Anlaşılmak

Hayatım boyunca çalışkan bir öğrenci olmadım ben.Annem toplantılardan hep üzülerek çıkardı.Konuşmayı çok sevdiğim için derslerde hep konuşurdum.Çünkü beni anlayan,içine çeken,şefkat gösteren ve şans tanıyan bir öğretmenim olmamıştı hiç.İlkokul öğretmenimin adına facebook da açılmış "A.G. den dayak yiyenler." diye bir grup var artık durumu siz tahayyül edin.

Devlet okulunda okudum.Hayatımda sevdiğim dersler el işi dersi,iş teknik dersi,resim dersiydi.Matematik dersinden nefret ederdim.Sınıfı kümelere ayıran öğretmenimiz çalışkanlar,orta dereceliler ve tembeller diye kategorilere ayırmıştı bizi.Tıpkı pazardaki sebze meyvenin iyisi daha iyisi ve en iyisinin fiyatlandırıldığı gibi.Dersi hep o çalışkanlar kümesine bakarak anlatır ve tembeller kümesine hep daha fazla ödev verirdi.İnadına yapmazdım. E nasıl olsa tembel yaftasını yemiştim bir kere.

İşte o zaman daha bir nefret etmiştim okuldan.Evin kıymetlisiydim ama anlatmazdım pek okulda olanları.Sadece annemler görüşmeye gittiklerinde dersi dinlemiyor,sürekli konuşuyor ve sözlülerde başarısız cevabı alırlardı.Babam dilin döndüğünce konuşurdu benimle.Dayak yemedim ben hiç böyle sebeplerden ailemden ama okulda dayak yediğim oldu.Orta okula geldiğimiz zaman -bizim zamanımızda ilkokul 5 yıl,sonra 3 yıl orta okul,sonra 3 yıl lise vardı-bu dayaklara susmak çok manasız gelmeye başlamıştı.İlk okulda cetvelle ellerimize vuran, kulaklarımızı iki büklüm yapan öğretmenimize 45 kişi neden ses çıkarmamıştık da sınıftaki Selva'nın beyin travması geçirmesini beklemiştik.

Orta okul dönemim de aynı şekilde geçti.Evde ödev yapmaktan nefret ederdim ben.Teneffüs aralarında yapardım.O annesiz yetişmiş annem ve çok çalışan babam üç lokma ders çalışayım diye ne taklalar atarlardı.Babam yetemediği yerde özel hoca tutardı ama nefret ederdim o hocalardan da.Hepsi okulda dersi adam gibi anlatmayan,özel ders kisvesi altında yazılı sorularını veren tiplerdi.Bir coğrafya öğretmenimiz vardı.Sunay hanım ,kocası ile dünya gezilerini anlatır. "Ay çocuklar Danimarka'dan aldım bu cüzdanımı bilmem kaç paraya." diye başlar,gezdiği gördüğü yerleri anlatırdı.Böylece ülkeler hakkında bilgi verdiğini zannederdi.

İyi öğretmenlerimizde yok değildi.Bir resim öğretmenim vardı -Gönül Kavak- onu asla unutmam.Ben hareketliyim,45 dakika derste oturarak durmak bana sıkıcı geliyor,bu seferde çeneme vuruyor diye bana asistanlık görevini vermişti.O derste çizeceğimiz nesnenin yerini hazırlardım sıkıldığımda beni anlar "Çok daraldın bir dolaş gel." derdi.Asla hiperaktif değildim,konsantrasyon sorunum yoktu.Belki de sadece anlaşılmak istiyordum.Benim resimle alakam o zaman başladı.Çizgi çalışmam ve avuç içi tekniği ile yaptığım sulu boyam birincilik almıştı.Her seferinde dolma kalem kazansam da mutluydum.Çünkü beni anlayan bir öğretmenim vardı.

