Nasil gidiyor iki cocukla hayat? Vol 1

Eskiden annem "Koca gün yetmiyor. Bu saat oldu ağzıma lokma koymadım, iş güç de bitmedi." dediğinde anlam veremezdim. "Evi süpürse yarım saat, e silse yarım saat, etti bir saat. Bir de yemek yapsa, hadi o da bir saat sürsün,  etti 2 saat. Ortalığı toplaması da 1 saat sürsün, etti mi sana 3 saat. E ne yapıyor da yetmiyor bu koca gün anlamıyorum." derdim. Eskiden dediğim de okuldan gelip, ödevlerimi yapıp, aylak aylak uzanıp Taş Devri, Şirinler seyrettiğim zaman.

Malum annemin 3 çocuğu vardı. Yetişemiyordu ve yoruluyordu. Ama biz her şeyimiz her an tıkırında olmasının değerini anlayamıyorduk. O zamanlar yorulmak ele güne karşı dillendirilmezdi de. " Nedir yani hepimiz çocuk büyüttük!" lafını yer alırdın ağzının payını. Kimse sormazdı " Nasıl gidiyor iki/üç çocukla hayat?" diye. Çünkü doğal olandı bu, olağandı, anneydi, evinin işini de yapacak çocuğuna da bakacak,eşine güzel de gözükecekti. Anne olmak, ev hanımı olmak bunu gerektirirdi. Oysa son zamanlarda bana en çok sorulan soru bu. Çoğunlukla muhabbet açmak için çoğu zaman da ikinci çocuğu düşünen arkadaşlarımın durum tespiti merakını gidermek için sordukları bu soru en azından bana dertleşme fırsatı veriyor. O zaman anlatayım:


Nasıl gidiyor iki çocukla hayat?




                       




Tek çocuk hiç çocuk diye sırıtarak konuya girmek isterdim ama hiç de öyle düşünmüyorum. Çocuktan çocuğa fark eden bir durum bu. Benim iki çocuklu hayatım nasıl derseniz işte böyle.

Evde: 

Evde bana yastık hanım diyebilirsiniz. Hele ilk 40 gün koltuğun aynı köşesinde kolumu dayayıp saatlerce -yok yanlış yazmadım, saatlerce- emzirdiğim düşünülürse tam bir yastık hanımdım. Emzirmek çok güzel bir duygu ama öyle saatlerce sürünce "Yangın vaaar!" diye bağırmak geliyor insanın içinden. Ben de sağa sola bağıramayacağım göre arkadaşlarıma dert yanıyordum. "Kızlar ben Lina'yı hep mama desteği ile büyüttüm sadece anne sütü ile çocuk büyütmek böyle mi oluyor?" "İlk zamanlar böyle olacak zamanla azalması lazım alışacaksın sabret." diyorlardı. O dönem "Ben asla mama vermedim. Saaaadece anne sütü ile besledim." cümlesini kurarken hava atma yönünden kendinden geçtiğini düşündüğüm birkaç anne aklıma geldiğinde yanımda olsalar önlerinde saygı ile eğilecek hale geliyordum. 

Yeni nesil anne olmanın -ki bu bir başka yazının konusu olacak- zorluğu da fazlasıyla ile omuzlarıma yük bindiriyordu. Uyuması, rutini, aman ablasını ihmal etmeyeyim, ama diğeri ile uğraşırken çizgi film karşısında çürümesin ve daha niceleri... 

Bir günümüzü özetleyecek olursak: Ben emzirme arasında Lina'ya kahvaltı hazırlıyor, emzirme arasında okula gönderiyor, emzirme arasında bir lokma bir şey yemeğe fırsat buluyordum. 

Tam Bera emip uykuya dalacak "Annneeeeaahhhhh tuvaletim bitti. Tamam kızım yıka kendin, sonrada elini yıka ve çık." Ama anne musluğu açamıyorum!" Hadi kalk bakalım Merve hanım kızını tuvaletten çıkar ve emzirmeye ara verdiğin için gözleri fal taşı gibi açılan çocuğunu uyutmaya en baştan başla. Dikkatinizi çekerim kaldığın yerden demedim. En baştan. Ya sabır. 

Tam bebeği uyuttun "Ohh şükür sonunda bir şeyler yiyebileceğim." dediğin an kader ağlarını örmüştür bile. Sen bebeği yatağa koyduğun ve parmak ucunda uzaklaşmaya başladığın an içeriden bir ses "Anneeeyyyhhhh sulu boyamı bulamıyorum!" Hiç de sevmememe rağmen en yerli yerinde duracak zamanda o cümleyi yapıştırıyordum "Koyduğun yerdedir evladım ( dişlerimi sıkarak) Koyduğun yerdeeeeeeee!" 

