmış besinlerden uzak durmak ve geri kalan alerji yapma potansiyeli yüksek besinleri temkinli yemek yapılacak en doğru hareket.

  • Sonrasında alerjimizin çıktığı,inek sütü,yumurta,köpek epiteli,yer fıstığı gibi besinlerden ben ve kızım uzak durdu.
  • Ben emzirdiğim 25 ayın 15 ayında bu gıdaları temkinli yedim,sadece 1 aylık bir zaman diliminde hiç tüketmedim ki bunun 1 ay olmasının sebebi Lina'nın anafilaktik şok geçirecek boyutta bir alerjik reaksiyon göstermiyor oluşu idi.Ben yediğimde onu etkilemiyor sadece kendi yediğinde döküntü, kaşıntı,kızarıklık ve  huzursuzluk oluyordu.
  • Yaklaşık 2 yaşına kadar bu tarz gıdaları dikkatlice tükettik,ilk zamanlar içinde peynir altı suyu olan besinleri yemiyorken zamanla yemeye başladık.
  • Sonra bir kaç ayran ve yoğurt denememiz oldu,keçi,manda vs ama hepsi reaksiyona sebep olunca ara verdik.
  • 2 yaşını geçtikten sonra haftada bir kez yoğurt vermeye başladık.
Burada püf nokta şu:Alerjik bir besinin etkisini deniyorsanız onun yanında alerji yapma ihtimali olan hiç bir besin denemeyin ki herhangi bir reaksiyon durumunda hangisinin yaptığını anlayın.

  • Zamanla yoğurt haftada 2-3 derken gün aşırı olmaya başladı.Yoğurt verdiğimiz gün yumurta,yumurta verdiğimiz gün yoğurt vermedik.
  • Sonra yavaş yavaş süte geçelim dedik.Biz lera fresca kullanıyoruz.Mamanın,önceleri haftada bir gün %10'luk kısmına süt kattık.Örneğin:100 ml mama içiyorsa 90 ml mama 10 ml süt olacak şekilde.Sonra bu oranı kademli bir şekilde arttırdık.
  • Zamanla sadece süte geçince yumurtayı her gün değil gün aşırıya döndürdük ki süt yumurta ile etkileşim yapıp fazla zarar vermesin..
Burada da püf nokta şu:Doktorunuzun sizi iyi yönlendirmesi ve besinleri çok iyi tanıması gerekiyor.Hangi besin hangi besinle aynı ekolden geliyor,hangi besini hangi besinin yanında yenirse alerji yapma etkisi artıyor vs gibi bilgilendirmeleri doktorunuzun çok iyi yapması lazım.Bunun yanında sizin de besin ekollerini araştırmanız gerekiyor.

  • Sonrasında kademeli olarak her şeyi vermeye ve etkisini denetlemeye başladık.Örneğin bir gün yumurta süt,bir gün yumurta yer fıstığı,bir gün yer fıstığı süt vs vs...


Sonunda ne mi oldu...Bir engeli daha aştık sabrımızla.......Sonunda bitti..!! 


Tarihe not:Sevde Lina 2,5 Yaşındayken ,30 aylıkken,136 haftalıkken mama katılmadan sadece ve sadece inek sütü içmeye başladı....






Merhabalar
Öncelikle bloğunuzu inceledim ve gerçekten emek verilmiş çok güzel bir blog yapmışsınız ellerinize sağlık. Benim de bir bloğum var. Yeni başladım. Ben de bir anneyim 4 yaşında bir kızım var. 

diye başladı her şey.Bana gelen bu mail doğrultusunda bu hafta ki Anne-Çocuk Blogları konuğumuz sevgili Özlem oldu.




Sizi biraz tanıyalım?

• Kimdir ……….?

   Merhaba adım Özlem 34 yaşındayım. Ozan adında çok tatlı bir eşim var. Bundan 4 sene önce dünyanın en güzel varlığına sahip oldum. 4 yaşında çok tatlı ve keyifli bir kızım var. Kızım doğduktan sonra iş hayatını bıraktım. Kızıma ben bakmak istiyorum dedim. Ancak evde otururken de bir şeylerle meşgul olmak için hep çabalıyordum. İşte bu çabam sırasında tesadüfen blog yapmayı öğrendim ve acayip keyif aldım.


• Nasıl bir annesiniz?

    Çok pimpirik ve tedirgin bir anne değilim. Tersine biraz rahat ama temkini elinden bırakmayan bir anneyim. Kızımı sıkmadan onu gözlerimle takip ederek güvende tutmaya çalışıyorum. Hayatımda en keyif aldığım şey kızımla beraber bowling oynamak. Biz bunu sık sık yapıyoruz ve çok da keyif alıyoruz.

• Çocuğunuz/çocuklarınız kaç yaşında/yaşındalar?

    Kızım şuan 4 yaşında.

• Çocuğunuzla/çocuklarınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz?

Bu benim ve eşimin aslında en keyif aldığı şey. Çünkü bizim kızımız  da bizimle vakit geçirmekten çok keyif alıyor. Eğer evdeysek beraber oyun hamuru oynuyor ya da boya yapıyoruz. Tablette oyun oynamayı ise kızım çok seviyor. Dışarıdaysak  beraber bowling oynuyoruz ya da hava güzelse parka gidiyoruz, at biniyoruz, paten kayıyoruz ve bisiklete biniyoruz.

• Blog hayatınız nasıl başladı?  

Hamileliğim boyunca internette doğum nasıl bir süreçtir ve anne neler yaşar bebek nasıl büyütülür, gaz sancısı nedir şeklinde sürekli yazılar aratır fakat istediğim cevapları bir türlü bulamazdım. Doğumdan sonra yaşadıklarımı internette paylaşmak istediğimi söyledim eşime. Oda bana blog hazırlasana dedi. Araştırdım çok da keyifliydi. Önce hamileliği, sonra doğumu ve sonra da bebek sağlığı ve yetiştirilmesi ile ilgili hemen hemen herkesin arayıp da bulamadığı pek çok sorunun cevabını bloğumda insanlarla paylaştım. Ama ben bunlara yaşadığım tercrübeleri katarken doktorumla da küçük bir söyleşi yaparak yazdıklarımın doğruluğunu onaylamasını istedim. Sonuçta yazılar sağlıkla ilgiliydi. Daha sonra hamilelik, çocuk, bebek sağlığı derken çocuk kıyafeti modasına dair yazılar yazmaya başladım ve bu konu da beni çok sardı. Zaten moda konusunda çok iyiyimdir. Ben de moda yazıları yazmaya başladım.

Neden “Anne ve Çocuk” bloğu olmayı tercih ettiniz?