Ben ne zaman o büyük dersleri dinledim biliyor musunuz? Dershaneye başladığımda.Final dergisi dershanesine gidecektim.Bir matematik hocası geldi sınıfa, Ali Zengin'di ismi.Harika bir öğretmendi.Önce hepimiz deli zannetmiştik.Tek bilinmeyenli denklem anlatıyor :Çocuklar üçle beşi öpüştürüyoruz,yediyi aşağıya tekmeliyoruz,gel bakayım x sen buraya.Hooppp sonuç 18.Sonra bir kimya hocası geldi.Adnan Yılmaz.Allah'ım dünya şekeri bir insan adamın bir atom-iyon-periyodik cetvel anlatışı var sanki en sevdiğim masalı anlatıyor.Etüt odasında bir öğretmen var, Betül hoca,nasıl tatlı ses tonu ile matematik anlatıyor.Ben deli gibi havuz problemi çözüyorum.

E şimdi ben hep aynı benim ama nasıl derslerden zevk alıyorum? Nasıl eşit ağırlık öğrencisi iken deli gibi kimya çözüyorum.Hatta daha da başarı gösterip okulda hiç görmediğim o dersin sınavlarında her soruyu doğru yanıtlıyorum.Nasıl biliyor musunuz? Öğretmenimi severek.


Bir çocuk için hele ki küçük bir çocuk için -ne kadar zamane çocukları çok şekilci ve maddiyatçı olabilseler de - aslında okul masasının çok yeni olması önemli değil.Esas önemli olan; çocuğa aşılanan güven,sevgi,bağlanma duygusu,şefkat,empati.
Belki bir öğretmen yanıma gelip de "Kızım sen ne çok konuşuyorsun geç öne otur ya da geç arkaya otur!" demeseydi ben çok daha mutlu olacaktım.Bakın dikkatinizi çekerse çok daha iyi bir öğrenci olacaktım demiyorum ÇOK DAHA MUTLU OLACAKTIM diyorum.



Bu yazıyı akşam akşam neden mi yazdım:Ülkemizde iyileştirilmeye çalışılan eğitim sisteminde öğretmenlerin çok zor şartlar altında ve düşük maaşla çalıştıklarını,bu durumun onların sosyal hayatını etkilediği gibi eğitimci kimliklerini de etkilemeye başladığını farkındayım.Bunun yanında eğitimci kimliği altında insanlıktan nasibini alamayan,bir çocuğun duygularını incitmenin ileri hayatı için ne kadar önemli bir durum olduğunu anlamayan,öğretmen olmayı sadece çocuğu kör şekilde disipline etmek zanneden ve duygularını anlamak yerine "İşimi yaparım,paramı alırım!" mantığı ile çalışan insanların hem de özel bir kurumda sergiledikleri tutumun minik bir yavruya öğretmenlerinin mezarını çizdirecek kadar derin bir yara açtığını okuduğum için.

Yazı yazar tarafından yayından kaldırıldı,bu yazımın revize edilmemiş halinde yazıya link vermiştim ama artık okuyamazsınız.Yazıda çocuğunun dört yıl boyunca okulda ne kadar dışlandığından,türlü psikolojik baskıya maruz kaldığından,bunları sadece iyi çocuk olmak için yaptığından ve annesinin bunu anlamadığından bahsediyordu.Daha da bir ton şey hatta ilkokulda öğretmenlerinin mezarlarını çizip annesine vermişti.Yazan bizzat çocuğun annesiydi ve oğlundan özür diliyordu.

Oradaki anneye acımasızca sen kaç yıldır bunu neden fark etmedin demek ya da buna neden daha önce müdahale etmedin demek bana/bize düşmez.Şu an olayın vahametine vardığına göre demek ki zamanında bir çıkmazda, ne olduğunu anlayamadığı bir durumdaydı.Belki anasından babasından karşı koymamayı öğrendi,sustu,sindirildi.Yaşanan bu psikolojik travmanın etkilerini minimize etmek onun elinde artık.Bu konu hakkında daha fazla söylenecek söz yok!

Ne demiş bir kızılderili :Başkasının makosenleri ile üç ay yürümeden onun hakkında kanaat getirme.

Sizi çok sevdiğim bir akademisyen ve köşe yazarı aynı zamanda da kariyeri başarı öyküleri ile dolu olan sevgili Dr. Özgür Bolat'ın eğitim sistemi ve mutlu çocuk hakkındaki şu videosu ile baş başa bırakıyorum.