Bebeği uyuttum, yerine de yatırdım, sesizce uzaklaştım. Her şey yolunda. Ara ara gidip bakıyorum hafif uyanır gibi olsa da dalıyor. E ikinci çocuk bu tecrübeliyi, öyle kıpırdadığı an kucağa almıyoruz. Amaaa kucağa almasa da uyku kaçıran bir minik var evde. Hinlikten değil de saflıktan yapmasa delirtir ama neyse. Kendince iyilik yapıp haber veriyor çocuğum kızamam ya. "Anneeeaaayyhhh uyanmış bizim tontiş!" "Kızım gel, dur, bağırma, uyur belki tekrar." "Ama anne baksana gözleri kocaman açık, uykusu yok!" " Uyandın mı ablasının canı? Uyandın mı şen? Şeni yerim ben, yer, yer!" Gel de kız bakalım uyandırdı diye. 

E tabi bu olay olunca yine bir emme uyutma seasına yaklaştığımızı da hatırlatmak isterim. Sonra ne mi oluyor? Bir bakıyorsun saat 6 olmuş, doğru dürüst bir lokma ağzıma sokamamışken akşama yiyecek yemek de yok. Ohhh ne ala. Söyleriz yine bir şeyler canım ne yapalım. 

Bu işin bir de dışarı çıkma boyutu var. Kış günü lohusa olmak emzirirken su gibi olmak ve bebeğin ek gıdaya başladığı dönemde meyve/sebze çeşitliliği olmasının yanında başka bir işe yaramıyor. Zira o buhranlı süreçte hava da kasvetli olunca insanın içine fenalık geliyor. Şükür ki Bera pusette duran bir çocuk da yakın mesafedeki yerlere Lina'yı da yanıma alıp rahatlıkla gidiyorum. Ama işin başka boyutu var tabi.

"İki çocukla dışarı çıkmak mı? Neee! Hem de biri bebek mi? Delirdin mi sen Allah aşkına! Evde otur daha iyi!" diyenler oluyor. Ne güzel diyorlar, bazen aynen öyle oluyor. Bera' ya çanta hazırla ; bezi, kremi, yedek kıyafet vb. Sonra Lina' ya yedek koy. Tam kapıdan çıkacağız " Anne scooterimi alalım, yanıma bir oyuncak seçeceğim." "Peki seç kızım, seç evladım." Hadi onlar seçilir. Daha evden çıkarken çişimdi, suyumdu, oyuncağımdı derken gardım düşer.


Dışarı çıkıyoruz mesela , çıkmadan Bera' yı emzirmiş oluyorum. Gidiyoruz bir yere, gezip tozuyoruz. Tabi ki bu sırada Lina acıkıyor. Neyse alıyoruz bir şeyler oturuyoruz yerimize hoppp Lina' nın tuvaleti geliyor. Hadi başlasın bakalım maraton. Yemekleri aldığım yere teslim ediyorum. Tuvalete gidiyoruz. E malum Bera arabada onu da içeri sokamam, tuvaletin kapısı yarı açık içeriye sığmaya çalışarak Lina'nın tuvaletini yapmasını bekliyorum, bir gözüm de dışarıda aman evladıma bir şey olmasın derdinde. Hadi bitti elini yıka, kolunu yıka derken bizim yemekler buz gibi oluyor.

Tam yemeğin ortasında bu seferde diğer kuzunun ihtiyaç molası geliyor. Yemeğe oturunca barsaklarınız mı çalışıyor be evladım. Neyse " Birkaç dakika sonra değiştiririm." diyorum.Sonra ya minicik poposu pişerse diye içim içimi yiyor. Bebeğin bezini değiştirmek için katedeceğimiz yolu ve ekstra soğuk yemeğimizin kayış gibi olacağını düşünüp vazgeçiyorum.

İki çocuklu hayat jet hızıyla geçiyor. Her gün bir telaşe. Zaman su gibi akıyor. Ona yetişeyim bunu yapayım derken gün bitiyor. En kötü günümüz böyle olsun. Malum iki çocuklu hayat bunu gerektirir. Elindekiyle yetineceksin. Sağlıklıysan şükredeceksin. 






iKİ ÇOCUKLU HAYAT