Çünkü internette doğum araştırması ya da bebek beslenmesi gibi yazılar arattığımda yüzeysel içerikler buluyordum. Ben de bu konuda bilgilerimi insanlarla paylaşmalıyım diye düşündüm.

•Blogda ağırlıklı olarak nelerden bahsediyorsunuz.

Blog ilk başladığında sadece anne ve bebek sağlığı üzerine ve anne bebeği ilgilendiren konular üzerineydi. Ancak ben daha sonrasında konuları arttırdım ve bir annenin yani bir kadının bir blogdan bekleyebileceği her şeyi kendi bloğumda yer vermeye çalıştım. Moda, sağlık, bebek beslenmesi, çocuk modası, bebek modası, doğum, hamilelik, dekorasyon gibi okunması keyifli ve birbiri ile bağlantılı konulara yer verdim.

•Blog aleminde görüştüğünüz kişiler var mı?

Şuan için yok, ama umarım ileride olur.

•Sanal dostluklara inanır mısınız?

 Sanal dostlarım olmadı ama bloggerlar arasındaki dostluğa inanıyorum. Aralarından mutlaka sıkı dostluklar çıkacaktır.İçten olursa neden olmasın.

Son olarak söylemek istedikleriniz.

İçerik olarak oldukça zengin ve bir dergi kıvamında keyifli bir blog yaptığımı düşünüyorum. Hatta bloğumdaki bir çok yazı doktorlarımın yazdığı sağlık yazılar ( benim bloğum için) ve moda ile yakından ilgili arkadaşlarımın yazdığı yazılar da var. Umarım okuyanlar da beğenir.

Vallahi ben evlenmeden önce de severdim mutfak işlerini,öyle incik cincik uğraşayım severdim yani .Sunumu güzel olsun diye tortilla ekmeğinden salata kasesi yapmışlığım da vardır yada  milföyü kase içine yayarak fırına verip milföy hamurundan çanak yapıp  'altı-sebzeli-tavuklu-üstü- kaşarlı- milföy çanağında- yemek de yapmışlığım vardır. Off ismi bile bir dünya ama tadı ömre bedel.Hiç unutmam sevgili kayınpederim onu tabağında birden  al aşağı edince çok bozulup ilk iftar davetimde yeni gelin alınganlığı bile göstermişliğim olmuştur yani.Gerçi kendi kendime yapmıştım kimse anlamamıştı ama :))



Ay konu nereden nereye geldi.Velhasıl esas konu mevsiminde yemek.Sunumu severdim ama aman mevsiminde yiyeyim,kışın domates yemeyeyim,illa ki organik olsun dertlerim yoktu,hepsi çocuğum olunca başladı.

Zamane anneliğinden midir yoksa fazlaca evhamlı olan kişiliğimden midir bilinmez ama onu bunu seçer, organiğini arar,mevsiminde yer oldum.Bu sebepten zamanında köy kadınlarının yaptığı ama şimdilerde çok bilmiş annelerin (bende onlardan biriyim) vazgeçilmezi kışa hazırlık mevzusu baş gösterdi.Eskiden kadınlar tarhana yapar,domates konservesi yapar kaldırırlardı da kimse de aferin demezdi.Şimdi evde kışa hazırlık için domates yapan "Ay ne tatlı ve bilinçli bir anne,aman da aferin çocuğunu ne çok düşünen tip" diye nitelendiriliyor.Yapmayan daha az düşünüyor diye bir şey de yok tabi ki..Tercih meselesi.

Yanlış anlaşılmasın bende yapıyorum bunu,özümüze döndükçe düzeliyoruz sanırım biz.Doğal olanı ucuza almamız gerekirken,bir kaç misli para ödediğimiz şu dönemde kuzularımızı mevsiminde sebze-meyve ile beslemek şüphesiz hepimizin amacı.Yaşadığımız anormal üretim çağında sağlığımızda tehdit altına sokmadan elimizden geldiğince yapmaya çalışıyoruz kışa hazırlığımızı.



Bende bu sebepten  2 hafta önce "Abla son mahsul bu daha çıkmaz!" diye beni kandıran pazarcıdan kilosu 8 TL'ye bamya aldım ama yetmedi.Gerek benim çok sevmem ve gerekse Lina'nın sevdiği yemekler arasında olmasından sebep bu hafta tekrar aldım hemde daha güzel bamyayı kilosu 6 TL'ye..

Önceden ben bamyayı kavanozda kaynatıyordum ama çok zahmetli ve kavanoz hava yaptığında tüm bamya şimdi yemek üzere dolaba giriyordu.Kışa saklayamıyordum çünkü kavanozu iyi sıkmazsam yada başka aksilik olursa bamya olmamış demek oluyordu.

Sağ olsun canım- ikinci annem- kayınvalideciğim komşusundan öğrendiği yeni yöntemini öğretti de o zahmetten beni kurtardı.

Yapılışına gelince:

Arzu ettiğiniz kadar bamyayı huni şeklinde temizleyin.
Sonra arzu ettiğiniz miktarda domatesi (miktar belirtmedim çünkü sadece lezzet versin diye kullandım yemek yaparken ek yapabilirsiniz) rendeleyin ve kaynatın hafif sulu kalacak şekilde olduğunda ayıkladığınız bamyaları içine atın.
Bamyaların rengi dönüp domatesin suyu azaldığında ocağı kısın 1 yada (4 kilodan fazlaysa) 2 limonun suyunu sıkıp nazikçe karıştırın ve 1 dk sonra ocağı kapatın.
Daha sonra bamyaları fırın tepsisine yayın ve soğumaya bırakın.
Soğuyan bamyaları kilitli bozdolabı poşetine koyun burada püf nokta poşetin kilidini kapatırken havasını almanız aman dikkat edin
Sonra doğruuu dondurucuya..

Benim kilitli buzdolabı poşetim kalmayınca streç filme sardım :))


Aslında önce yaptıklarım daha güzeldi kilitli poşette dizi dizi duruyorlardı bunlarla idare edin artık.



Burada 3 kat birer yemeklik ayrılmış bamya iki tane de Lina için -yapacak bir şey bulamadığımda hemen yapmak için - ayırdığım minik poşetler var.


Kışın afiyetle yemeniz dileğiyle.



Gecem bu not sana :Seninle az önce konuştuktan sonra yazı içeriğini değiştirdim yazıda bozulan düzen sayesinde kanserin arttığından ve çocuğumun buna potansiyeli olduğu için mevsiminde yemesine daha çok dikkat ettiğimden bahsedecektim ki az önce bana yazdığın sihirli sözcük aklıma düştü:ZİHNİNİ ÖZGÜR BIRAK...Bıraktım gitti...Bugün pek dokunduk birbirimizin yüreğine...Sevgilerimi gönderiyorum...










