Cocugunuzu tehdit ediyor musunuz?

Bir süredir Lina'nın kurduğu cümleler şu şekildeydi ; 

"Sen üzülme diye yapacağım.

Tamam siz üzülmeyin ben hallederim.

Tamam anneanne senin için yiyeceğim."

Biraz, iki çocuğa adaptasyon biraz da yorulma etkisi söylemlerime de yansıtmıştı. Bu cümleler geçmeden bu tarz bir etki altında olduğunu çok da farkında değildim ki cümleleri duyunca "Bu işte bir terslik var." dedim. 

Hepimizin hayatında kocaman bir değişiklik olmuştu. Ben daha az uyuyor,  daha çok düşünüyor, daha çok koşturuyor ve dolayısı ile her anlamda daha çok yoruluyordum. Lina kardeşi olması sebebi ile bizimle geçirdiği zamanı paylaşmak zorunda kalıyor, bizi özlüyor ama buna alışmaya çalışıyordu. Eşim eve yorgun gelse bile hemen çocuklarla oynuyor, sofra hazırlamakta bana yardım ediyor, Lina'yı uyutuyor ve dinlenemeden uyuya kalıyordu. 

İşte bu zihnen yorgunluk bedenen de olunca, ; ben daha az tahammüllü oluyor, yaşanan olaylardaki odak noktasına yönlenemiyor ve kaçış noktaları buluyordum. Bu kaçış noktaları da çocuk yetiştirirken aslında başvurmayı hiç de sevmediğim bir yöntemle karşıma çıkıyordu. Aman bağırmayayım, aman üzülmesin, aman alınmasın, kardeşi de oldu daha dikkatli olmak gerekir diye diye çocuğuma "duygusal tehditle" yaklaşıyor ama o bunun etkilerini belli edene kadar farkına bile varmıyordum. 




Şunu biliyorum ki hiçbir anne çocuğunu zor durumda kalmadan üzmez ya da üzecek bir davranışta bulunmaz. Bu zor durumda kalma durumu da hayatın getirdikleri imkanlar/imkansızlıklar dahilinde bizlere etki ediyor. Demek istediğimi açarsam: Dinlenmişken, bize destek olan birileri varken, hastalık gibi şeyler bizi yormuyorken ve etrafımızda huzurumuz yerindeyken, insan olanı olduğu gibi kabul edebiliyor. Örnek verecek olursam: Hafta içi akşam saatlerinde fazlası ile yorgunken Lina ellerini yıkamadan yağlı elle bir yere değdiğinde "Ya kırk kere söyledim ama Lina, hadi çabuk banyoya ellerini yıkamaya!" diyorsam hafta sonu eşimle birlikteyken ve daha az yorulmuşken "Balım ellerini yıka olur mu?" diyebiliyorum. Aslında olayın özünde yatan şey onun bir çocuk olduğu ve zaman zaman bazı şeyleri unutmasının doğal olduğu. Fakat fazlası ile yorgunken bu tahammülün insana uğraması zor oluyor ve insan anlamsız tepkiler verebiliyor. 

Ben tam da böyle bocalıyor, kendimi yorgun ve yetişemez hissediyorken genetik kodlamamın da verdiği müthiş(!) şevkle kızıma "Ama bak böyle yapmazsan .... üzülür." diyebiliyordum. Hiçbir zaman "Bunu yapmazsan çok üzülürüm Lina." dediğim olmadı ama diyenler oldu. Ben genelde başkaları üzülecek diye gerildiğim için ve orada olayın özünden uzaklaşıp bir yetişkin egosuyla olaya yaklaştığım için hata ediyordum. 

Geçenlerde Lina arkadaşları ile bizim evde oynarken arkadaşı istemesine rağmen onu sandalyesine oturtmadı. Odada 3 çocuk ama 2 sandalye vardı. Ayakta kalan çocuk da sandalyeye oturmak istiyordu ve Lina izin vermiyordu. Orada "aslında onun bir çocuk olduğu ve bunu yapmasının gayet doğal olduğu" kısmı silinmiş Türk misafirperverliği damarım tutmuş ve olaya yetişkin egosu ile yaklaşmış oluyordum. Hepimizin zaman zaman kullandığı, masum zannettiğimiz ama aslında bir zehir gibi bilinç altına sızan o yeni kaçış yoluna koşuyordum. "Linacığım ama sen sandalyeni vermezsen Aren çok üzülür!"