30 yaşındayım ömrümün 25 yılı Bakırköy'de geçti,çok severim Bakırköy'ü. Yalnız yıllardır hiçbir değişiklik yapılmaz ve yenilemezdi.Sonunda- şu an eksikleri olsa da- Bakırköy'de yeni bir park yapıldı hem de diğerlerinden çok değişik.Özellikle içinde kum olması yeni nesil parklardaki kaydıraklardan kayarken çatırdayan kızım için bulunmaz nimetti.

Nereden mi bahsediyorum tabi ki Bakırköy'ün  yeni Botanik Park'ından.

Bu aralar hem evimize çok yakın olması,hem de kızımın korkuları yüzünden birlikte ruhumuzu rahatlatacak etkinlikler yapmamız gerektiğinden Botanik Parkı bizim için bulunmaz nimet. Lina burcu itibariyle bağımız olmayı çok seven,asla kandırılamayan ve kalıba sokulamayan bir çocuk.Bu sebepten hamileliğim boyunca onu nasıl daha mutlu ederim diye bol bol araştırma yaptım.Ortak payda şuydu:

Çocuğunuza özgür alan bırakın ve gerisine siz bile inanamayacaksınız..

Bende kızımın bu huyunu bildiğim için oyunlarımızda ona asla müdahale etmem ve benden karışmamı istediği noktada yardımcı olurum o kadar . Bu sayede Sevde Lina'da her zaman kendi başına oyun oynamayı bilen bir çocuk oldu.Bunun yanı sıra birlikte oynamak ve birlikte özel zaman geçirmek onu ayrıca mutlu ediyor.Oyun esnasında her çocuk gibi özgürce kirlensin,ona karışılmasın istiyor.Bu istekleri yerine geldiğine hele birde annesi de oyuna katılıp birlikte kirleniyorsa daha da mutlu oluyor.

İşte bu sebepten Botanik Parkı bizim için vazgeçilmez oldu.Giriyoruz kumların,çamurların içine anne-kız kumdan kaleler,kurabiyeler,ekmekler vs bir çok şey yapıyoruz.Arada kumlara su katıp çamurcuklar yapıyoruz ve onları uzağa fırlatmak bize acayip keyif veriyor.

Geçenlerde akşam çok mutsuzdu "Anne dışarı çıkalım,hava alalım,kumdan parka gidelim." dedi.Bende ne kadar işten gelmiş ve yorgunluktan bir adım dahi atamayacak halde olsam da kıyamadım.Giyindik kuşandık yollara düştük.Sonra babası da yanımıza geldi.Girdik kumların içine.Bakmayın kıyafetine bu geçen hafta çekildi ama orası açık alan ,aşırı esiyordu ve Lina hastaydı o sebepten yani..



 Bu bölüm bilim üssü gibi her alet su dolunca bir başka aletle etkileşim haline geçiyor.



  Elleri kumlanıp ıslandığında bazen huylanıyor işte o zaman ellerini silkelemek için birbirine vuruyor bu seferde gözlerine kum kaçıyor.Saf çocuğum benim...




İnsanın yaradılışından mıdır bilinmez ama toprak ve su her zaman rahatlatıcı etkiye sahip.O yüzden sinirlenince toprağa basmak iyidir yada duş alınca rahatlarız buda onun gibi işte.İnsan burada çimlerde çıplak ayak yürüdüğünde yada kumlarla oyun oynadığında öyle rahatlıyor ki anlatamam.Bir anneye,çocuğunu akşam üzeri buraya getirdikten sonra düşen tek şey eve gidince duş aldırmak ve tumba yatak.




    Kumla oynamak tabi ki zevkli ama çamurla oynamak daha zevkli biraz ortalık batıyor ama olsun.




Bu resim çekilmeden 5 dk önce kumdan harika bir pasta yapmıştım ama çekene kadar bertaraf oldu.Olsun defalarca yaptık ama o sırada meşgul olduğum için çekemedim çünkü ellerimiz kum içindeydi ve  çok eğleniyorduk




Botanik Parkı sadece kumlu alandan mevcut değil bir çok yeşil bölge var.Bunun yanında işte bu bölümde uzun uzun kulelere tırmanıp kaydıraktan kayıyorsunuz. Lina biraz korktu ama ben koca kazıklığıma bakmayıp defalarca kaydım.




Parkın şırıl şırıl akan bir şelale bölümü var ama orası biz gittiğimizde hiç aktif değildi.Aynı zamanda normal çocuk parkı bölümü ve dinlenme alanları mevcut.Birde ördeklerin yüzdüğü bir göl bölümü var çok dinlendirici.Yakında buraya kafe yada çay bahçesi tarzında bir yerler açılacakmış.O zaman daha da güzel olacak buralar.Detayları belediyenin sitesinde de okuyabilirsiniz.


Yalnız hala tamamlanmamış bir asansör meselesi var ki benim gibi bebek arabası ile gelenleri çok zorluyor aynı zamanda tekerlekli sandalye kullanan vatandaşlar veya değnek kullananlar için çok zorlayıcı çünkü uzun  merdiveni çıkmak ve inmek durumunda kalıyorsunuz ki hem tehlikeli hem zor bir şey.




Birde merdiven korkulukları dikkatimi çekti.İki korkuluk arası çok açık ve Lina elimi bıraktığı an aşağıya bakmak istedi,rahatlıkla aradan geçebiliyordu ve düşmesi an meselesi bile değildi.

Demem o ki çocuğunuzla baş başa zaman geçirecek,onunla kirlenecek ,onunla mutlu olacak bir yer arıyorsanız ve Bakırköy civarında oturuyorsanız burası süper.Mutlaka gelin.

Unutmayın ki oyun çocuğun kendini en güzel ifade edebildiği ve en mutlu olduğu an,bunu daha mutlu hale getirmek adına,vay efendim " Elin leş gibi oldu!" "Kızım üzerin çamur oldu!" Aman eve götürünce haşıl sulara girsen anca paklanırsın'" yok efendim "Saçına başına kum kaçtı!" gibi söylemlere çocuklarımızı kısıtlamayın.

Hem park içinde tuvalet ve yıkama musluğu hem de evimizde suyumuz-sabunumuz var.Unutmayalım ki KİRLENMEK GÜZELDİR...Azıcık relax :)))




Anneniz cocugunuza bakarak buyuk bir fedakarlik yapiyor.genc annelerin unuttugu bir sey var ki hicbir anneanne,babaanne torununa bakmak zorunda degil.onlarin gorewi sizleri buyutmekti ve o gorew bitti. Burada sabirli ve fedakar olmasi gereken anne ve babadir.bence en kotu anneanne bile en iyi bakicidan daha iyi bakar cocugunuza.alti iki saat kirli kalsin ama guvenli bir ortamda yasasin.oncelik bu olmali.hosca kalin

 Sevgili adsız bu yazım size cevaben yazılmıştır.Adınızı yazma cesareti göstermiş olsaydınız isminiz ile hitap edecektim.

  • Benim gibi çok zorlu bir hastalıktan sonra mı çocuk sahibi oldunuz?
  • Yada bu zorlu hastalıklar sayesinde çocuğunuzu tüp bebek ile mi yapmak zorunda kaldınız?
  • Yada erken doğan prematüre bir bebeğe sahip oldunuz mu hiç?
  • Bebeğinizi yoğun bakıma bırakıp boş bir ana kucağı ile eve döndünüz mü mesela ?
  • Çocuğumun benden sebep potansiyel kanser riski olduğunu,kız olduğu için bu riskin daha yüksek olduğunu biliyor musunuz?
  • Hayatımda ailemde hep olgun taraf olmak zorunda kaldığımı  biliyor musunuz ?
  • Hiç rahminizin her an alınma korkusu ile karşı karşıya kaldınız mı?
  • Mesela 3 ayda bir kontrole girip unutmaya çalıştığınız bu sinsi rahatsızlığın stresini yaşamak zorunda kaldınız mı?
Hastalıklı bir psikoloji gibi gözüktü değil mi çünkü her zaman yargılamak,çok evhamlısın demek kolaydır,empati yapmak zordur.Başına gelmeyen bilemez.Bir çok uzmanda dahil yaşanan zorlu süreçte olanları çok güzel kotardığımı ve altından kalkabildiğimi söylüyor.

Çocuğuma karşı fazla korumacı olmam belki bundan sebeptir ne dersin? Ağzının kirli olması yada tırnağının- elinin kirli olması hiç önemli şeyler değilken bezinin düzenli değiştirilmesi ve sabah bezinin akşama kadar altında durmamasına verdiğim önem ,o bölgesinin temiz olmasını istemem belki yaşadığım jinekolojik türde bir kanser yaşamam sebebiyledir ne dersin? Kaldı ki bunları annem devamlı yapıyor da demiyorum sadece ben bunun bir kere olmasına bile tahammül gösteremeyecek hale geldim diyorum bknz şu yazım 

Zaten erken doğan,alerji sebebi ile ameliyat dahi olup gelişim sorunu yaşayan,aşırı iştahsız çocuğumun bari uykudan yeteri kadar faydalansın diye sabah 11:00 de kalkmasın gece 01:30 yatmasın,yazıktır,uykusu düzene girsin endişelenip bunu istemem mi yanlış?

He demişsiniz çocuğunuza anneniz bakmak zorunda değil.Evet değil.Kaldı ki bunu kendi de istiyor.Zorlamadım ve başlarken zorluklarını da anlatarak bunu sordum.

Çocuğuna annesi bakan ve tüm huysuzluğuma rağmen "Al çocuğuna kendin bak!" demeyen bir annem olduğu için tabi ki şanslıyım.Ona bakıcının bakmasını istemezdim.Demişsiniz ki en kötü anne en iyi bakıcıdan iyidir.Genel hattıyla doğru olabilir ama detaya girersek tartışırım çünkü bazen -sırf nazar değmesinden korktuğum için ismini yazmak istemediğim bir arkadaşımın mükemmel üstü bir bakıcısı var-bazı bakıcılar çok müthiş insanlar olabiliyor bu biraz şans meselesi.Yalnız aynen bende sizin gibi düşündüğüm için kızıma annemin bakmasını tercih ettim.Bakıcı işine girişmedim.

Yazımı ya yeterince okumadınız yada yanlı bir görüşünüz var.Yazdığınız yorumdan özetle ben ve benim gibi çocuğuna annesi bakan arkadaşlarıma şunu demeye çalışıyorsunuz; Hem annenize baktırıyorsunuz hemde beğenmiyorsunuz,beğenmiyorsanız sabır edecek susacaksınız.

Ben zaten yazımda ve bir önceki yazımda annemi neden kırdığımdan ve onu neden yargıladığımdan,bu yüzden beni belki toprak bile kabul etmeyecek diyerek durumumu ve pişmanlığımı özetliyorum.Ben bu yazımda annemi suçlamıyorum onun yapamadığı şeylerin bir sebebi olduğunu ve benim bunu anlayamadığım için ne kadar hatalı olduğumdan bahsediyorum.

'Yazında neden annene yer verdin?' diyenlerde olmuş ,bu blog benim kişisel bloğum ve yazımda annemi zerre kadar yerdiğimi düşünmüyorum,yapamadığı bazı şeyler için benim anlayışsız olmam odak konu.Bu sebepten de bloğumda istediğimi yazma özgürlüğüm var.Hemde her istediğimi.Bunu değiştirme kararı sadece eşime ve bloğumu ithafen yazdığım kızıma aittir.

Ayrıca annelik öyle hadi canım işine bak,doğurdun kendin uğraş diyebilecek bir şey olsaydı şu an çalışan annelerin %80 inin çocuğuna anneanneler-babaanneler bakıyor olmazdı.Annelik evladın için -o artık anne olsa da- endişe etmek ve destek olmaya çalışmaktır.Zorunda değildir,bu duyguyu içten yaşayanların zaten doğasına yerleşir bu durum.Öyle 'Sizi büyüttü bu iş bitti!' demek bana çok anlamsız geliyor.

Çocuğumun güvenli bir ortamda yetişmesi kadar huzurlu bir ortamda da yetişmesi de ayrıca önemli...


Demem o ki bir insanın yaşadıklarını yaşamadan onu anlayamazsınız.Siz hayatınızda neler yaşadınız,etrafınızda ablanız-ağabeyiniz var mı çocuğunu annenize baktıran,çocuğunuzla ne gibi bir durumdasınız,ona anneniz mi bakıyor yada siz mi bilemiyorum.Sahi siz çocuk sahibi misiniz ki bunları yazdınız onu bile bilmiyorum?

Sadece biraz empati,yazımı tamamıyla okusaydınız yada taraflı olmadan okusaydınız zaten annem konusunda ne kadar üzüldüğümü ve kendimi yediğimi anlardınız.

Son olarak sende Hoşçakal

İşte bir önceki yazımda yazsam mı,yazmasam mı demek istediğim buydu. Empati kurulmadan yazılan yorumlar insanın canını sıkıyor ama ne yapalım yazıyoruz.