Neyse ki Tüten Aren'e bilinçli bir şekilde yaklaşıp "Aaa Aren bak Lina'nın bisikletine oturup yemek çok eğlenceli olabilir." diyerek onu yatıştırıyor ve ikna ediyordu. Netice itibari ile Lina o gün sandalyesini paylaşmadı ve buna hakkı vardı. Tüm oyuncaklarını paylaşmıştı ama sandalyesini paylaşmak istemiyordu. Uzmanlar bu noktada iki öneride bulunuyorlar: Çocuğunuz her şeyini paylaşmak zorunda değil ve siz paylaşmak istemediğinde onun yanında olmalısınız. (Bu konu bir sonraki yazının konusu olacak ve geniş şekilde değineceğim.) 

Ben, her "Ama bak arkadaşın üzülüyor Lina." dediğimde ona


  • İnsanları üzmemek için her şeyi yapmalısın.
  • İnsanlar üzüleceğine sen üzülsen de olur.
  • Karşındaki insandan daha önemli bir şey yok.
  • Ben o kişiyi senden daha fazla önemsiyorum.
  • Bir başkası senden bir şey istediğinde onu mutlaka yapmalısın.
  • Başkası bir şey istediğinde önemli olan senin duyguların değil başkalarının duyguları. 

mesajı veriyordum. Hayatta en güvendiği insan olan annesi ona böyle davrandığında kendisini değersiz, güvensiz ve zavallı hissediyordu. Ya pes edip paylaşıyor ya da hırçınlaşıp asla paylaşmıyordu. 

Bu okuduklarımız çoğumuzun zaman zaman yaşadığı bizlere çok uzak gelemeyen şeyler değil mi? 

Peki ya bunlar?


  • Yıllardır boşanamadığı kocasını öldürdü.
  • 10 yıldır dayak yediği eşi için "Aslında beni seviyor. Vurunca o da çok üzülüyor." dedi.
  • Dayısı yıllardır taciz ediyor ama ailesi duyunca üzülür diye sesini çıkaramıyordu. 
  • Oğlum öğretmeninin ilkokulda onu dövdüğünü 19 yaşında itiraf etti. 

Bunlar belki başımıza gelmedi ama bunları yaşayan insanlar var. Bir gün -Allah korusun-  bizlerin başına da gelebilir. O yüzden dostlar, artık devir "Aman biz böyle her şeyimize dikkat edilerek mi büyüdük?" devri değil. Çünkü bugün annenden gelen kodlamalarla "Anneciğim ama bak oyuncağını vermezsen seni kimse sevmez, bak arkadaşın çok üzülür." dersek ileride bunun nelere yol açabileceğini biliyoruz. 

Hayat, koşturma, yorgunluk sebebi ile ne kadar her sözümüze dikkat edemesek de elimizden geldiği kadarını yapabilmek bile büyük bir şey çocuklarımız için. Çünkü biz artık "Oyuncağını paylaşmazsan arkadaşın çok üzülür." baskısı ile "Kocanın her istediğini yapmazsan mutlu olmazsın." köleliğinin tam da aynı şeyler olduğunu biliyoruz. 

Karşı koyamadığınız ve yaptığınızda üzüldüğünüz şeyleri, kendinizden ödün verdiğinizde sizi mutsuz eden şeyleri bulup, sonra bunun çocukluk evrelerindeki alt yapısını sadece on dakika düşünmeye davet ediyorum sizi. Kim bilir altından neler çıkacak?

Özetle dostlar: Biz çocuklarımızla kendimizi dönüştürebilir daha sağlıklı ruh yapısına sahip nesillere zemin hazırlayabiliriz. Bunun için elimizden geleni yapabiliriz. Geçmişimizden gelen kodlamaları değiştirmek bizim elimizde. Geçmişi değiştiremeyiz ama onun etkilerinin bize yaptığı şeyleri değiştirecek güce sahibiz.