Ne demiş Sait Faik....... Yazmasaydım çıldıracaktım....!!!!

NOT:Bir önceki yazımda adsız yorum yazan ama sonuna ismini not düşen sevgili arkadaşım Özlem ve her zaman fikirlerine güvendiğim,her zaman yapıcı yorum yapan ve aynı zamanda bloğumun tasarımcısı sevgili Gece'ye asla ve asla yazımı üstlerine alınmamaları konusunda ricada bulunuyorum....Sakın aman diyeyim bu yazı sadece bu yukarıdaki yorumu yazan kişiye cevaben yazılmıştır.

Birde şu var herkese açık bir ortamda yazı yazıyoruz böyle tarz yorumları herkese eşit davranmak adına yayınlıyorum ama bundan sonra cevap yazmayacağım...

Ne yazsam nereden başlasam bilemiyorum.Öyle yükler var ki omzumda taşıyamaz,kaldıramaz hale geldim.Şuraya yazıp insanları sıkmayayım diyorum,bazı şeyleri içimde yaşayayım diyorum,depresif bir kadın "Aman amma da büyüttü,takacak başka şey kalmadı sanki." diyen kişilerle uğraşmak zorunda kalmayım diyorum,olmuyor.Burası benim kızım için yazdığım aynı zamanda da duygularımı paylaştığım yer ise ve ben mutlu değilsem bunu yazmaktan daha doğal ne olabilir ki.

Yaşadıklarım çok yordu beni zaman zaman mutlu olmaya çalışsam da artık had safhaya geldi. Bloğu okuyanlar yada sosyal medyadan takip edenler bilir Lina araç fobisi yaşıyor ve hiçbir toplu taşıma aracına binmiyor.Aldığımız terapiler sonucunda kendimizi sakinleştirmeye,sağlıklı ve doğru davranmaya çalışsak da maalesef Lina'nın korkuları dalga dalga büyüyor.

Dün akşam Lina holde mama sandalyesinde bir şeylerle oynarken bende yemek yapmaya çalışıyordum.Ne zaman ki dolaptan patlıcanı çıkardım Lina "Anne ben ondan çok korkuyorum!" diyerek ağlamaya başladı.Yanlış mı anladım acaba,bu çocuk patlıcandan mı korkuyor diye bir kez daha gösterip "Anneciğim bundan mı korkuyorsun?" dememle çocuğun cin çarpmış gibi ağlaması bir oldu.

Şaşkındım,zaten arabaya binmek istememe ile başlayan durum,sokakta yanımızdan araba geçerken korkmaya kadar gitmiş,bir ara süpürge bir ara aspiratör olmak üzere en sonunda da patlıcana kadar gelmişti.Çığlık atmak delireceğim diye bağırmak istiyordum.Neden bu oluyordu ,neden benim çocuğumun başına bunlar geliyordu.

Eşime yazdım olanları "Yarın sabah terapi var,hepsini soralım hayatım." dedi.Beni en iyi baskılayan ,en üst noktadayken sakince aşağıya çeken,üzülse bile belli etmeyen,duygularını içine atan bir insan...Eşim olmasa ne yapardım bilmiyorum.Aslında onun benim kadar takmadığını zannederdim hep ama yanılıyormuşum.O kadar içine atıyor ki geçenlerde Lina'yı uyutmaya çalışırken Lina "Baba ben Minie-Mickey konsere gitmek istiyorum." demiş.Babası da "Bende seni götürmek istiyorum babacığım ama sen arabaya binmek istemediğin için ve orası çok uzak olduğu için gidemiyoruz." demiş.Bunun üzerine Lina "Babacığım ben arabadan çok korkuyorum ya,korkmayacağım geçecek sen üzülme olur mu?" demiş.Eşim o anda ağlamaya başladı.Ben konuşmanın üzerine geldiğim için neden ağladığını anlamadım ama sonradan eşim "O kadar yükleniyor ve bizi üzdüğü için o kadar üzülüyor ki dayanamıyorum bu haline." tutamadım kendimi dedi.Ne kadar onlar takmıyor gibi gözükse de aslında fazlasıyla takıyorlar ama biz anneler çok üzüldüğümüz için durumu daha da vahimleştirmemek adına babalar bu üzüntülerini içlerinde yaşıyorlar yada en azından bizim ailede durum bu.

Velhasıl ben eşime yazarken Lina ağlamaya devam ediyordu.Bazen içini boşaltması adına ağlamasına izin veriyorum ve bazen ağlarken yanında kimse olsun istemiyor.Terapi olması beni bir nebze rahatlatmıştı sıcağı sıcağına Aytül hanıma yaşadıklarımızı sorabilecektim. Yalnız Lina'yı sakinleştirmek için bir şeyler yapmam gerekti.Bende aldım elime patlıcanları alacalı soydum,hala ağlamakta olan Lina'nın bulunduğu salonun kapısından ellerimi uzattım,ellerimde patlıcanlar vardı..Sadece ellerim ve kollarımın bir kısmı gözükecek şekilde patlıcanlara dublaj yapmaya başladım.Sağ elimdeki patlıcanı öne çıkararak:

__Merhaba Lina,az önce benden korktun,bu korkunu anlayabiliyorum.Sanırım benimle tanışmadığın için
    benden korkmuş olabilirsin.Seninle tanışalım mı?
__Evetttt. (Ağlıyor)
__O zaman benim adım patlıcan,birazdan kıyma kardeşim ile birlikte fırına girip pişeceğiz.Piştiğimiz zaman      
    bizi yemek ister misin?
__Eveeet (Hafif sakinleşi ama hala ağlamaklı)
__O zaman hadi gel mutfağa annene yardım edelim.Hadi gelmek ister misin?
__Hadi edelimmmmm..( Sümükleri akmış,gözünden yaşları ama Mutlu )

Sonra Lina ile mutfağa giriyoruz ve yemek yapıyoruz gayet eğlenceli dakikalar geçiriyoruz ve sabah oluyor.Ben artık hangi korkuda hangi mizanseni yaparım acaba yemek ile korkuyu ilişkilendirmem hata mı oldu soruları ile her gün ama her gün nasıl davransam gönlü kırılmasın aman yanlış anlamasın diye düşüne düşüne uyudum.O sırada ig'de görenler bilir kendisi mutlu mutlu şarkı söyleyerek uyudu.

Sabah 9:30 da Pedagog Aytül hanım ile randevumuz vardı.Bu zamana kadar tam anlamıyla verim alamadığımız için midir,gelip gidiyoruz ama bizden ne çıkardı acaba diye merak ettiğimden midir,terapinin ortasında bir açıklama yapmadan küt diye tatile gittiği için midir bilemiyorum ama acaba değiştirsem mi-gerçi çocuk yeni yeni alıştı-dediğim Aytül hanım patlatıyor bombayı.

Merve hanım bu zamana kadar sizi ve eşinizi Lina'nın siz yokken ki bakımından sorumlu olduğu için anneannesini görüşmeye aldım.Çıkardığım sonuçları konuşmak istiyorum.

Bu arada Lina pedagoga ve odaya alıştı boyama kalemlerini ve oyuncakları çıkardı kah boya yapıyor kah oyuncaklarla oynuyor ve ben arada müdahale ediyorum.

Öncelikle şunu söyleyebilirim ki helikopter annelikten vazgeçin.Ben bağlantıladığım linkteki boyutta değilmişim aslında rahat bir anneymişim sadece Lina'nın kendini ifade etmesi gereken zamanlarda -mesela odaya girdiğinde bebek arabasından inmek istediğinde kendini aşağıya doğru sarkıttı ve ben inmek istediğini anladığım içim kemerini çözdüm- ona ifade etmek istediği şeyi söyleyebilmesi için fırsat vermeliymişim. Beden dilinin yanında kendini ifade edebilecek konuşma kabiliyetine sahip olduğu için sözlü olarak da ifade etmesi için sabırlı olmalıymışım.Bu benim birazda tez canlılığımdan kaynaklanıyormuş.

Bu noktadan sonra pedagogun dilinden anlatıyorum.

İki seanstır Lina'ya uygulanan EMDR  sayesinde şunu anlıyoruz ki Lina ne yaşamışsa bunu en üst travma seviyesinde yaşamış.Bir anda olmuş olabilir veya birikimle ortaya çıkmış olabilir.Lina'ya anneniz bakıyor ve kendisi kaygı düzeyi oldukça yüksek bir insan bu kaygı ister istemez Lina'ya geçiyor.Annenizle sürekli tartışmanız,bu tartışmaların zaman zaman şiddetlenmesi -evet belki bunlar hep Lina'ya daha iyi bakılması için yapılıyor- ve bu tartışmalarda seslerin yükselmesi Lina'yı çok olumsuz etkilemiş.Bu yüzden EMDR sırasında uyguladığımız dokunma ve ses çıkarma işlemlerine oldukça tepkili ve bundan had safhada rahatsız oluyor.
Önceleri sizin aileniz ve siz bir süre birlikte yaşamak zorunda kalmışsınız bu süreç zarfında yaşadığınız tüm kavgalarda Lina aşırı derecede etkilenmiş.Fakat bunları hep yutmuş.Çünkü 'kendini sorumlu tutuyor' ve herhangi bir hata olduğunda yada herhangi bir sorun çıktığında yine tartışma yaşandığı için kafasını bir yere bile vursa "Anne yok bir şey,iyiyim ben." diyor siz bunu metanet sanıyorsunuz ama aslında değil.
Geçen seans eşinizle konuştuğumuzda annenizin çok iyi hatta haddinden fazla özverili ve ilgili bir anneanne olduğundan fakat her sabah erken kalkan 'çocuğu 11'de uyut 14:00'de kaldır uyku durumu hala düzene girmedi,geceleri geç yatıyor' cümlesini defalarca tekrar etmemize rağmen yapmadığından,eşim uyardığında alttan almayıp "Sanki erken uyandırdığımda gece sen erken mi yatırıyorsun, yine çocuk gecenin 11'lerine kalıyor." diye cevap verdiğinden ve bunun sizinle anneniz arasında bir kavga çıkmasına neden olduğundan bahsetti.
Bu ve bunun gibi annenizin aslında yapamaması için herhangi bir sebep olmayan hatta sizin gün içinde "Anne hadi kaldır,anne hadi yatır." diye hatırlatma bile yaptığınız ama onun dinlememe durumu altında başka sebepler yatıyor.Siz annem neden gecenin ikisinde profiterol istesem gidip alabilecek bir insanken benim kızıma yapmasını istediğim başka bir şeyi  yapmakta bu kadar imtina ediyor diye ağlayıp kendinizi paralarken arada olan çocuğa oluyor.
Anneniz size yaklaşırken annelik iç güdüsü ile yaklaşıyor ama sizin kızınıza yaklaşmanızı istediğiniz doğrultuda yaklaşmamasının tek sebebi bunları yaşamamış olması.Size kıskançlık dürtüsü gibi gelebilir ama değil.Annesini hiç görmemiş bir çocuk 8 yaşında annesiz kalmış ablası çocukları olduğu için onu hep ihmal etmiş ve onun çocuklarına da bakmak zorunda kalmış dolayısı ile şefkat görmemiş ve sizin kızınıza gösterdiğiniz ilgi,alaka ve şefkat ondan da bunu beklediğinizde onu ters koşulluyor.Yapabilecekken yapamıyor ve bilinç altında yaşadığı dürtüsel şeyden dolayı siz aslında hiçte elinde olmadan yapamadığı şey için onu suçluyor ve kavga ediyorsunuz.
Bu noktada Lina ne yaşıyor,Anneannemle annem kavga ediyor,anneannemin benim için yapmadığı bir şeyden dolayı tartışıyorlar,demek ki suçlu benim, annem yine bağırmaya başlayacak,anneannem giderse bana kim bakacak gibi kaygılardan;yaşadığı yanlış bir şeyi söylemek şöyle dursun,normal canı acıdığı zaman bile güçlü olmayı,aman sesim çıkmasın bir de benim yüzümden kavga etmesinler diye düşünmeyi koşulluyor kendine.
Siz ayrı eve taşınarak ortamı minimum kavga seviyesine getirdiniz şu an kızıma annem bakmalı bir bakıcı değilde eylülde okula veririm diyorsanız hatta ileride de mutlu olmak istiyorsanız.Görmedim,duymadım,bilmiyorum oynamak zorundasınız.


Mesela Lina düzgün bezlenmemiş mi bezi çok dolmuş ve uzun süre bezinin açılmayı unutulduğu belli mi bunu annenizin artık yaşlanmakta olduğuna ve unutabileceğine verin,zaten sorsanız da sormasanız da Lina uzun süre bezi değiştirilmeden durmuş bu durumu değiştiremezsiniz .Bir dahası için "Ya var ya pes yani kaç saattir çocuğun bezi açılmamış yemin ediyorum delireceğim ya Allah aşkına bu çocuk günde 3 saat uyuyor iş yükü yok bıraksan 4 saat kendi oynar günde iki kere-senle kaldığı toplam zamanda-altını değiştirmek çok mu zor,ne biçim insansın sen,bu çocuğu hiç düşünmüyor musun?" diyeceğiniz yere.Gün içinde arayıp saat:11 anne uyut (bu kadar) saat 14:00 anne kaldır (bu kadar) saat 15:00 (bez değiştirmeyi unutma) gibi kısa ve yoruma açık olmayan sadece hatırlatıp kapadığınız telefon görüşmeleri ile durumu kontrol altına alabilir,hatta rutine dönmesine sebep olabilirsiniz.
Biliyorum burada esas yük size düşüyor ve çocuğunuz iyiliği için ona ayırabildiğinizden çok daha fazla zaman ayırın,onun ruh sağlığı için annenizin yaptığı en kötü şeyleri bile görmeyin,madem şu an bakıcı alma konusunda sorunlar var çocuğunuza anneniz bakıyor onu olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeye çalışın.
Lina o kavgalar olduğunda susun "Aliş uyuyor!" yada "Susssunnnn kavga etmeyin!" diyerek aslında sinyalleri vermiş ama siz çözememişsiniz.Eşinizle mutlu ve uyumlu bir çiftsiniz bakıcıda tutsanız çocuğu okula da verseniz anneniz sorunlar elbetteki olacak.Okulda istediğiniz gibi beslenmeyecek yada bir gün kilodu kirli gelecek yada vs. Anneniz sizin aileniz,onunla ne kadar iyi geçinirseniz o kadar iyi olursunuz çünkü yaşadığınız kavgalardan sonra dedikleriniz için en çok sizin üzüldüğünüzü biliyorum.
 Zamane anneleri farkındalığı çok yüksek anneler araştırıp okuyorlar gerektiğinde profesyonel destek alıyorlar.Sizlerin anneleri çocuğunuza yaklaşımlarınızı tam anlamıyla çözümleyemeyebilirler bu sizin öğrendiğiniz yeni bir şeyi onlardan yapmalarını istediğinizde bu onlara çok saçma gelebilir ve siz "Uzmanlar böyle ön görüyor ben bunu araştırdım doğrusu bu." dediğinizde bu sadece "Aman çok biliyorsan kendin yap." noktasından ileri gitmez.42 yaşından sonra insanları terapi ile bile değiştirmek çok zor .Sadece empati kurun ve olduğu gibi kabul etmeye çalışın. 
 dedi .

Bu noktadan sonra ben şunu anladım ki yaşadığım birikimler eşliğinde ben çocuğuma karşı fazla korumacı olmuşum,onu zor elde etmem erken doğması yaşadığımız maddi manevi sıkıntılar vs. birikince ben tahammül edemez,alttan alamaz bir insan haline gelmişim.Bunun yanında çocuğum konusunda hata yapan annem dahi olsa anlayışlı olamama ve infilak etme noktasında sınır tanımamış,biz kavga ederken sesi çıkmayan çocuğum 'Ayyy amanda ne güzel büyüyor.' sanmışım ama değilmiş.

Minicik ruhuyla biriktirmiş,sırtlamış ve sonunda altında ezilmiş.Belli ki  bazen meyve sıkacağı,bazen elektrik süpürgesi,bazen komşudan gelen bir tıkırtı,bazen bambaşka bir ses onun açık algılarında hemen bir tehdit yaratmış.Sinirleri o kadar zayıflamış ki sonunda yaşadıkları bu şekilde patlak vermiş.

Ben Aytül hanımın bu anlattıkları kafamda yankılanırken gözlerimden yaşlar inmesin diye kendimi sıkarken onlar bir yandan oyun oynuyordu.Bazı şeyleri farkındalık yaratması ve tepkisini ölçmek adına bilerek Lina'nın yanında konuştuk.

Bir kaç uyarısı sayesinde ben helikopter anne olmamak adına Lina'ya müdehale etmedim ve Lina Aytül hanımın beni uyardığını duyduğu konularda beni sınadı.

Odadaki  acayip oyuncaklara tepkisi ve oynama şeklinden kişisel gelişimi ve motor kabiliyetlerinin fazlasıyla gelişmiş olduğunu bu artı farkındalığı yüzünden yaşananlardan daha fazla etkilendiğini öğrendik.

Velhasıl Aytül hanım sakin ve huzurlu bir ortam olduğu sürece Lina rahatlayacak ve bu sorun ortadan kalkacak dedi.Sorun arabadan korkması değil sorun çok yıpranmış sinirleri olması.Bunun yanında onu aşırı seven,araştıran tatlı mı tatlı bir annesi ve sakin bir babası var sinirlerinin yıpranması yanında Lina çok akıllı ve pozitif bir çocuk,eğlenmeyi ve kendi kedine baş etmeyi biliyor.Yaşadığınız bu kavgaların yanı sıra ona çok mutlu bir alt yapı vermeseydiniz sürekli korkak içine kapanık dış dünyadan uzak bir çocuk olurdu.Sağlam temellerle kurulan bir ebeveyn-çocuk ilişkisi asla yıkılmaz bunu unutmayın,her şey düzelecek dedi.

Şimdi ben arpacık kumrusu gibi onun iyi olması için elinde olmadan bazı şeyleri yapamayan annemi ne kadar kırdığımı ve bu kavgalarımız yüzünden çocuğumun psikolojisinin bozulduğunu düşündükçe yerin dibine daha dibine hatta cehennemin dibine girmek istiyorum.Kaldı ki anneme saydıklarım yüzünden yatacak yerim yok o ayrı.

İnsan oğlu bedensel hastalıklarla ölümcül olanlar hariç bir şekilde baş ediyor asla unutmayın ki en zoru bozulan insan psikolojisini düzeltmek.

Ben o kadar daraldım ki bu mübarek günde sanırım beni en çok rahatlatan gidip tövbe etmek,biraz kuran okumak ve uyumak olacak..

Zor günler geçiriyorum,kimse farkında değil ama cidden zor günler geçiriyorum.Hayat tabi ki devam ediyor,yine gülüyoruz,eğleniyoruz,mutlu anlarımız oluyor ama ben zorlanıyorum.

Ülkede ki durumdan bahsetmiyorum bile hepimizi fazlasıyla yıprattı,yıpratıyor.

Onun dışında taşıma konusu beni oldukça yordu ama ben kendimi biliyorum,evden eve alıp koyan bir nakliye şirketi tutsam inanın daha fazla yorulacaktım.Ben isterim ki her şey kontrolümde olsun,ne nereye konulmuş bileyim.Kendim rahat edebileceğim şekilde yerleştireyim evimi. E hal böyle olunca da en çok yorulan ben oluyorum.

İstiyorum ki beni 'ben' gibi anlayabilecek 'O olsa aynen böyle yapardı.' diyebilecek biri olsun ama yok.Sağ olsun eşim ve ailem her konuda fazlasıyla hatta çok fazlasıyla anlayışlı ama ben bir tuhafım.

Beni tanıyanlar yada bu bloğu okuyanlar bilir,26 yaşında yumurtalık kanseri oldum ben.Sol yumurtalığım yok ve bunun üzerine bir dizi sıkıntılı süreç yaşadım.O zaman ki doktorlarımdan biri Prof. Dr.Tugan Beşe yaşadıklarımı ona özetlediğimde "Merve hanım hiç korkmayın,sizde hastalığı bu kadar kabullenme ve pozitif enerji olduğu sürece değil tekrar etmesi yaşananların etkileri bile kısa sürede mazide kalacak demişti.

Evet öyle oldu yada ben öyle sandım.Şu an dışarıdan bakıldığında tek yumurtalıklı olduğum anlaşılmıyor ama ben bazen öyle bir başkalaşım yaşıyorum ki o zaman gerçek tokat gibi çarpıyor yüzüme.

İnsanlara karşı özellikle de en sevdiklerime,aileme,eşime ve evladıma karşı tahammül sınırlarım neden bu kadar az diye çok üzülüyorum ama elimden bir şey gelmiyor.Mesela evim için alışveriş yapan babama "Vay efendim neden protex sıvı sabun aldın,ben lifebuoy seviyorum,size alın diyen mi oldu!" diye çıkışıyorum.Ben yokken nevresim takımlarımı yerleştiren anneme "Neden yatağa bu nevresim takımını koydun benim en sevmediğim bu sormadan neden yapıyorsun! diye bağırıyorum.Eşim hafta sonu mutfağı toplamama yardım ediyor al sana bir olay daha "Domatesleri market poşeti ile buzdolabına neden koydun,saklama poşetine koyulur,leş gibi oldu dolap!" diyerek ne var ne yok indiriyorum.Tuvalet eğitimi vermeye çalıştığım kızım klozete yada lazımlığa oturmak istemiyor ben salak gibi çocuğu zorluyorum.Bilmiyor muyum zorlamanın yanlış olduğunu,ters tepeceğini,biliyorum,peki neden yapıyorum?

Çocuğumun bu araç korkusu mevzusu fazlasıyla canımı sıkıyor.Arabaya binememek,bir yere gidememek umurumda değil.O iyi olsun yıllarca Bakırköy dışına çıkmasın ama bu korku neden oldu,ben mi bir şey yaptım,biz mi sebep olduk,neden benim çocuğum birden bire hiç korkmadığı şeylerden korkmaya başladı,neden artık sokakta giderken bile araba yanından geçse korkuyor diye kendimi yiyiorum.Pedagogla olan görüşmelerimizde oyun terapisine 5 seans sonra geçebildik,alışamadı.Neden artık düzelmiyor diye kafaya takıyorum.Neden,zaten bunca sıkıntısı olan bunun üzerine birde ev değiştirmiş,odasında tek başına yatma konusunu bile sesi çıkmadan kotarmış çocuğuma,asla ve asla çekmece karıştırmayan kendi kendine oyun kuran sakin çocuğuma anlayışlı olamıyorum?

BİRİKİM........

2009 senesinde kanser teşhisi aldığımda Prof. Dr. Pınar Saip "Doktorlarının içinde tek kadın benim,belki kimse sana bunu söylememiştir,asla eski sen olmayacaksın belki dışarıdan bakınca bir şey anlaşılmayacak ama huyun suyun değişecek,bu hormonların çok etkilendiği bir rahatsızlık,insan vücudunu hormonlar kontrol eder,kadın vücudu bu konuda daha hassas bedenin şimdilik etkilenmez daha gençsin ve diğer yumurtalığın sağlıklı ama kişiliğin etkilenecek." demişti.O zaman bu hastalıktan sürünüp ölmeyeyim ,kemoterapi görmeyeyim ,bir çocuk sahibi olayım kişiliğim değişi versin demiştim içimden.

Şimdi düşünüyorum da o zaman önemsemediğim şeyler şimdi bir bir çıkıyor karşıma.O zaman güçlü olabilmek için neler neler tükenmiş içimde.Sabrı,sükuneti,olduğu gibi kabul etmeyi geride bırakmışım.Bilinç altımda yaşadığım fırtınanın arta kalanları yetmiyor bir şeyleri yoluna koymaya.

Evet ben asla eski ben değilim.Hala yardım severim,insanları kırmaktan korkarım,insanları silmekten korkarım,hala yemekte kabuklu domates sevmem,hala en sevdiğim meyve böğürtlen,hala dizilerde ağlıyorum ama eski ben değilim işte.

Ailem normal hayatına "Bu nasıl olsa saman alevi gibi ,birden patlayıp sönüyor,içinde kötülük yok." diye devam edebiliyor ama ben edemiyorum.Etrafımda kırdığım insanlar beni bildikleri için bana katlanıyorlar,anlıyorlar,hala her şeyime yardım ediyorlar ve ben buna daha çok üzülüyorum.Hak etmeyen insanlara bunu yaşattığım için kahroluyorum.


Anneme-babama sesimi yükselttiğim için,canımdan çok sevdiğim eşime haksızlık ettiğim için özellikle de canımın parçası yavruma sadece hayatında köklü bir değişikliğe-hele ki psikolojisi bu durumdayken-hazır olmadığı için kızdığımı ve onu ağlattığımı düşününce kendimden nefret ediyorum.Hele ki birini kırıp yatağa öyle girdiysem aklıma hemen Görkem geliyor.

Bir gece ig'de resim paylaşmıştı şu yazısından bir alıntı vardı bende tam o sırada babamla kavga etmiştim.Hemen sarıldım babama.Sevdiklerimi kırdığımda ya bu onları son kez görüşüm ise ya son kez seslerini duyuyorsam ya küsmüş bir şekilde ayrılırsak demekten kendimi alamıyorum.

Bu sebepten bu blog vesilesi ile sevgili ailemden,eşimden, gereksiz bir ısrarla gönlünü kırıp ağlattığım masum miniğimden özür dilerim.

Şimdi sabah öptüğüm o minik ayaklarının kokusu burnumda akşama sana vermek için sabırsızlandığım, sabahın köründe almaya gittiğim hediyen yanımda dakikaları sayıyorum.


Keşke hep olmak istediğimiz gibi olabilsek ve keşke sevdiklerimize karşı hiç pişmanlık yaşamasak değil mi?


MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.